Neturei Karta, Holokost ve İsrail

Marsel RUSSOGeçtiğimiz haftalarda Tahran`daki “Holokost - Evrensel Vizyon” konferansına katılan ve orada bildiriler sunan Neturei Karta temsilcilerinin konuşmaları, radikal dinci bu grubu gündemin üst sıralarına taşıdı. Aşağıda, Neturei Karta`nın Holokost ve sonuçları hakkındaki fikirlerini, söz konusu konferansa sundukları bildirilerin satır a

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Holokost’a kadar Ortodoks Yahudi çevreleri Yahudilerin siyasi bir birlik kurma fikrine tamamen karşıydılar. Ne Ortaçağ’da katı Katolik öğretisi çerçevesinde şekillenen antisemitizim, ne de Çarlık Rusya’sında görülen devlet destekli pogromlar, Yahudi halkının Tanrı buyruğu ile dağıtıldığı ve Diaspora’nın bu anlamda yaşanması gereken bir süreç olduğu fikrini yok edemedi. Dreyfus olayı sonrasında Herzl’in çalışmaları çerçevesinde şekillenmeye başlayan “Yahudi Devleti” fikri, Ortodoks Yahudi liderleri ve statükoyu koruma telaşı içindeki muhafazakar gruplar tarafından şiddetle reddedildi.
Her ne kadar gelen tepkinin bir kısmı o dönemde ütopya olarak nitelendirilebilecek bu düşünceye gitse de, hatırı sayılı bir kısmı da, bunu dillendiren laik Yahudi gençlerine yöneliyordu. Onlar, tarihte belki de ilk kez, geleceklerini milliyetçilik gibi, sosyalizm gibi Yahudi değerlerine yabancı esaslarda arıyorlar, Yahudiliği siyasi platformlara çekiyorlardı.
Aslında, Dreyfus olayının gelişiminden çokça etkilenen Herzl dünyada değişik şekilde gelişmeye başlayan antisemitizme kesin çözümü bir Yahudi devletinin kurulması olarak nitelerken, aklında ne bir plan vardı, ne de klasik dini cemaat sistemine başkaldırmayı düşünüyordu. Ancak, gelişmeler ilk kez muhafazakar / Ortodoks söylemin yanında, laik ve yenilikçi bir söylemi getirmişti Avrupa Yahudi cemaatlerinin gündemine… Bu da, hiç şüphesiz, Rabbi’lerin geleneksel otoritesinin sorgulanmaya başlaması demekti.
Bu durum, geçtiğimiz yüzyıl başlarında Osmanlı idaresi altında Filistin’e yerleşmiş ve gitgide gelişme eğilimi gösteren Yişuv (Yahudi yerleşimleri) açısından daha da sıkıntılı bir geleceğin habercisiydi. Özellikle Kudüs’te, Diaspora’daki Yahudi toplumlarının yardımları ile yaşantılarını sürdüren Ortodoks Yahudiler karşılarında, toprakla uğraşan, gelecekleri için çalışmaları gerektiği fikrini savunan ve bunu uygulayan başka Yahudileri bulmuşlardı…
Bir Yahudi devleti fikrine o zamandan bugüne karşı çıkmağa devam eden bu görüşe bağlı Ortodoks Yahudilerin kurdukları birliklerden biri, geçtiğimiz haftalarda İran cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ın daveti üzerine Tahran’da toplanan Holokost konferansına katılınca, tekrar gündemin üst sıralarına tırmandı: Neturei Karta veya “Kentin Koruyucuları” kutsal Kudüs’ü, siyasetin yönlendirdiği askerlerin değil, ancak dini bilgelerin koruyabileceğini savunmakta ve İsrail Devleti'nin varlığına radikal bir şekilde karşı çıkmakta…
Onlara göre, devlet fikri, o ana dek Tora öğretisi içinde şekillenmiş Yahudi değerlerinden ciddi bir sapma, materyalizm ve ulusal güdülerle yoğrulmuş korkunç bir tehditti. Herzl ile arkadaşları bu düşüncelerini formüle ederken, Tanrı’yı denklemin dışında bırakmışlardı… Yahudiler, ilahi bir karar sonucu Diaspora’ya gönderilmişler ve dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı; başlarına gelenlerden ders almak için Tanrı tarafından yönlendirilmişlerdi. Dolayısı ile, ancak ilahi bir karar sonucu tekrar “Vaad Edilmiş Topraklara” dönebilirlerdi. Bu anlamda, bir devlete sahip olmaları kesinlikle konu olamazdı.
İşte Neturei Karta’nın söylemi ile İran lideri Ahmedinecad’ınki burada kesişiyor. Rabbi Aharon Cohen’in Tahran’daki konferansta sunduğu bildiriyi okuyunca, antisemitizm konusunda Ahmedinecat’a biraz fazla yüklenildiği fikrine rahatça kapılmak mümkün…
Ortodoks Yahudilerin  Holokost konusundaki yaklaşımını anlatmayı amaç edinen bildiri, tarihin nasıl ters okunabileceğine, olmuşların nasıl bilim dışı yorumlanabileceğine, olmamışların nasıl manipüle edilebileceğine anlamlı bir örnek teşkil ediyor… İşte, söz konusu konuşmadan birkaç alıntı:

