İstanbul`da genç bir diplomat: Michal Gur - Aryeh

Michal Gur -Aryeh, bir ‘Sabra`. Ataları 1837`de İsrail`e göç etmiş ve altı nesilden beri İsrail topraklarında yaşıyor. Londra`dan gelen büyükbüyükanne, görücü usulüyle evlenmiş. Kendisi, Britanya İmparatorluğu`nda (British Empire) Hahambaşının kızıymış. Hahambaşı kızını vermek için

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu, ailenin İsrail’deki başlangıç noktası oldu; ardından nesiller geçti.
Gur-Aryeh ise, zaman içerisinde Kudüs’ten Petah Tikva’ya taşınan ailesiyle portakal yetiştirilen bir moşav’da büyüdü. Babasının iş seyahatlerine eşlik eden Michal, uzun süre Hong Kong, Brezilya ve İngiltere’de bulundu. Son olarak da eğitimi için İngiltere’de kalarak Cambridge Üniversitesi’nde ‘Uluslararası Hukuk’ dalında uzmanlaştı. Bir süre özel sektörde mesleğini sürdürdüyse de, avukatlığı çok ‘sıkıcı’ buldu. O dönemde Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen bir teklifi değerlendirerek, 1999’da bakanlıkta göreve başladı. Diplomasi alanında eğitim gördü ve ilk görevi için Hindistan’da Yeni Delhi’ye basın sözcüsü olarak tayin edildi. Üç yıllık görev süresi bitiminde de, ülkemize İstanbul Başkonsolos Yardımcısı olarak geldi.
Gur-Aryeh şehrimizi seçme nedenlerini: “İlk görevinizde seçme hakkınız yoktur. İkincisinde birkaç seçeneğiniz vardır. İstanbul’u isteyerek seçtim. İsrail ile Türkiye’nin kültürel altyapısı birbirine çok yakın. İkliminden insanlarına varıncaya dek benzerlikler çok. Göreve başlayalı üç ay geçmesine rağmen çok çabuk uyum sağladım. Ayrıca İstanbul, coğrafi konumu dolayısıyla çok önemli. Her açıdan burada hizmet vermenin ilginç olacağı kanısındayım” diyerek açıkladı.

Görev tanımınızda ‘basınla ilişkiler’ ve ‘üniversitelerle işbirliği’ en önemli konular. Ele aldığınız başka noktalar var mı?
‘Basın’ oldukça geniş bir çerçeve oluşturuyor. Gazeteler, köşe yazarları, televizyon kanalları bu kapsam içinde. Bu konuda yapmamız gereken birebir görüşmeler, gerektiğinde yazarları bilgilendirmek, yanlış bir haber çıktığında doğru kurum / kişilere ulaşarak yanıtlamak ve yapıcı ilişkiler oluşturmaktır. Kötü niyete ise genelde pek çare yoktur, ama en azından olumlu değilse de ‘ılımlı’ ortak bir yol bulmak için çaba gösterirsiniz.
Üniversitelere gelince; dekan, rektör düzeyinde ilişkiler vardır. En önemlisi ise akademisyenlere ve öğrencilere yönelik İsrail’den uzman konuşmacılar getirtmektir. Örneğin, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde eğitim gören öğrenciler için ‘Ortadoğu İlişkileri’ konusunda uzman kişileri getirtiriz. Tabii, aynı şekilde Türkiye’den de İsrail’e  akademisyenleri davet ederiz. Öğrenci değişim programları da çalışmalarımızın diğer bir bölümünü oluşturur.
2007’deki en büyük projelerimizden biri Türkçe kitaplar yayınlamaktı. Böylece medya ve üniversite kuruluşları daha önce ulaşamadıkları bilgilere doğru kaynaktan sahip olacaklar. Nitekim, kısa süre önce Bilkent Üniversitesi’nde, Prof. Stanford Shaw anısına düzenlenen bir gecede, “Holokost Hakkında En Çok  Sorulanlar” adlı kitapçığı dağıttık.
’90’lı yıllar, İsrail’in dünya ülkeleriyle barış içinde yaşayabileceğine inandığı ‘pembe’ yıllardı. O dönemde Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesi müsaitti ve tanıtımı ilke edinerek çeşitli dillerde kitaplar yayınlamaya başlanmıştı.
Özetle, hem siyasi ortam, hem de bütçe iyiydi. Zaman içerisinde durum değişti. Siyasi arenanın daha çok tanıtıma ihtiyaç duyduğu yıllarda bütçe kısıtlandı. Şimdi, kitap yayınına tekrar ivme kazandırmak çok yararlı bir girişim oldu. Ayrıca Uluslararası İşbirliği Merkezi olarak bilinen (eğitime dayalı) bir ‘mashav’ programı da mevcut. Bu programa göre farklı ülkelerden uzmanlar/üniversite öğrencileri, tarım, ekonomi, sosyal, tıp vs. gibi konularda eğitim almak için İsrail’e gitmektedirler. Türkiye’den en çok rağbet gören konular tarım ve tıp alanında.

