İzmir`den İstanbul`a: Teşekkürler!..

17 - 19 Kasım tarihleri arasında Hahambaşı Rav İsak Haleva başta olmak üzere, İstanbul Musevi Cemaati ileri gelenleri İzmir`i ziyaret etmişlerdi. Söz konusu ziyaret sonrası İzmirli okurumuz Rafael Algranati`nin duygularını kaleme aldığı mektubunu sizlerle paylaşıyoruz

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Dün gece Türkiye Hahambaşımız Sayın Rav Haleva, İstanbul Cemaat Başkanı Sayın Ovadya ve çalışma arkadaşlarının eşleri ile birlikte İzmir'i ziyaretleri vesilesi ile tertiplenen geceye katıldık. Çok uzun zamandan bu yana ilk defa cemaatin tertiplediği bir geceden bu kadar keyifle ve duygu yüklü olarak ayrıldığımı itiraf etmeliyim.
Duygularımızı harakete geçiren en önemli olay pek tabii ki on seneden bu yana ilk kez İstanbul'daki büyüklerimizin İzmir'i ziyaret etmeleri, İzmir'de kardeşlerinin, dindaşlarının, soydaşlarının bulunduğunu hatırlamalarıydı.
İzmir Musevi nüfusu, uzun yıllardır süregelen çok yönlü nedenlerle her geçen gün kan kaybetmekte ve önü alınamaz şekilde küçülmektedir. Zamanında 30 - 40 binlere varan nüfusu ile dünyaya değerli din adamları yetiştiren, kendi hahambaşılığı, bet-din'i, hastahanesi, okulları, sinagogları ve sosyal kuruluşları ile adeta örnek alınan, İstanbul'dan ayrı özerk bir idari yapıya sahip olan İzmir Musevileri, ne yazık ki bu küçülmenin doğal bir sonucu olarak bu değerlerinin artık bir çoğuna sahip değil!.. İzmir bu kayıpları iki ayrı önemli yönde vermekte. Dünyaya din adamı ihraç eden bu toplum bugün, sinagoglarını açık tutabilmek, ibadetlerini sürdürebilmek, dinimizin öngördüğü sünnet gibi görevleri yerine getirebilmek hatta mutfaklarımızdaki kaşer eti  bile sağlıklı sağlayabilmek için gerekli din adamlarını İstanbul veya yurt dışından ithal etmek durumunda kalmakta!.. Bu çok acı!..
Örneğin kendimi hatırladığımdan beri ilk defa bu yıl, Roş Aşana ile Kipur arası yapılması bir gelenek olan ve şahsen katılarak yerine getirdiğimiz "Kaparot" geleneğimizi, bunu yapabilecek uygun şartlarda yer  ile üstlenecek dini görevli bulunamaması nedeni ile yerine getirememenin üzüntüsünü ve içimdeki buruk suçluluğunu üzerimden atabilmiş değilim. Bir isim listesi vererek kaparot yaptırtmak, ya da onun da yerine geçebilecek "sadaka" vererek bu eksiğimizi telafi etmek, anlatmaya çalıştığım 58 yıldır  sürdürdüğümüz bu geleneğimizin bile yıkıldığı gerçeğini ne yazık ki değiştirememekte.
İzmir Cemaatinin kayıplarının diğer yönü, mazisi 500 yılı aşan paha biçilmez tarihi değerlerimizin bir kısmını kaybetmiş olmamız!.. Kaybettiklerimizin acısı ile henüz sahip olduklarımıza ne kadar sıkı sarılsak ta, yöneticilerimizin takdire şayan özverili gayretleri ve üyelerinin maddi katkıları ile korumaya ne kadar özen göstersek te, bunu "gerektiği şekilde" sürdürebilmenin her geçen gün zorlaştığı, bir süre sonra da imkanlarımızı aşacağı çok net olarak görülmekte.
İzmir cemaat üyelerinin bir kısmı, belki de bu iki yönlü kayıplara karşı yıllardır sürdürülen çabaların yetersiz sonuçlarının umutsuzluğu veya çaresizliği altında, adeta bir boşvermişlik mod'una girmekte, ilgi ve katılımları her geçen gün biraz daha azalmakta ve bunun sonucunda da cemaatten, din'den, sinagoglarımızdan ve geleneklerimizden adeta kopan bir kesim gözlenmekte ve bu da yönetimi zorlaştırmakta, birlik ve beraberliği sağlamanın gerektirdiği sinerji'yi yok etmektedir.
Yıllardır İzmir'den İstanbul'a belki de yeterince seslendirilememiş sessiz çığlıklar, yakarışlar yükselmekteydi!.. "Şimdiye kadar güçlüydük, tek başımıza kendimize yetebiliyorduk ama artık öyle değiliz.. Çok azaldık.. Güçsüzleştik.. Yok olmaya doğru gidiyoruz.. Bunu görün.. Farkedin artık!.. Bizim bugüne kadar sahiplenip koruduğumuz tüm değerler, sizin de değerleriniz. Benim oğlum sizin kızınızla evli.. Sizin kızınız yeğenimle çıkıyor... Çoğumuzun yüreğinden bir veya birkaç parça bir diğerimizin yaşadığı şehirde.. Bir BİR'iz.. Bir bütünüz!.. Bugüne kadar hiç olmadı ama bugün artık  kanatlarınızın sıcak gölgesine ihtiyacımız var!..."  cümleleri, sessizlikte çok şeyler duyabilmenin mümkün olduğunu bilenler için kanat çırpmaktaydı.
İşte tam bu aşamada, hahambaşımızın ve İstanbul cemaat yetkililerinin "vakit henüz çok geç değilken" gerçekleştirdikleri bu ziyaretleri bence inanılmaz önemliydi!.. Gecenin başlarında yapılan konuşmalarda Sayın Ovadya'nın verdiği umut dolu, çaresizliğimizi adeta gideren, sahipsiz olmadığımızı, bundan sonra artık yalnız ve tek başına bırakılmayacağımızı samimiyetle ifade eden sıcacık, kısa ve net mesajları herşeyden daha çok önemliydi. En çok duymaya ihtiyacımız olan şeyleri duymanın verdiği moral bile, inanın bizlere uzun bir süre daha yeter.. Arkamızda bizlere destek olan birilerinin olduğunu bilmenin verdiği güven duygusu eminim ki bizlere doping tesiri yapacaktır.
Bu küçük konuşmaların evvelinde, bizleri eskiye götüren, İzmir Musevileri tarihine farklı bir açıdan baktıran,  sahip olduğumuz değerleri hatırlatan ve zaman zaman gözlerimizin nemlenmesine, içimizdeki küllenmeye yüz tutmuş "birlik beraberlik" duygularımızın tekrar alevlenmesine yol açan sunum, tek kelime ile mükemmeldi.
Teşekkür ederiz Saygıdeğer Hahambaşım ve İzmirli Eşi!.. Teşekkür ederiz Sayın Ovadya'lar!.. Çok teşekkür ederiz değerli yöneticiler ve saygıdeğer eşleri.. Teşekkür ederiz İstanbul!...Küçücük elimizin sizin kocaman avucunuzda olduğunu, ilginize, desteğinize, tavsiyelerinize ihtiyacımız olduğunu lütfen artık hiç unutmayın!..
Bu organizasyonda görev alan, bir kenarından tutup destek veren, katkıda bulunan başta sayın başkanım olmak üzere, tüm İzmir'li kardeşlerime de en içten duygularımla teşekkür ediyorum. Jak'larımız, Myriam'larımız, Mirey'lerimiz, Avram'larımız, Sara'larımız hep çok olsun ve Tanrı onlarla olsun