Yeniden doğan bir edebiyat yildizi: Irène Némirovsky

Irène Némirovsky, hayatını kaybettikten uzun süre sonra eseri tamamlanarak yayımlanan yazarlar arasına girdi. Némirovsky ölümünden 62 yıl sonra basılan romanıyla ödül aldı. Yahudi doğan ancak yaşamının ilerleyen yıllarında Katolik olan Némirovsky, yine de Auschwitz`in gaz odalarından kurtulamadı. Renkli hayatını, birçok kez eserle

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
1903 yılında Kiev, Ukrayna’da, zengin banker bir baba ile ‘kendisini yaşlı gösterdiği’ için kızıyla hiç ilgilenmeyen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Irène Nèmirovsky, çocukluğunu Fransız dadılarla geçirdiği için, Fransızcayı ana dili gibi öğrendi. Rus İhtilali ile önce Finlandiya’ya taşınan aile, daha sonra Fransa’nın başkenti Paris’e yerleşti. Burada Sorbonne’a başlayan genç Irène, 18 yaşında yazmaya başlayarak edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yaptı.
1926 yılında babası gibi bankacı olan Michel Epstein ile evlenen Irène, üç yıl sonra ilk kızı Denise’i, 1937’de de ikinci kızı Elisabeth’i dünyaya getirdi.
Nèmirovsky’nin ilk önemli eseri, David Golder, yayımlandığı 1929 yılında, bir gecede ünlü oldu. Sorunlu kızını bir türlü mutlu edemeyen bankacı bir babanın hikâyesinin anlatıldığı romanda nefret edilecek bir anne karakteri yaratarak kendi annesinden de intikam aldı. David Golder, çok kısa sürede elde ettiği başarının ardından hem beyaz perdeye hem de tiyatro sahnesine yansıtıldı.
Eserlerinde Yahudi kökünü fazla ön plana çıkarmayan Irène Nèmirovsky, Yahudi bir yazar olarak tanınmaktansa Fransız yazar olarak bilinmeyi tercih etti. Antisemit Fransız dergileri, Gringoire ve Candide’de bile makaleleri yayımlanan Nèmirovsky, bazı eserlerindeki Yahudi karakterlerin portrelerinde, antisemitlerin kullandığı klişe tiplere yer verdi. 
David Golder’da, Fransa’daki artan antisemitizm tehlikesinin farkında olduğunu ortaya koyan yazar, bu tehlike karşısında çareyi ailesini Paris dışına çıkartmakta buldu. Daha önceleri azınlıkların Fransa’da dışlanacağı hiç aklına gelmediğinden, vatandaşlık başvurusu yapmaya gerek duymayan Nèmirovsky’nin, Fransa’da her türlü yabancı düşmanlığının yükselişte olduğu 30’lu yıllarda yaptığı vatandaşlık başvurusu reddedilince yazar ‘vatansız Yahudi göçmen’ statüsünde kaldı. 1939 yılında Katolik olmasına rağmen bu sıfattan kurtulamadı.
1940 yılında Fransa Almanlara teslim olduğunda, özellikle ülkenin kuzeyi ‘işgal altındaki Fransa’ oldu ve burada Nazileri kuralları işlemeye başladı. Ülkenin güneyi, diğer bir deyişle Vichy Fransa’sı, vatandaşları olan Yahudileri kurtarmak için Almanlarla yapılan pazarlıklarda, göçmenleri feda ettiler.  Irène Nèmirovsky, 13 Temmuz 1942’de tutuklandı. İki gün cezaevinde kaldıktan sonra Pithivier Toplama Kampı’na, ardından da Auschwitz’e gönderildi. Auschwitz’e geldiğinde astımdan dolayı rahatsız olan Nèmirovsky, burada revire yatırıldı. Bazı kaynaklarda tifodan öldüğü belirtilse de, Irène Nèmirovsky 17 Ağustos 1942’de, 39 yaşındayken, gaz odalarında hayatını kaybetti. Eşi Michel de yaklaşık dört ay sonra aynı acı sonu paylaştı. Hiçbir zaman Yahudi kökenini ön plana çıkarmasa da, her zaman kendini bir Fransız entelektüeli olarak görse de Irène Nèmirovsky, Fransız antisemitizminin kurbanı olmaktan kurtulamadı.
Otuz dokuz yıllık hayatına on dört kitap sığdıran Nèmirovsky’nin altı eseri de ölümünden sonra yayımlandı. Bunlar arasında en ünlüsü, ölümünden uzun yıllar sonra kızı Denise’in annesi ait notları okuyup yayıma hazırlamasıyla ortaya çıkan Suite Française’dir. 2004 yılında ilk kez basılan ve David Golder gibi hemen “çok satanlar” listesine giren Suite Française işgal altındaki Fransa’yı anlatır. Haziran 1940’tan Temmuz 1941’e kadar olan dönemin anlatıldığı romanın en önemli özelliği yazarın bu dönemi yaşarken kaleme almasıdır. Yazar, duyduklarını, kendisine anlatılanları veya yansımaları değil, bizzat yaşadıklarını anlatarak Fransa’nın Alman işgali karşısında nasıl boyun eğdiğini ortaya koydu.
Yıllar boyunca annesinin günlüğü olduğu düşündüğü defteri saklayan kızı Denise ise, doksanlı yılların ikinci yarısında ablasının vefatı ile bu notları okumaya karar vermiş ve elindekinin bir günlük değil roman olduğunu fark etmiştir.
Nèmirovsky, Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ından esinlenerek kaleme aldığı ve aslen beş hikâyeden oluşan Suite Française’in sadece iki hikâyesini bitirebilmiştir. İlk bölüm, ‘Haziran’daki Fırtına’da, yaklaşan Alman birlikleri karşısında Paris’ten kaçan Fransız burjuvasını tasvir eden Nèmirovsky, ikinci epik hikâyesinde ise Fransız bir kadının Alman subaya olan aşkını anlatır.
Irène Nèmirovsky’nin, Tolstoy, Dostoevsky, Çehov gibi büyüklerden esinlendiği bilinse de, çoğu zaman mükemmel kalıplara uymayan ve fazla duygusal olan yazı şekli eleştirmenler tarafından çok beğenilir. Nèmirovsky’in kuşlardan çiçeklere, tabaklara kadar her şeyi çok iyi tasvir edebilme yeteneği vardır. Çoğu eserinde kahramanlar okuyucuya canlı bir şekilde yanındaymış hissi uyandırır. Yansıttığı yakınlık duygusu, okuyucunun gözünde onu bir alışkanlık haline getirir. Bu nedenle bir kere Nèmirovsky okumaya başlayan, bir daha bırakamaz.
İlk baskısını 2004 yılında yapan Suite Française, sadece Fransa’da altı yüz bin adet satıldı. Otuz dile çevrilen eserin dünyanın diğer ülkelerindeki toplam satış rakamı bir milyonu buldu. Ölümünden altmış yıl sonra ortaya çıkan bu değerli eser, yazarın diğer kayıp hazinelerini arayışa sevk etti. Taşradaki bir aşk-ihanet-ölüm hikâyesini anlatan “Chaleur du Sang” (Kan ısısı) de benzer bir başarı elde ederek “Fire in the blood” ismi ile hemen İngilizceye çevrildi.
Bu kitapların başarısı yayımcıları memnun edince Nèmirovsky’nin eski eserleri de tozlu raflardan indirilerek yeniden basılmaya başladı. Böylece son iki üç yılda, Irène Nèmirovsky edebiyat dünyasındaki yeniden doğuşunu gerçekleştirmiş oldu. Chaleur du Sang, Le Bal, David Golder, Suite Française gibi eserleriyle, yabancı doğumlu olmasına rağmen Fransız edebiyatını zenginleştiren isimler arasında yerini almış oldu.