İsrail kendini dünya kamuoyunda yeterince tanıtmıyor. Dolayısıyla da imajını düzeltemiyor. Konu ile ilgili görüşleriniz...
Bugün medyadan söz ettiğimizde önce resimler konuşur. Biz karşı tarafın yaptığı gibi, iki dakikada montaj resimler veremeyiz. Herkesin farklı etik değerleri vardır. Bir suçlamayla karşılaştığımızda, olayın her ayrıntısını araştırmadan yanıt vermeyiz. Tıpkı, Haziran’da Gazze’deki plajda öldürülen aileyle ilgili olduğu gibi. Araştırma sonucunda katliamın İsrail askerlerince yapılmadığı ortaya çıktı. Ancak, aradan 2 gün geçti. Bu süre içinde karşı taraf, karalama kampanyasını başarıyla gerçekleştirdi.
İbranice’de bir özdeyiş vardır: “Biri kızkardeşin için kötü konuşursa, onu kızkardeşin olmadığına nasıl ikna edersin...?”
Geleneklerimizde, ölünün yüzü gösterilmez. Bir saldırı sonrasında, önemli olan, bir an evvel günlük yaşama geri dönmektir. Bu açıdan da İsrail son derece donanımlıdır. Herhangi bir patlamadan kısa süre sonra etrafta kötü olayı anımsatacak kanıt görülemez. Dolayısıyla, uluslararası imajınızı düzeltecek görüntüyle, gelenekler (siyasilerin oy kaygısı da buna dahildir) arasındaki ikilem her zaman sorun olmaktadır.

Önce Hindistan’da, ardından Türkiye’de bir kadın olarak görevinizde güçlük yaşadınız mı?
Hindistan’da kesinlikle yaşamadım. Tek olumsuzluk ‘çok genç görünmem’di. Karşımdakilerle konuşmaya başladığımda ise, durum kendiliğinden sorun olmaktan çıkıyordu. İstanbul’a gelince, çalıştığım sektör genelde akademisyen, eğitim görevlileri gibi entelektüel kesimden oluştuğundan bu konuda kesinlikle sorun yok.

Konsoloslukta kendi başınıza bir departmansınız. Diğer bölümlerde iş birliğiniz var mı?
Herşeyden önce Başkonsolos Mordehai Amihai en büyük desteğimdir. ‘Kültür Bölümü’yle birlikte götürdüğümüz birçok proje var. Örneğin, yakın zamanda Mimar Sinan Üniversitesi’nde grafik tasarım ve dizayn konusunda konferans vermek üzere İsrail’den davet edilen ünlü karikatür ustası Michel Kichka, ayrıca ders de verdi. İçeriğin İsrail olması şart değildir. Ama kültürler arası iletişim çok önemlidir. Çeşitli üniversitelerde film gösterileri ve resim sergileri de ikili çalışmaların ürünüdür. Ticaret Ataşeliği tümüyle farklı bir alan olmasına rağmen, “Mashav” programını birlikte yürüteceğiz.
Çalışmalarım süresince öğretmen yetiştiren okullara konuşmacı olarak gitmeyi hedefliyorum. Bu çok önemli. Doğru bir benzetme olmayacak belki ama, geçen hafta Bahçeşehir Üniversitesi’ndeydim. Konusunda uzman olan İsrailli bir tarihçi Holokost hakkında bir konuşma yaptı. Ardından öğrencilerden sorular geldi.
Konferansçı soruları yanıtlarken salondakilerin konuyla ilgili belli bir altyapıları olduğunu varsaydı. Oysa ki, öğrencilerin bilgi düzeyi çok farklıydı. Tabii ki, üniversite öğrencisinin genel kültürünün beklenenin üzerinde olması düşünülür. Ancak, temelde öğretmenin eğitilmesi de başlı başına önemli bir kavramdır.
Söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz gün Michal Gur-Aryeh Bursa Uludağ Üniversitesi’nden henüz dönmüştü. Çalışma odasındaki panoda cıvıl cıvıl renklerden oluşan bir fotoğraf duruyordu. “Hindistan’dan bir anı” dedi. “Eşim çekti, profesyonel fotoğrafçıdır.” Sohbetimiz esnasında Başkonsolos Yardımcısı, eşi İra Gur-Aryeh’in profesyonel fotoğrafçılık dışında, aynı zamanda bir süt ürünleri çiftliği işlettiğini ve bilgisayar teknolojisi sayesinde işini İstanbul’dan da yönettiğini anlattı.
Michal Gur-Aryeh’e bize zaman ayırdığı için teşekkür ederken, kendisinden Hindistan resimlerini izlemek üzere hoş bir davet de aldık.