>Herkesin bildiği gibi, devletin kurulması için çalışanlar Holokost’u emellerine alet etmişlerdir. Yahudi öğretileri, şu anda Filistin olarak tanımlanan toprakların Yahudilere vaad edildiğini doğrular, ancak bunun bazı şartlara bağlı olduğunu da söyler… Tora, bu şartların karşılanmaması hâlinde, bu topraklar üzerinde siyasi bir birliğin mümkün olamayacağını defalarca ifade etmektedir. Nitekim şartların oluşmamasından dolayı, Yahudi halkı Tanrı iradesi ile dünyanın dört bir yanına dağılır. Tarih bunu teyit etmektedir. Bu anlamda henüz bir şey değişmemişken, Tanrı’nın buyruklarına karşı gelmek ona isyan etmekle eş anlamlıdır.

>II. Dünya savaşı Nazi Almanya’sının politikaları çerçevesinde korkunç bir soykırıma sahne olmuştur ve bu durum birçok tanık ve evrak tarafından defalarca kanıtlanmıştır. Soykırım sonucu 6 milyon Yahudi’nin öldürüldüğü devamlı söylenen bir şeydir. Bazı insanlar bu sayının tartışılmasını ister. Burada kaç milyonun – ki gerçekten milyonlar söz konusuydu – öldürüldüğünün hesabını yapmak doğru değildir. Bu insanların gaz odalarında mı, yoksa ölüm mangalarının karşısında mı katledildikleri de önemli değildir: Her durumda sonuç aynıydı. Yaşananlar şeytanın da kendisiydi…

>Ortodoks Yahudi görüşüne göre, Tanrı’nın rızası olmadan böylesi bir soykırımın gerçekleşmesi mümkün değildir. Soykırımı gerçekleştiren şeytan ne kadar suçlu olursa olsun, bunu böyle kabul etmek gerekir. Kurbanların kendilerine reva görülenlere başkaldırmaları doğaldır, ancak bu başkaldırının olanaksız olması durumunda – ki böyle olmuştur – kadere boyun eğmek ve Tanrı’nın isteğini yerine getirmek gerekir. Öğretimize göre, bu zulmün suçlularını adalete teslim edilmesi bizim işimiz olmamalıdır: Bu yüce Tanrı’nın işidir. Bizim işimiz Tanrı buyruklarına riayet etmek ve davranışlarımızı, böylesi felaketlerin bir daha başımıza gelmemesi için kontrol etmektir. Sürgün dönemi boyunca Yahudi halkının davranışı da böyle olmuştur.

