Adayları, seçim propagandaları, programları ve gafları ile uzun süredir dünya kamuoyunu meşgul eden Fransanın cumhurbaşkanlık seçimleri için geri sayım başladı. İlk turu Nisan ayında gerçekleşecek olan seçimler, ilk kez bir kadının aday olması nedeniyle Fransız siyasi tarihindeki özel yerini şimdiden aldı.
Muhalefetteki Fransız Sosyalist Partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak sahneye çıkan Ségoléne Royal, seçimleri kazanmasa bile Fransa siyasetini oldukça renklendirdi.
Eski başbakanlardan Lionel Jospinin, aday olmaması ile kendisine gün doğan Royal, parti içi seçimlerinde rakiplerine büyük fark atarak, cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladı. 53 yaşındaki Ségoléne, 220 bin parti üyesinin katıldığı Kasım ayındaki kurultayda oyların yaklaşık yüzde altmışını aldı. Bu sonuç ile rakipleri Dominique Strass Kahn (% 21) ve eski Başbakan Laurent Fabius (% 18) Royalin çok gerisinde kaldılar.
Senegalin Dakar şehrinde dünyaya gelen Marie-Ségoléne Royal, yedi kardeşe ve kızlarını çocuktan saymayan bir babaya rağmen iyi bir eğitim almayı başardı. Birçok Fransız siyasetçi gibi école nationale dadministration mezunu olan Royal, 1982 yılında François Mitterrandın danışmanı Jacques Attali tarafından keşfedildi ve aktif siyasete atıldı. 1988 yılından beri dört dönemdir milletvekili olan Royal, çeşitli bakanlık ve bakan yardımcılığı görevlerini de yürüttü.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşmeden önce, sosyal devlet anlayışını vurgulayan yüz maddelik bir manifesto yayınlayan Royal, siyasi programında nelere öncelik vereceğini kamuoyuna açıkladı.
Aday seçildikten sonraki ilk demecinde yoksulluğun kader olmadığını vurgulayan Ségoléne Royal, sosyalist olmak gönlünde isyan duygusunu korumaktır, dedi. Asgari ücreti 1250 Eurodan 1500 Euroya çıkarma sözü veren Royal, her yıl 120 bin sosyal konut inşa etmeyi de taahhüt etti.
Sosyal konulara önem vereceğinin söyleyen Royal, aile, gençlik ve eğitim alanında reformlara imza atmayı planlıyor. Çizgi filmler dahil, çocukların televizyonda şiddet içeren programlar seyretmesine karşı bir kampanya başlatan Royal, çocuk pornosunun engellenmesi, aile içi şiddete maruz kalan çocukların korunması, babalara doğum izni verilmesi, kadın hakları, yeni çocuk yuvalarının açılması gibi konularda da önemli adımlar attı.
Diğer taraftan Royala yönelik eleştiriler de bir hayli fazla. Ségoléne Royal, popülizm yapmak ve solcu partiyi İngilterede Tony Blair, İtalyada Romano Prodinin yaptığı gibi merkeze taşımakla eleştiriliyor.
Bununla birlikte, Royalin Fransa için yüz fikir başlıklı programında açıkladığı vergi reformu özellikle iş dünyasından büyük tepki gördü. Cumhurbaşkanlığı adayı, çok kazanandan fazla vergi alınması önerisini getirince işadamları Royale sert çıktı. Fransanın önde gelen şirketleri kendisini boykot ederken, işadamları da Royalın seçilmesi durumunda ülkeyi terk edeceklerini açıkladılar.
Ségoléne Royalin dış politika konusundaki bilgisizliği ve gafları ise hem medya hem de rakipleri için alay konusu oldu. Katıldığı radyo programında Kanadanın Fransızca konuşan Quebec bölgesinin bağımsızlığını desteklediğini belirten Royala Kanada Hükümeti, kendi işine bak kınaması gönderdi. Royal, bir televizyon programındaki tartışmada İrandaki gelişmelerle ilgili yorum yaparken, Her türlü nükleer program durdurulmalıdır çünkü eninde sonunda silah oluşumuna neden olacaktır, derken Fransanın da imza attığı Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasını bilmemekle eleştirildi ve daha sonra sözlerini BM kontrolündeki sivil nükleer programları destekliyorum, olarak değiştirmek zorunda kaldı.
Fransa Meclisindeki Ermeni soykırımını inkarı suç sayan yasayı da destekleyen Royal, Türkiyenin ABye katılımı konusunda ise, Bu konudaki görüşüm, Fransız halkınınki ile aynıdır, diyerek bu konunun bir referandumla çözülmesi taraftarı olduğunu açıklamış oldu.
Ségoléne Royalin Mayıs ayındaki ikinci tur seçimlere kalacağına kesin gözüyle bakılıyor. Hatta birçokları bu turun adını koydu bile; Ségo Serkoya karşı. Kısa tayyörleri ile Fransız siyasetini renklendiren Royale karşı, sağın yükselen yeni yıldızı, karizmatik Nicolas Sarkozy.
Sadece 2002 yılında kurulmasına rağmen, Fransada iktidarda olan, şimdi de Cumhurbaşkanlığı için yarışan Halk Hareketi Birliğinin Lideri Nicolas Sarkozy, siyasete Jacques Chiracın öğrencisi ve takipçisi olarak atıldı. Ancak son yıllarda, kendi ayakları üzerinde durma isteğinin sinyallerini veren Sarkozy, partinin ilk başkanı Alain Juppénin adının yolsuzluk iddialarına karışmasıyla, parti içi delegelerin % 85nin oyunu alarak başkan oldu.
