‘SEDER`den... ‘ŞAVUOT`a

Coya DELEVİ (Gelenekler ve Annelerimiz)“Geçmiş zaman olur ki...”...sanırım bu deyimi,“...hayali cihan değer...”şeklinde sonlandırmam gerekir...Ama, ne yazık ki, cihana değecek bir dönem değildi o yıllar ...Gerek ülkemiz, gerek tüm insanlık için...Korkunç savaş, tüm şiddetiyle sürmekte, ve, adım, adım sınırlarımıza dayanm

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
1942’de Çorlu’dan göç etmiº olan babamın ailesiyle, Galata’da oturuyorduk.
1942 yılının “SEDER”i...Bilinçli olarak anımsayabildiğim ilk “Pesah”...O gece için, annem ve ninem, ellerindeki dar olanaklarla, sanki bir mucize yaratmıºlardı...Dedemle amcam, her zaman gittikleri, ve “Kal de los Edirnelis” diye anılan Sinagog’tan dönmüºlerdi...
Yanlarında hiç tanımadığım orta yaºlı bir çift gördüm. Genelde, terbiyeli, arkadaº canlısı olan benim o aralardaki, agresif durumumu babamın yokluğuna, ona olan özlemime yoruyorlardı. O akºam da, hırçın bir tavırla sordum:
“Dede, kim bu insanlar? Niye buradalar? Kendi evleri yok mu?”
Dedem de bana bir baºka soruyla cevap verdi:
“Söyle bakalım Coya, bu gece neyi kutluyoruz, ne yapıyoruz?”
Ben de o gece, İbrani’lerin kölelikten kurtulup, Mısır’dan çıkıºlarını anımsamak için “Hagada”yı okuyacağımızı söyledim. Bunun üzerine, dedem, yalnız bunu değil, “Hagada”nın bize baºka ºeyler de anlattığını, öğrettiğini ekledi:
“...Este pan de la afrisyon ke komyeron muestros padres..KOL diphin yete ve yehol...” < Tüm aç olanlar gelip yesin, tüm ihtiyaçları olanlar gelsin...> Bu konuklarımızın ne çocukları, ne de torunları var, ve böylesine anlamlı bir bayramda, bir aile sıcaklığına ve dostluğa gereksinimleri olduğundan, biz bu gece onlara yüreğimizi ve soframızı açacağız...” O an, kendimi çok kötü hissettiğimi anımsıyorum, hırçınlığımdan utanmıºtım. Gözlerime dolan yaºlara rağmen ağlamadım. Herkesten özür diledim, benden bu jesti beklediklerini anlamıºtım. Bu olay beni sanki olgunlaºtırmıº, bir yetiºkin gibi hissetmemi sağlamıºtı.Dedem bana, yaºantımda her an anımsayacağım, uygulayacağım bir insanlık dersi vermiºti.
“ªavuot” Bayramına yakın, okullar tatile girdi. Bir yıldır babam bizden uzakta, askerdi. O dönemle ilgili, babamın ºu sözlerini anımsarım (20 Sınıf):
“...1941 Mayıs ayı...savaº sınırlarımızın az ötesinde, bize yaklaºıyordu. Hükümet için bu, büyük endiºe kaynağı, hatta panikti. ݺte, o sıralarda, 25ᇀ yaº arası, çoğunlukla Gayri Müslim erkekler, orduya çağrıldı. Bunlar İhtiyat Kuvvetiydi. Aslında görevimiz tam olarak askerlik değildi. Hemen, hemen çoğumuz, yol, köprü, tünel inºaatlarında görevlendirildi. Hayretle, aramızda, normal askerlik görevini henüz yeni bitirmiº gençlerin de olduğunu gözlemledim!...”