>Bu bağlamda, “Bir daha asla” sloganı gerçek dışıdır. Yüce Tanrı’dan başka hiç kimse, böylesi bir felaketin tekrarlanmasını önleyecek güce sahip değildir. Toparlayacak olursak, evet Holokost olmuştur ve bu dehşet verici bir olaydır; ancak bu kesinlikle bir devletin meşruiyetinin temeli olamaz.
Başka bir konuşmacı, Rabbi Yisroel Feldman ise, Holokost gerçeğini inkâr etmemekle birlikte, Yahudi öğretisinin, Yahudilerin içinde yaşadıkları toplumlara sadık bireyler olmaları gerektiğini vurguluyor ve sözlerini şöyle devam ettiriyordu :
“Son yüzyılda Holokost felaketini yanlış şekilde yorumlayan ve siyasi bir birliğin peşinde koşan Yahudiler, Tora öğretilerine karşı çıkmışlar, Yahudi sürgününün mistik gerçeğine sırtlarını dönmüşlerdir. Herzl günlüğünde antisemitizmi sağlıklı bir olgu olarak tanımlamış ve bunu engellemenin yolunu devlet fikrine bağlamıştır. Bu anlamda, onun takipçileri Avrupa’da antisemitizmin gelişmesine sessiz kalmışlar ve Yahudileri burada yaşadıkları felaketlerden - kendi amaçlarına hizmet ettiği için - kurtarmayı reddetmişlerdir.
Devlet kurma peşinde koşanlar, Holokost’tan çok önceleri bile Yahudi toplumlarının önde gelenlerinden tepki almışlardır. Bunun nedeni basittir: Yahudi halkı sürgünden zorla kurtarılma gibi bir duruma doğru itilmekteydi; ancak Tanrı buyruğu bunu emretmemektedir.
Tanrı, Yahudilerin içinde yaşadıkları ülkelere sadık kalmalarına hükmetmektedir. Nihayet,
Yahudilerin toprak sahibi olmaları da Tanrı buyruğu ile yasaktır.”
Neturei Karta, Holokost’u inkâr etmemektedir: “Avrupa Yahudileri’nin hunharca bir sona itildikleri bir gerçek. Tüm erkekler, kadın ve çocuklar fiziksel saldırılara maruz kalmışlar ve öldürülmüşlerdir. Malları, mülkleri ellerinden alınmıştır. Avrupa’nın bir ucundan diğerine, aç susuz, hayvan vagonlarında, insanlık dışı bir şekilde nakledilmişlerdir. Milyonlar ölmüştür ve bunların çoğunluğu savunmasız kadın ve çocuklardır. Bunlar gerçektir…”
Öte yandan, Neturei Karta, Holokost’u bir kader olarak benimsemiş, ondan ders çıkarılmasını ve dünyada yükselen antisemitizme karşı tavır geliştirilmesi fikrini, Tanrı buyruğu olarak gördüğü Diaspora yaşantısına aykırı ilan etmiştir.
“Tanrı öldü…. Kurban edilmeleri buyrulan insanların üstünde yükselen dumanların içinde, sevgi, iyilik ve teselli Tanrı’sı, Avraham, Yitshak ve Yaakov’un Tanrı’sı sonsuzluğa değin yok oldu... Bu ölüm acaba kaç inançlı Yahudi için gerçekleşmedi ki? Bu korkunç günler arasından, hüzünlü bir melek yüzüne sahip bir çocuğun idam edilmesine tanık olduğu korkunç günde, arkasında birisinin inlediğini duyar: Tanrı nerede diye sorar o biri!  İçinden gelen ses cevap verir… İşte orada, darağacında asılı duruyor!” *

Kaynakça:
www.nkusa.gov  / www.ucalgary.ca

(*) Elie Wiesel’in “Gece” adlı yapıtının
önsözünden alınmıştır.

perspektif@salom.com.tr