Belçikada yayımlanan, Uysal Belçika başlıklı bir çalışma raporunda, Belçika otoritelerinin II. Dünya Savaşındaki işgal sırasında demokrasiye uygun olmayacak şekilde Yahudi karşıtı politikalar ile işbirliği yaptığı açıklandı.
1930lu yıllarda Belçika yaşayan Yahudilerin sayısı 50 bin civarındayken, bunların yarısı Holokost sırasında hayatlarını kaybetti.
Belçika Senatoda Baş Araştırmacı Rudi Van Doorslaer, 1.116 sayfadan oluşan raporun özetini 50 dakika süresince okurken tüm parlamenterler ve Yahudi temsilciler sessizce dinlediler. Başlangıçta tepkiler olumluydu. Belçika Yahudi Organizasyonları Komitesi Başkanı Phillippe Markiewicz, Bu rapor önemli ve aydınlanmamış demokrasi için bir zafer dedi.
Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt, savaş sırasında Nazilerle işbirliği yapıldığını daha önceden kabul ettiyse de, yapılan işbirliğinin derecesi ilk kez bu kadar detaylı olarak açıklanıyor.
Çalışma raporunun sonuçları, Mayıs ayında bir kitap halinde yayımlanacak.
Rapor, 1930lu yıllarda Almanyada iltica eden Yahudilere karşı, dönemin ekonomik durgunluğu ile güçlenen antisemitizmin nasıl doğduğunu ve yayıldığını ortaya koyuyor.
Raporda yer alan bilgiler göre, 1940 Mayısında Nazilerin işgalinin ardından Belçika Hükümeti, ülkedeki işleyişin durmaması ve ekonominin tamamen çöküşünü engellemek için çalışanlarına Nazilerle işbirliği yapma emri verdi. Bu işbirliği de, Yahudilerin zulmüne katkıda bulundu.
İlk önce Yahudi vatandaşların kayıt yaptırması gerekiyordu. Daha sonra sarı yıldızlar giymek zorunda bırakıldılar. Hemen sonra okullar ve hastaneler ayrıldı. Sonunda, baskınlar ile Belçika şehirlerindeki Yahudiler toplanarak doğuya kamplara gönderildi. Bazı şehirler yardımcı olmayı reddetseler de, diğerler boşaltma sırasında yardımcı oldular ve binlerce insan Aushwitze ölüme gönderildi.
Çalışmalara göre, Londrada sürgünde olan hükümet bile anayasaya aykırıydı ve savaştan sonra Belçika otoriteleri Yahudilere yapılan zulüm ve boşaltma işlemlerinin tüm sorumluluğunu reddettiler. Olay, yıllarca hafızalarda topluca bastırılan bir konu oldu ve ancak 1990lardan sonra tekrar gündeme geldi.