Macar bir babanın oğlu olarak 1955 yılında dünyaya gelen Nicolas Sarkozy, babasının kendilerini küçük yaşta terk etmesi nedeniyle annesinin ailesi ile büyüdü. Aslında Selanik Yahudisi olan Sarkozy, Katolikliği seçen büyükbabası ile yaşadı ve ailesi tarafından kendisine hiçbir zaman Yahudilik aşılanmadı. Babası ile de çok az görüştüğünden Macar kültürü hakkında da hiç fikir sahibi olamadı.
Siyasete, 22 yaşındayken Neuilly-sur-Seine Şehir Konseyine katılarak atılan Sarkozy, daha sonra uzun yıllar buranın belediye başkanlığını yaptı. Maliye Bakanlığı ve iki dönem İçişleri Bakanlığı görevini yapan Sarkozy, özellikle 2005 yılında yaşanan azınlık ayaklanmalarında gündeme geldi. Olayları çıkaran kesimi ayak takımı olarak nitelendirilmesi ile eleştirilen Sarkozy, yine de İçişleri Bakanlığı süresince suça karşı yürüttüğü sert mücadele ile takdirleri topladı.
Hükümet ile ülkede yaşayan Müslüman toplumun arasındaki gerginliği yumuşatmayı hedefleyen Sarkozy, gerginliğini nedeninin bu azınlık grubunun bir çatı altında kurumsallaşamaması olduğunu tespit etti. Bu amaçla Fransa Müslümanlarının kendi seslerini duyurabilmesi amacını taşıyan Fransız Müslüman Konseyinin kurulmasını destekledi.
Nicolas Sarkozy, Fransada siyasete yenilik getiren, karizmatik bir lider olarak görülüyor. Her fırsatta ülkede radikal reformlar yapılması gerektiğini vurgulayan Sarkozy, son otuz yıldır Fransanın, gerek sağ, gerekse sol hükümetler tarafından yanlış yönetildiğini, reformların yavaşça yapılmaya çalışılmasının hata olduğunu dile getirdi. Ekonomi alanında da radikal değişiklikler öneren Sarkozy, işsizlere yönelik devlet yardımının kaldırılması veya azaltılması, kazançların doğrudan vergilendirilmesi gibi önerilerle, serbest pazar ekonomisi kurallarının daha yaygın olarak kullanılmasını savunuyor.
Sarkozynın tartışmalara neden olan diğer bir önerisi de göçmen kanunundaki reform. Sarkozy, ülkenin kabul edeceği göçmen sayısının sınırlandırılması, sadece ihtiyaç duyulan iş gücü özelliklerine sahip göçmenlerin kabul edilmesi ve sadece en iyi öğrencilerin Fransada okuması için izin verilmesi gerektiğini savunuyor.
Ancak Nicolas Sarkozynin radikal düşünce ve önerileri bazı kesimler tarafından sertçe eleştiriliyor. Suçla mücadele kapsamında arttırılan polis sayısı ve koruma önlemleri, vatandaşların özel hayatına müdahale olarak değerlendiriliyor. Göçmen yasası için önerdiği kısıtlamalar ise, Le Penin oylarını çalmak için düzenlemiş bir oyun olarak görülüyor.
Özellikle sol kesim ise Sarkozyyi geleneksel Fransız değerlerinden uzaklaşmak, özelikle ekonomi alanında Amerikanvari değerleri savunmakla eleştiriyor. Sarkozynin eleştirilen diğer bir yanı ise, ülkenin önde gelen iş adamlarıyla fazla yakın ilişkilere sahip olması.
Nicolas Sarkozynin dış politika konusunda da çok kesin görüşleri var. Özellikle AB konusunda, politik varlığı, kimliği ve sınırları olan bir Avrupadan yana olduğunu belirten Sarkozy, Demokratik de olsalar dünyanın tüm ülkelerinin giremeyeceği bir Avrupa istiyorum ifadelerini kullandı. Türkiyenin ABye katılımı konusunda ise Türkiyenin bu birlikte yeri olmadığına ilişkin görüşlerini her fırsatta dile getiriyor.
Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri, iki aday arasında geçecek gibi gözükse de, diğer partiler de bu yarış için özenle hazırlanıyorlar. Fransız siyasi yelpazesinde merkezi temsil eden Fransız Demokrasisi için Birlik Partinin Başkanı François Bayrou, verdiği demeçlerde politik bir Avrupayı savunuyor ve Avrupanın sadece ekonomik değerler üzerine inşasına karşı olduğunu belirtiyor. Fransız Kominist Partisi ise, eski Spor Bakanı Marie-George Bufeeti cumhurbaşkanlığına aday olarak gösteriyor.
2002 cumhurbaşkanlık seçimlerinde aday olan Jospinin Le Penin arkasında kalmasının şokunu, bu seçimlere güçlü bir aday çıkararak atlatmaya çalışan Sosyalist Parti, son viraja güçlü giriyor. Ancak yine de, Royal kendisinden beklendiği gibi, tüm solun desteğini alıp seçimlere tek aday olarak giremedi. Diğer taraftan Sarkozy de kendi partisi içindeki Chirac taraftarları ile sorunlar yaşamakta. Bunun yanı sıra, saldırgan tavrı ve rakibini yaralayıcı sözleriyle tanınan Sarkozy, bu yarışta rakibinin kadın olması nedeniyle saldırganlık dozunu ayarlamakta zorlanıyor. Bu zorlu yarışın nasıl sonuçlanacağı, sadece Fransa da değil tüm dünyada merakla bekleniyor.