Haçların Gölgesinde
Bizans M.S. 4ᆣ. yüzyıllar 2
M.S. 2. yüzyılın ortasından itibaren Yahudiler Pagan Roma imparatorluğunun yönetimi altında sakin ve barış dolu bir biçimde yaşamaya başlamışlardı. M.S. 212de Romalıların çıkardıkları yeni bir yasa ile birlikte Roma İmparatorluğunun egemenliğinde yaşayan tüm ülkeler ve halklara vatandaşlık hakkı verilmişti. Tabii ki Yahudiler de aynı yasadan yararlanabiliyorlardı. Dinlerini rahatça ve serbetçe uygulayabiliyorlardı. Romalıların Tanrılarına tapınmak gibi bir mecburiyetleri yoktu. Her Yahudi Cemaati bu hakkı kullanırlarken, aralarında farklı muamele gören cemaatlere rastlanmıyordu. Yahudi yurttaşlar ordu tarafından kontrol ediliyor, meslek konusunda da bir sınırlamaya zorlanmıyorlardı. Tarımcılık, ticaret ve zenaatkarlıkla uğraşıyorlardı. İstedikleri her yerde yaşayıp çalışabiliyorlardı. Tek istisna Kudüstü. Yahudilere Kudüs kenti hala yasaktı. Onlardan alınan tek ödenek Fiscus Judaicus adlı vergiydi. Böylece imparatorluğun hazinesine katkıda bulunuyorlardı.
Bu hoşgörülü yaşama şartları İmparator Büyük Constantinein M.S. 306넙 yılları arasında süren saltanatının sürecinde başladı. Bu dönemden itibaren Roma halkı üzerinde Hıristiyanlığın gücü etkisini göstermeye başladı.
İmparator, kendisi Hıristiyanlığı kabul ettiği için, idaresi altındaki tüm halklara Hıristiyanlığı dayatmaya başladı. M.S. 313 yılında yayınladığı yeni yasanın adı Milano Yasası olup, tüm Roma vatandaşlarını kapsıyordu. Yahudilere ise özel bir statüko uygulanıyordu. Pagan olup, tek Tanrıya tapınmayan halk da, zaman içinde isteyerek veya zorla Hıristiyanlık bayrağı altında toplanmaya başladıklardan, ülkenin yetkin dini Hıristiyanlık oldu.
Bu geçen yaklaşık 300 yıl zarfında Judea topraklarında yaşayan Yahudiler, o dönemdeki yasalar uyarınca rahat ve yetkin bir güç haline gelmişlerdi. Buradaki Yahudiler o dönemde Yahudiliğin kardeş veya akraba dini olarak tanımlanan Hıristayanlık inancını sürdürmeye ve yaymaya çalışıyorlardı.
İlk dönemin Hıristiyan Kilisesi papazları (pederleri) İsayı Yahudilere daha yakın olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre İsa, Eski Ahitte (Tevratta) varlığı kabul edilen Mesihti (Maşiyah). Çünkü havarilerden biri, olan St. Paul kaleme aldığı incil kitabında İsanın Yahudilerin Kohen sınıfından biri olduğunu ve yeni Ahitin (Kutsal bağlaşıklık) başlatıcısıydı. Onlara göre İsanın kendisi, seçilmiş millet olan Yahudilerin Maşiyahı idi. O dönemdeki kiliseler kutsal ruh İsraeldir doktirinine uygun olarak kanunlarını oluşturuyorlardı.
O dönemde gerçek Yahudilerin bu inançlara saygı gösterilmesi isteniyor, onlardan yeni Ahit döneminin şahitleri olarak, tüm bunların kabul edilmesi için dayatma yapılıyordu. Yani İsanın inancı Yahudilikti ama o Yahudilerin mesihi (maşiyah) olarak kabul edilmeliydi. Bunun aksini iddia eden Yahudilere her açıdan sıkıntılı zamanlar yaşatılıyordu. Onların yanlış fikirlerini değiştirip Hıristiyanlığı kucaklamaları için sürekli baskı yapılıyordu. Fakat sonuçta yine de görünürde ölümcül tehditler henüz söz konusu değildi.
Hıristiyanların Yahudilere karşı olan kötü davranışları, onları İsanın ölümünden sorumlu tutmaya başlamaları ile süreklilik göstermeye başladı. Havailer Yahudilerin M.S. 66ᇚ yılları arasında Romalılara karşı başlattıkları isyan döneminde, Romalılar tarafından İsanın sağlığında yaşanan olayları ve ölümünü hazırlayan ve gerçekleştiren tüm politikaları kendilerinin dikte ettirdikleri biçimde kaleme almaya başladılar. Her ne kadar birçok İncil kaleme alındıysa da sonuç olarak 4 tane incil kabul gördü. Çünkü bu dördünün içeriği neredeyse tek örneklilik sergiliyordu. Sonuç olarak kabul edilen bu 4 İncilde de Romalıların İsayı o dönemin Yahudi Ruhani liderleri tarafından yapılan kışkırtmalar sonucunda Çarmıha gerdiklerini anlatan ifadeler bir tür gerçek kanun gibi teyit edildi ve kabul gördü. İsanın katilleri damgası Yahudilere vuruldu. Yüzyıllar boyunca bu kararla damgalanan Yahudiler çeşitli katliamlara, şiddete ve aşağılanmalara maruz kaldılar. Bu görüş, 1965 yılında toplanan İkinci Vatikan Konsiline değin hep aynı inançla devam etti. 1965 yılında Vatikan da toplanan Konsile liderlik eden Papa XXIII. Johnun büyük desteğiyle tüm Hıristiyan kiliseleri bu inancı kaldırmayı kabul ettiler.
M.S.330 yılında İmparator Constantine yeni başkentini boğazların üzeride kurulmuş olan Bizans ülkesinde kurdu. Bu kente ondan sonra Constantinople (Konstantinopolis) adı verildi. 65 yıl sonra Roma İmparatorluğu ikiye bölündü. Ondan sonraki 5 asır boyunca Batı İmparatorluğu barbarların saldırılarına uğradı. Bu toplulukların içinde Germen kabileleri olan Gotlar, Vandallar ve Orta Asyadan akınlar düzenleyen Hun Türkleri vardı. Doğu İmparatorluğu ise, Osmanlı Türklerinin M.S. 1453 yılında Bizansı fethetmesine değin 1000 yıl boyunca bu topraklarda hükümranlıklarını sürdürdüler. O dönemde isimleri Bizans İmparatorluğuydu. Başkentleri de Constantinople veya Bizans olarak anılıyordu. Ama Bizansın ana nüvesini bugünkü Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye oluşturuyordu. Gelecek haftadan itibaren Bizans İmparatorluğu döneminde yaşayan Yahudi cemaatlerini inceleyeceğiz.
devam edecek