Suzi Apalaçi DAYANGeçtiğimiz hafta hem ABD`de, hem de yurtiçinde önemli verilerin açıklandığı bir hafta oldu. Hafta başında ABD`de gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yılın üçüncü çeyreğinde %1.6 büyüdüğü açıklandı. Bu, ABD için son üç yılın en düşük büyüme rakam
FED Ağustos ayında 2 yıldan fazla süren faiz artırımlarına son verdiği zaman, genel kanı, birkaç aylık bir duraklamadan sonra faiz artırımlarının devam edeceği yönündeydi. Bunu takiben, ABDde enflasyon baskılarının devam ettiği; ancak ekonomik büyümenin de sert bir şekilde yavaşladığı şeklinde endişeler gündeme geldi. Zira bu, FEDin faiz artırması durumunda zaten yavaşlamakta olan büyümenin daha da olumsuz olacağı korkularını doğuruyordu. Ancak, bunun da ardından, ekonomik büyümenin ılımlı bir şekilde yavaşladığına dair beklentiler kuvvetlenmeye başlandı. Bununla birlikte FEDin enflasyona ilişkin tonunu da yumuşatması faiz artırımlarının devam etmeyeceği, hatta gelecek yılın ortalarından itibaren faizlerin düşürülebileceği beklentilerine yol açtı. Bu çerçevede, geçen hafta açıklanan veriler ilk başta ekonomik aktivitenin beklenenden hızlı yavaşladığı endişelerini gündeme getirse de, bu endişelerin çok kalıcı olmadığı görüldü.
Geçen hafta yurtiçinde de oldukça önemli veriler açıklandı. Bunlardan ilki Merkez Bankasının para politikasına ilişkin yapılan açıklamalardı. Bu açıklamalar kısa vadeli faizlerin seyri konusunda işaretler içermeleri açsından piyasalar için çok önemliydi. Hafta başında ilk olarak, yılın üçüncü çeyreğinde enflasyon hedefinin (patikasının) tutturulamamış olması nedeniyle Merkez Bankasının Hükümete yazmış olduğu mektup ve Para Politikası Kurulu toplantısının tutanakları açıklandı. Bunların ardından, Merkez Bankası tarafından üç ayda bir yayımlanan Enflasyon Raporu açıklandı. Enflasyon Raporu Merkez Bankasının orta vadeli (1.5 yıl) enflasyon tahminlerini içermesi açısından önem taşıyor. Bahsettiğim tüm bu rapor ve açıklamalarda Merkez Bankasının tonunun geçmişe kıyasla biraz daha sert olduğu ve risklere kuvvetli vurgu yaparak sıkı para politikasının bir süre daha devam edeceğini ima etmesi dikkat çekti. Enflasyon Raporunda tahminler üretilirken Merkez Bankasının temel senaryosunda kısa vadeli faizlerin gelecek yılın son çeyreğine kadar (Ekime kadar) sabit tutulacağı, daha sonra da kademeli olarak düşürüleceği varsayılmış. Bunun, kesinlikle Merkez Bankası tarafından verilmiş bir taahhüt olmadığına dikkat çekmek istiyorum. Ama yine de, Merkez Bankasının kendi tahminlerinin geçen raporlara göre daha uzun süreli yüksek faiz varsayımlarına dayanması önemli bir göstergedir. Bu tahminler önümüzdeki dönemlerde yaşanacak gelişmelerle değişecek olsa da, piyasalar şimdilik mevcut faiz seviyelerinin uzunca bir süre korunacağını düşünüyor. Ayrıca, İTO tarafından hafta ortasında açıklanan ve İstanbuldaki fiyat artışlarını gösteren endeksin Ekim ayında çok yüksek bir enflasyona işaret etmesi Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanacak verilerin de beklenenden yüksek çıkacağı endişelerine yol açtı. İşte bu gelişmeler geçen hafta bono ve tahvil faizlerinin yükselerek %22ye dayanmasına neden oldu. Daha detaylı olarak, ikinci el piyasada en çok işlem görmesi açısından gösterge niteliği taşıyan 13 Ağustos 2008 vadeli tahvilin yıllık bileşik faizi haftaya %20.9 seviyesinden başlamışken haftanın son işlem günü olan 3 Kasım Cuma günü %21.9 seviyesine yükseldi.
Geçen haftanın diğer önemli verileriyse Salı günü açıklanan Eylül ayı dış ticaret verileriyle Cuma günü açıklanan Ekim ayı enflasyon verileri oldu. Enflasyon verileri piyasaların kapanışından sonra açıklandığı için piyasalar üzerindeki asıl etkisinin bu hafta görüleceğini düşünüyorum. Ancak, bu etkinin çok kalıcı, ya da uzun süreli olması beklenmemeli. Enflasyona geri dönecek olursak, Ekim ayında hem TÜFE, hem de ÜFE artışı piyasa beklentilerinin altında kaldı. Ekimde TÜFE %1.27, ÜFE %0.45 arttı. Her iki endekste de uluslararası piyasalarda gerileyen petrol ve emtia fiyatlarının etkisi görülüyor. Bu rakamlarda dikkat çeken bir diğer nokta ise, Ramazan ayına rağmen gıda fiyatlarındaki artışın sınırlı kalmış olması. Gerçekleşen enflasyon oranları Merkez Bankasının faiz kararlarında önemli bir rol oynamıyor, ancak bu oranlar piyasaların enflasyon beklentilerini etkiliyor. Enflasyon bekleyişleri de Merkez Bankasının faiz kararları üzerinde etkili oluyor. Örneğin, önümüzdeki aylarda 12 ve 24 aylık enflasyon bekleyişlerinde belirgin bir düşüş olması durumunda Merkez Bankası beklenenden daha kısa sürede faiz düşürmeye başlayabilir. Tabii bekleyişlerin kötüleşmesi durumunda Merkez Bankasının tekrar faiz artırması bile beklenebilir (şu an itibariyle böyle bir olasılığı çok zayıf görüyorum). Enflasyon verilerinin ardından Pazartesi (6 Kasım) valörlü işlemlerde hem kurların, hem de faizlerin gerilediği dikkat çekti.
Son olarak, geçen hafta döviz piyasasındaki hareketleri rakamlarla özetlemek istiyorum. 27 Ekim Cuma günü 1.45 seviyelerinden işlem gören YTL/dolar kuru geçtiğimiz haftanın sonunda (3 Kasım) 1.47 seviyelerine yükseldi. Doların uluslararası piyasalarda değer kaybetmesi doların YTK karşısındaki değer kazancını da sınırladı. Geçen hafta euro/dolar paritesi 1.268den 1.277ye yükseldi. Yine parite etkisiyle euronun YTL karşısındaki değer kazancı daha fazla oldu. Bir önceki hafta sonunda 1.84 olan YTL/euro kuru geçen hafta Cuma günü 1.875 seviyesine yükseldi. Bu rakamlar, geçen hafta dolar kurunun %1.3, euro kurunun %2, 1 dolar ve 0.77 eurodan oluşan döviz sepetinin ise %1.6 arttığına işaret ediyor.