8Nj yaºlarında bir çocuktum...O dönem için babam, oldukça ºanslı sayılırdı, hiç bir zaman inºaatlarda çalıºmadı. İyi bir  “muhasebeci” olması yanında, Türkçe’yi çok iyi kullanması, onun “yazıcı”, ya da o zamanki deyimle ”Bölük Emini” olmasını sağladı. Gün boyu, masanın arkasında, bir ºeyler yazar, dururdu. Tabii ki bundan ºikayetçi değildi!!.ªikayetçi olmamak bir yana, bu durum ona bazı ayrıcalıklar da sağlamıºtı. Babamın “bölüğü” o sıralar, Pendik yakınında, “Kurnaköy” de konuçlanmıºtı. 1942 yazı, amiri, inanılmaz bir öneride bulundu:
“Yakup Efendi, gündüz sekiz saat çalıºman koºuluyla, sana bir hafta boyunca gece ev izni veriyorum. Buraya yakın tutacağın bir pansiyonda, ailenle, çoluk, çocuğunla kalabilirsin.”
Babam, köyde, tavuk kümesi ve köpek külübesi de olan, küçük, ahºap bir ev kiraladı. Ve, böylece, bir yaz sabahı, annem, kardeºim ve ben, kendimizi Haydarpaºada trende bulduk!...Pendik istasyonunda bizleri karºılayan babam, bir “talika”ya bindirip o küçük saray’ımıza! götürdü.
Dünyamızın bir çok yerinde, cehennemin yaºandığı o günlerin ortasında, cenneti yaºamak mümkün müydü?..Bir hafta boyunca ben bu mucizeyi yaºadım. Yanaklarımıza renk gelmiºti...Sabahları, kahvaltımızda, taze süt ve günlük yumurtamız vardı. Gün boyu kırlarda dolaºıyor, beyaz papatyalardan halılarda yuvarlanıyor, bahçede tavuklarla, ve köpeğimizle oynuyorduk...Ve, en güzeli, en inanılmazı, geceleri babamızla beraber oluyorduk...
Benim için, 9 yaºındaki o küçük kız için, bu bir haftalık ara, Tanrı’nın bir lütfuydu...
Sevgili okurlar, “Lag Baomer”den sonra, bugünkü yazı kendiliğinden oluºtu. Bu, bir “ªAVUOT” belgeseli değil, genellikle, gelenek, göreneklerimiz  ve anılarımdan söz etmeye çalıºacağım. Doğal olarak, hatırlatma bağlamında, bu önemli bayramımızla ilgili kısa bir dokümantasyonla baºlayabiliriz... 
“ªAVUOT”,Yahudilerin 3 büyük bayramından biridir.( diğer ikisi Pesah ve Sukkot) Pesah’ın 2.ci günü baºlayan 49 günlük “OMER” sayımından sonra, 6lj Sivan’da kutlanır. İlk meyve hasadının Kutsal Mabet’e sunulmasından dolayı da, “Hag Habikurim”, yani “Turfandalar Bayramı “ adıyla da anılır. “ªavuot”, Tanrı’nın Sina Dağ’ında, “MOªE RABENU”ya, (Hz. MUSA) “TORA”ayı verdiği gündür...
Anılarımda sürekli tekrarladığım iki, üç mekanın adı geçer: Galata, Saffet Bey Apt. ve yaz mevsimlerinde Tekirdağ...Çocukluk yıllarım, dedelerim, ninelerimle bahsi geçen yerlerde belleğimde yer etmiº, bir çok anı yaºadım. Onların felsefeleri, geleneklere, dini konulara yaklaºımları, sanırım beni derinden etkilemiº olacak ki, aradan 65 yıl geçmiº olmasına  karºın tüm tazelikleriyle onları anımsayabiliyorum. Tabii sevgili annemi de unutmuyorum, o da beni çok eğitti.
Annem, Tekirdağ’da, oldukça “tradisyonalist” (gelenekçi) bir aile ortamında yetiºti.  Yaºamının her döneminde, ve olanakları ölçüsünde bunları devam ettirmeye çalıºtı. Maddi, manevi (özellikle harp zamanında) sıkıntılar yaºadığı yıllarda dahi..Doğal olarak alıºkanlıklarının, geleneklerinin hepsini değilse bile, bir kısmını aºılamıºtır bana....
