Değişken bir yapıya sahip olan Türkiye ekonomisinde her dönem farklı sektörler ön plana çıkıyor. Bu sektörler, girişimcilere yeni kapılar açarken, iş adamlarına ise yeni yatırımlar yapmalarını sağlıyor. Değişik meslek gruplarına sahip iş adamları, önümüzdeki dönemlerde büyüme potansiyeli olan sektörleri aç
Suzi APALAÇİ DAYAN
YKB, Kıdemli Ekonomist
Yurtiçindeki birçok ekonomist cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağlı olarak bu yılın nisan ve mayıs ayınlarında piyasalarda dalgalanmalar olabileceğini tahmin ediyordu. Henüz bu sürecin sonuna gelinmemekle birlikte, bugüne kadar seçim kaynaklı bir dalgalanma olmadığını gördük. Şubat ve mart aylarında kur ve faizlerde dalgalanmalar yaşamış olsak da bunlar tamamiyle yurtdışı kaynaklı oldu. Kısacası, yurtdışında moraller yüksek olduğu ve gelişmekte olan ülkelere sermaye akımları devam ettiği sürece bizim piyasalarda da bahar havaları esiyor; yurtdışında moraller bozulduğunda ise faiz ve kurların yönü hemen tersine dönüyor. Bunun dışında, sadece bize özgü risklerin piyasalarda pek de hareket yaratmadığını gördük. Aslında, yurtiçinde çok önemli bir olumsuzluk olmadığı sürece, yurtdışındaki olumlu havanın bizleri de olumlu etkilemeyi sürdüreceğini tahmin ediyorum. Kısa vadede ise, yurtiçinde piyasaları alt üst edecek kadar olumsuz bir gelişme olmasını beklemiyorum. Ancak, bu noktada çok önemli bir riske bir kez daha dikkat çekmek istiyorum. Uluslararası piyasalarda olumlu hava sürdüğü sürece, tüm gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de bundan nasibini alıyor ve yurtiçi riskler fiyatlara yansıtılmıyor. Ancak, yurtdışında olumsuz bir gelişme olduğu veya beklentiler bozulduğu anda Türkiye diğer gelişmekte olan ülkelerden daha olumsuz etkileniyor, çünkü daha önce fiyatlara yansıtılmamış olan tüm yurtiçi riskler bir anda fiyatlara yansıtılmaya başlanıyor. Bunu daha önceki çalkantılarda gördük ve bundan sonra da bu durumun devam edeceğini düşünüyorum.
Geçtiğimiz haftaya baktığımız zaman, cumhurbaşkanlığı adaylarının açıklanması için tanınan sürenin çok yaklaşmasına ve henüz adayların açıklanmamış olmasının yarattığı belirsizliğe rağmen piyasaların bundan etkilenmediğini ve yine yurtdışı gelişmeler paralelinde hareket ettiğini görüyoruz. Geçtiğimiz hafta içinde açıklanan ABD tüketici enflasyonunun beklentilerden düşük çıkması, hem doların diğer para birimleri karşısında bir miktar değer kaybetmesine, hem de gelişmekte olan ülke piyasalarının olumlu etkilenmesine yol açtı. Böylece, Türkiyede de kurlar önemli ölçüde gerileyerek son 11 ayın en düşük seviyelerine gelirken, faizler de Merkez Bankası gecelik faizlerinin altına geriledi. Öte yandan, Salı günü Hazinenin açtığı tahvil ihalelerine de yoğun talep geldiği dikkat çekti. Sonuç olarak, yoğun talebin ve olumlu havanın etkisiyle Hazine geçen aya kıyasla daha düşük faizden borçlandı. Geçen hafta ihraç edilen 4 Şubat 2009 vadeli tahvil, son üç aydır ikinci el piyasada gösterge niteliği taşıyan (benchmark) 26 Kasım 2008 vadeli tahvilin yerini alarak gösterge tahvil oldu.
Bu gelişmeleri rakamlarla özetleyecek olursak, 13ᆨ Nisan tarihleri arasında, YTL dolar karşısında %2.3, euro karşısında %1.7 değer kazandı. Böylece, ay başından bu yana YTLnin değer kazancı dolar karşısında %5e, euro karşısında %1.8e yükseldi. Sonuç olarak, 20 Nisan Cuma günü dolar kuru 1.342 YTL, euro kuru 1.827 YTL seviyesine kadar geriledi. Böylece, 1 dolar ve 0.77 eurodan oluşan döviz sepetinin değeri geçen yıl dalgalanmaların başladığı 11 Mayıstan bu yana en düşük seviyeleri görmüş oldu. Öte yandan, ikinci el bono ve tahvil piyasasında işlem gören 26 Kasım 2008 vadeli tahvilin faizi 13 Nisanda %19.5 iken, 20 Nisan itibariyle %18.9a geriledi. Yeni gösterge tahvil olan 4 Şubat 2009 tahvilinin faizi ise 20 Nisanda %18.62ye geriledi. Bu tahvilin 17 Nisan Salı günü %19.1 faizden ihraç edildiği dikkate alınırsa, ikinci el piyasada 3 günde kaydedilen düşüşün 0.5 puan olduğu görülüyor. Sonuç olarak, hem kurların, hem de faizlerin geldiği nokta piyasalardaki olumlu havayı ve süregelen yabancı yatırımcı ilgisini çok açık bir biçimde ortaya koyuyor.