Diaspora Yahudileri

Sara YANAROCAKBizans İmparatoru Büyük Konstantin`in iktidarı döneminde (M.S. 306-337) Hıristiyan Dini tüm Roma İmparatorluğu coğrafyasının üzerinde en baskın ve İmparatorluğun resmi dini haline geldi. İmparatorun kendisi de ölüm döşeğinde vaftiz olarak, Hıristiyan olarak öldü"

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Haçların Gölgesinde
Bizans İmparatorları ve Yahudiler

M.S. 325 yılında, İznik’te toplanan ilk Kilise Konsil’i, İmparator Konstantin’in liderliğinde ve onaylamasıyla birlikte Hıristiyanlığın en önemli ve yetkin din olarak, tüm doktrinlere ve kurallara kesinlikle geçerlilik ve uygulama kararı verdi.
Bu bağlamda Yahudilere ayrımcılık ve aşağılama kampanyalarına ve uygulamalarına başlandı. Bu hareketler giderek Konstantin ve yandaşları tarafından sistemli bir hale dönüştürüldü.
Yahudi aleyhtarı davranışlar hızla yayılmaya başladı. Bunun en kötü hali ise Hıristiyanlıktan Yahudiliğe geçmek isteyenlerin çoğalmasıyla başladı. Bunun tersine de Hıristiyanlar, Yahudilerin dinlerini değiştirip Hıristiyan olmaları için baskılara başladılar. Karışık evliliklere kesin olarak yasak kondu. Yahudilerin kamu alanlarında çalışmaları yasaklandı. İşyerlerine el kondu. Onların hem Hıristiyan, hem de pagan (putperest) köleler ve işçiler çalıştırmaları yasaklandı. Bu da Yahudilerin ekonomik hayatının çökmesine neden oldu. Çünkü hem endüstriyel alanda, hem de tarımcılık sahasında hiçbir din sınıfından insan gücü çalıştıramadıklarından işleri durma noktasına geldi.
Bu berbat dönem Yahudiler için Dönme İmparator Julian’ın hükümdarlığına (M.S. 361넳) kadar aynı şekilde devam etti. İmparator Julian, Hıristiyanlığı redderek, yeniden eski Roma Tanrılarına tapınmaya karar verdi. Yahudilere bir takım lehte haklar ve kanunlar çıkardı. Hatta onlara Kudüs’ü yeniden inşa ettireceğine ve 3. Bet ha Mikdaş’ı yaptıracağına dair söz bile verdi. Fakat iktidarı çok kısa sürdü. Ölümünden sonra yeni imparatorluk iradesi ile her şey yine eski haline döndü.
529 yılında İmparator Justinian kendi meşhur resmi bildirisini yayınlamaya başladı. Bu bildiri “Corpus Juris Civiles” başlığı altında toplanıyordu. Bazı bölümler özel olarak Yahudilerle ilgili kanunları ve yasakları kapsıyordu. Bu kanunların birçoğu daha önce (408놊) yılları arasında iktidardaki imparator 2. Theodosius’un koyduğu kanunların daha da genişletilmiş haliydi. Fakat çok özel ve yeni olanlar imparator Justinian’in yeni emirleri olan “Novellae” başlığıyla yayınlanıyordu. Justinian’ın kanunları sonraki 7 yüzyıl boyunca geçerliliğini aynen korudu ve uygulandı. 553 yılında yayınlanan 146 numaralı novellasında Hıristiyan dünyasında ilk kez duyulan bir bildiri vardı. Yahudilerin ne ibadethanelerinde ne de evlerinde İbranice yazılmış dini metinleri ve kitapları okumalarına artık izin verilmeyecekti. Tüm Tevrat kitapları, dini metinler, dua kitapları, hatta Talmud bile, dinle ilişkileri olmayan ve hiçbir kutsiyet taşımayan kişiler tarafından diğer dillere tercüme ettirildi. Örneğin Yunanca ve Latince gibi. Mişna ve Tevrat tahrip edildi. Hakiki ve kutsal elyazıları yakıldı ve parçalandı. Böylece yeniden ve istenildiği biçimde yabancı dilde dini metinler yazıldı. Bu “novella” ilerleyen yüzyıllarda acımasızca kullanılacak, Ortaçağ Avrupa’sında sürekli olarak şehir meydanlarında Talmud kitapları yakılacaktı. Justinian”ın kanunları Yahudileri – ikinci sınıf- vatandaş konumuna getirmişti. Eğer geride kalıp herşeye boyun eğerlerse yaşama haklarını kullanacakları hoşgörüyü hak edeceklerdi!