Tarih boyunca, annelerimizin, Sefarad Folklorik Geleneklerini sürdürmedeki etkilerini ve çabalarını görürüz. Atalarımızın lisanı Judeo-Espanyol’u 5 Asırdan beri muhafaza etmeyi de onların sayesinde baºardık. (her ne kadar son nesillerde bununla ilgili kaygılarım ve kuºkuların oluºmuºsa da...) Osmanlı İmparatorluğu’nun değiºik yörelerinde, Selanik, Bosna, yani Balkanlar, Trakya’da Edirne, Tekirdağ v.s. ve tabii İstanbul’da bu hep böyle süregeldi.
Onlar aynı zamanda, gönüllerinde, bilinç altında her an yaºattıkları, geçmiºimizin, gelenek ve göreneklerimizin özenle, hatta bir tür “kıskançlıkla” korunmasında da ön ayak olmuºlardır. Hoº bir tesadüf eseri,“Anneler Günü”nün yaklaºtığı bu günde kaleme aldığım bu yazımda, tüm annelere sevgimi yolluyorum...Sefarad annesi kızlarını, gerektiği gibi bir gelin, yani “Novya Kumplida” olarak yetiºtirirken, ona evini, eºini hoº tutmayı öğretirdi (iyi bir gelin olmak için, öyküler, nasihatler, ºarkılar, yemekler, ev ilaçlarını v.s.öğrenmek.!) Evet, anneler bunları öğretirken, ayrıca Dini Bayramlarımızın tam olarak uygulanması için de, kuralları naklederlerdi.
Özellikle 1941ᆾ yıllarının, çocukluğumun en mutsuz dönemi olduğundan, o yıllardaki kıtlıklardan, ºekerimiz olayıºından ötürü, bu tatlıları yapamadıklarından bahsetmiºtim. Aslında tam olarak öyle değildi. Annem, onun için olmazsa  olmazlarından olan, “ªAVUOT” sütlacını (sürpriz) yapabilmek umuduyla bir miktar ºeker biriktirmiºti!.. 42 baharında bazı rivayetler dolaºmaya baºladı: 20 Kura’lar yakında terhis edilebilirdi,  ”ªavuot” kapıdaydı. Annemle, babaannem, “sürpriz!” ºekerle, babamın çok sevdiği, “pirinçli sütlacı” yapmaya hazırlanıyordu. Süt tatlısı yapmak “ªavuot’un bir geleneği olmuºtur hep...Bizim evde olsun, Tekirdağ’da geçirdiğim “ªavuot”larda olsun, sütlaç yapma geleneği hiç aksatılmamıºtı. Zaten bu bayramın bir adı da “Fyesta de Leçe i Miel”yani “Süt ve Bal Bayramı”...Sonuçta, annem, o  çok nefis sütlacını yaptı. Bayramda onu, biraz buruk, biraz da düº kırıklığıyla yedik: Babam gelmemiºti...
 Ve, yıllar sonra..ailemin 1956 daki “Aliya”sından sonra, bir çok kez Israel’e gittik. Özellikle, yaz baºında, “ªavuot”ta...Bayram sabahı, Babamla eºim Sinagog’dan dönerler, ve patlıcanlı “borekaslarla,” Annemin her zaman nefis yapmayı baºardığı (ben nedense aynısını yapamadım!) sütlaçlı bir kahvaltı yapardık, 1980 e kadar...Ertesi yıl da, 1981 de de Israel’deydik, ve gene bir ªAVUOT’tu...ama sütlaç yoktu.Onun ustası, annem çok hastaydı, ve bir kaç gün sonra onu kaybettik..Aºağı, yukarı bu günlerde..Nur içinde yat anneciğim...