Yazarın hayattayken basılmış eserleri

• L'Enfant génial (1927), 1992 yılında kızlarının izni ile
  L'enfant prodige (Mucize çocuk) adıyla yeniden basıldı. 
• David Golder (1929)
• Le Bal (Balo, 1930)
• Le malentendu (Yanlış anlama, 1930)
• Les Mouches d'automne (Sonbahar lekeleri, 1931)
• L'Affaire Courilof (Courilof olayı, 1933)
• Le Pion sur l'échiquier (Satranç tahtası üstünde piyon, 1934)
• Films parlés (Sesli filmler, 1934)
• Le Vin de solitude (Yalnızlık şarabı, 1935)
• Jézabel (1936)
• La Proie (Kurban, 1938)
• Deux (İki, 1939)
• Le maître des âmes
  (Gringoire Dergisi’nde basılan haftalık bölümlerle, 1939)
• Les Chiens et les loups (Köpekler ve kurtlar, 1940)

 

Yazarın hayattayken basılmış eserleri

• L'Enfant génial (1927), 1992 yılında kızlarının izni ile
  L'enfant prodige (Mucize çocuk) adıyla yeniden basıldı. 
• David Golder (1929)
• Le Bal (Balo, 1930)
• Le malentendu (Yanlış anlama, 1930)
• Les Mouches d'automne (Sonbahar lekeleri, 1931)
• L'Affaire Courilof (Courilof olayı, 1933)
• Le Pion sur l'échiquier (Satranç tahtası üstünde piyon, 1934)
• Films parlés (Sesli filmler, 1934)
• Le Vin de solitude (Yalnızlık şarabı, 1935)
• Jézabel (1936)
• La Proie (Kurban, 1938)
• Deux (İki, 1939)
• Le maître des âmes
  (Gringoire Dergisi’nde basılan haftalık bölümlerle, 1939)
• Les Chiens et les loups (Köpekler ve kurtlar, 1940)