İki inancın ayrılması
Bizans başpiskoposu “Altın Ağızlı Vaiz” lakaplı John Chrysostom (M.S. 345녟) döneminde dinlerarası ayrımcılık en üst seviyelere taşındı. Bir dönem Suriye’nin Antiyoh Bölgesi’nde yaşayan Chrysostom orada yaşayan Hıristiyan Yahudiler aleyhinde hareketlere başladı. Bu Hıristiyan Yahudiler İsa’nın ölümünün hemen ardından onun fikirlerini dikkate alan, ama ibadetlerini hala sinagoglarda yapan, Yahudi geleneklerini sürdüren sosyal hayatlarını Yahudi çevrelerinde yaşayan, hatta Yahudi doktorları ile tedavi edilen bir topluluktu.
O dönemlerin ilk kiliseleri dahi, hala Yahudiliklerini sürdüren, ama İsa’ın felsefesi ile yaşayan Yahudi Hıristiyanlardan oluşuyordu. Hatta bu arada putperest gerçek Romalıların çok büyük bir bölümü de gerçek Yahudilik dinine geçmişlerdi. Bunlar ise kendilerince, Roma İmparatorluğu’nun putperestliğine bir başkaldırı olarak kabul ediliyordu. Kilise liderleri bu din değiştirme vakasına “Yahudilerin günah teşviki” adını vermişlerdi.
4. yüzyıldan itibaren, bir seri kilise konsili tertiplenerek, Hıristiyanlık ve Yahudilik inançlarının keskin hatlarla ayrılması çalışmaları başlatıldı. Böylece bu iki inanç arasındaki benzerlikler ve içiçe geçmiş gelenek ve şekiller çarpıcı bir şekilde ayrıştırılıp iki zıt kutup haline getirildi. Haftalık şabat (dinlenme günü) tatili Hıristiyanlar için değiştirilerek Pazar gününe döndürüldü. Paskalya Bayramı’nın tarihi, Yahudilerin Pesah bayramı tarihinden ayrılarak, onunla örtüşmemesi, sağlandı. Karışık evlilikler kesinlikle yasaklanırken, Yahudi dinini sonradan kabul etmek veya Yahudilerle aynı sofrayı paylaşmak bile yasaklandı. Bazı kiliselerin aşırı Yahudi aleyhtarı liderleri Bizans İmparatorlarının kanunlarını, onlardan daha da fanatik bir biçimde yürürlüğe soktular.

Bizans İmparatorluğu’nun son dönemleri
1054 yılında İtalya’nın bir kasabası olan Oria’da yaşayan Paltiel’in oğlu Ahimaaz; “Ahimaaz’ın Tarihi” adlı kitabını tamamlamıştı. Bu çalışma, yazarın ailesinin 9. yüzyıldan itibaren yazarın ailesinin tarihini kapsıyordu. Aile İtalya’da ve Kuzey Afrika’da yaşamlarını sürdürmüştü. Kitapta, Bizans Yönetimi altındaki İtalya’da o dönemde yaşayan Yahudilerin ekonomik, sosyal, dini, geleneksel, kültürel yaşamlarını ve yaşama şartlarını en ince detaylarına kadar naklediyordu.
O dönemin aktüel Yahudi yaşantısı, kitaba göre, Bizans kilise yönetiminin pençesinde sindirilmiş yasaklar ve aşağılamalarla dolu, Bizans İmparatorluğu’nun son dönemlerinde artık o denli kötü değildi. Yahudilerin hayatı bir rahatlama içine girmişti. Konstantinopolis (İstanbul), Kıbrıs ve Rodos adalarında, İtalyanın Bari, Oria, Brindizi ve Otranto bölgelerinde, Yunanistan’ın Selanik ve Korint Bölgeleri’nde, Smyrna’da (İzmir) ve Anadolu’nun kıyıları boyunca Yahudi cemaatleri kurulurken sinagoglarını, okullarını ve kültürleriyle geleneklerini sürdürecekleri ortamları rahatlıkla inşa edip, kurmaya ve hayata geçirmeye başlamışlardı. Eretz İsrael ile hayati ilişkileri rahatça gerçekleştirebiliyorlardı. Yahudilerin büyük bir çoğunluğu rahatça ticaret hayatlarını sürdürebiliyorlardı. Bazıları kumaş ticareti, el sanatları ve ipekçilikle uğraşıyorlardı.
15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, İmparatorluk Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçti. 1453 yılında Konstantinopolis, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildi ve Bizans İmparatorluğu’na son verildi. Böylece bu coğrafya üzerinde yaşayan Yahudiler çok daha özgür ve rahat bir yaşama geçtiler. Hatta İspanya ve Portekiz’den kovulan Yahudi halk da, Osmanlı topraklarına davet edilerek yerleştirildi.

Kudüs’te gerçekleştirilen katliamlar
Bizans İmparatorları’nın bir çoğu sadece Justinian’ın kanunlarını uygulamakla yetinmemişlerdi. (610ᆽ) yılları arasında hüküm süren İmparator Heraclius Yahudiliğin kesinlikle uygulanmamasını emretmiş, hatta daha ileri giderek Yahudileri vaftiz olmaya mecbur eden yasalar çıkarmıştı. 614 yılında bir ara Kudüs’ü  Perslere kaptıran Bizans, 15 yıl sonra Kudüs’ü geri aldığında kaldığı yerden devam ederek, bu süre içinde rahat eden Yahudilerden intikam almak için bu kez de büyük bir Yahudi katliamı gerçekleştirdi. Birkaç 10 yıl sonra Kudüs yine Bizanslıların elinden çıkmış, bu defa İslam idaresine girmişti. Kudüsle birlikte Bizans, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve Sicilya’yı da Arap ordularına karşı koruyamamış, bu topraklar da onların idaresine geçmişti. Yahudi diaspora cemaatlerinin çok büyük bir kısmı İslam idaresi altına girmişti. Yönetim kademesi Yahudi cemaatlerine yakınlık ve güven duygusu beslediklerinden onlarla iyi ilişkiler kurdular. Karşılıklı ekonomik ve sosyal bağlılıklar kurulmaya başlandı.
Mesela 692 yılında toplanan ilk Konsilde alınan kararlar arasında, Yahudilerle Hıristiyanların hamamlarda birlikte yıkanması, Yahudi doktorların Hıristiyanları tedavi etmesi tamamıyla yasaklanırken, hatta 721’de 3. Leo, 873’de 1. Basil ve 943’te 1. Romanus onları vaftiz ettirip, dini uygulamaları için baskı yaparken, İslam yönetimi altındaki Yahudi cemaatleri bu saçma dayatmalardan, aşağılanmadan ve baskıdan kurtuldular.

devam edecek…