Post- siyonist bir aktivist: Tanya Reinhart

Dilbilimci, araştırmacı bir akademisyen, aynı zamanda feminist ve barış aktivisti olan Tanya Reinhart 17 Mart 2007`de New York`ta hayatını kaybetti. İsrail- Filistin sorununda kendi ülkesini sert bir dille suçlayan Reinhart önemli bir dilbilimciden çok radikal bir aktivist olarak tanınıyorLisya YAFET

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Tanya Reinhart, alanına önemli katkılar yapmış parlak bir dilbilimci ve araştırmacı. Ancak Reinhart bunun ötesinde, adil ve kalıcı barış için mücadele veren ve bu mücadelede öncelikle kendi ülkesi olan İsrail’in politikalarını sert bir biçimde eleştiren feminist bir akademisyen. Geçtiğimiz mart ayında hayatını kaybeden Reinhart, eserleri ve destek verdiği faaliyetler ile yalnızca İsrail’de değil uluslararası kamuoyunda da yaşanan insan hakları ihlallerine karşı küresel bir bilinç uyandırmaya çalıştı.
Temmuz 1943’te İsrail’in Haifa şehrinde doğan ve annesi tarafından büyütülen Reinhart, Kudüs İbrani Üniversitesi'nde Felsefe ve İbrani Edebiyatı bölümünde okudu. Aynı fakültede lisans üstü çalışmasını tamamladıktan sonra, 1972- 1976 arasında Massachussetts Teknik Üniversitesi (MIT) Yabancı Dil ve Edebiyatları kürsüsünde doktorasını yaptı. Reinhart tezini, ünlü dilbilimci Noam Chomsky'nin danışmanlığında hazırladı.
1977'den itibaren Tel Aviv Üniversitesi’nde, Chomsky'nin yöntemlerini baz alarak eleştirel medya okumaları ve söylem analizini de içeren edebiyat ve dilbilim dersleri verdi. Son 15 yıldır, Hollanda'da Utrecht Üniversitesi'nde de ders veriyordu. Reinhart ayrıca, İsrail’in en çok satan günlük gazetelerinden biri olan Yediot Aharonot’ta köşe yazarlığı yapıyor, uluslararası medyada çok sayıda yayını bulunuyor. 2006 Aralık ayında, İsrail’den ayrılarak New York Üniversitesi'nde eğitim vermek üzere New York'a yerleşti. Şair ve çevirmen Aharon Shabtai ile evli olan Reinhart, 17 Mart 2007’de altmış üç yaşında hayatını kaybetti.
Reinhart’ın, anlam ve bağlam arasındaki bağlantı, sözdizimsel yapı ve işlemler, sözdizim ve ses sistemleri arasındaki arayüz ve daha birçok konu üzerine özgün ve büyük ölçüde etkili araştırmaları bulunuyor. Ancak kendisinin akademik çalışmaları dilbilim teorisinin ötesinde, kitle iletişim araçları, propaganda ve entelektüel kültürün diğer temel alanlarına kadar genişliyor.
Akademisyen ve aktivist kimliklerini birleştiren Tanya Reinhart, dikkatini ve enerjisini öncelikli olarak kendi devlet ve toplumunun eylemlerine verdi. Bu eylemlerinin sorumluluğunu paylaştığına inanan Reinhart, devletin suçlarını ortaya çıkarmanın, baskı ve şiddetin kurbanlarını savunmanın da sorumluluğunu taşıdığına inanıyordu. Şiddet içermeyen direniş prensibini destekleyen Reinhart, 1996 ve 2001 seçimlerinde boykot çağrısı yapan solun aktivist liderleri arasındaydı.

Reinhart’a göre İsrail- Filistin ve Yol Haritası:
İsrail- Filistin konusunda yazdığı çok sayıda makale ve köşe yazısıyla radikal duruşunu ortaya koyan Reinhart, bu konudaki araştırma ve fikirlerini iki kitapta topladı. Reinhart, 2003 yılında yayınlanan “İsrail/Filistin - 1948 Savaşı nasıl sona erer” (How to end the war of 1948) isimli ilk kitabında İsrail medyasında çıkan haberler, haritalar ve gizliliği kaldırılmış belgeler üzerinden İsrail- Filistin sorununun kökenini yakından inceliyor. Reinhart, Batı’daki medyanın, İsrail’in Filistinlilerle olan savaşını gerekli bir savunma savaşı ve teröre karşı küresel savaşın asil bir örneği olarak tanımladığını söylüyor. Ancak savaşın gelişme sürecine ve İsrail’in rolüne dair bazı gerçeklerin gün ışığına çıkarılması gerektiğini iddia ediyor. Kitabında İsrail ve Filistinliler arasında yaşananların 2003 yılına kadar olan tarihini ele alan Reinhart, 1993 Oslo Anlaşması’nı, hükümetin bu süreçte ve sonrasında aldığı kararları ve motivasyonlarını sert bir biçimde eleştiriyor.
Bu kitabın devamı niteliğindeki “Hiç Bir Yere Çıkmayan Yol Haritası” (The Road Map to nowhere) isimli kitabı ile ise, bölgenin 2003’ten 2006 yılına kadar olan tarihini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Reinhart’a göre Yol Haritası İsrail tarafından kendi lehine kullanılıyor. Yazar ayrıca 2005 yılında gerçekleşen Gazze’den geri çekilme ve Batı Şeria’daki güvenlik duvarının inşasını İsrail’de demokrasinin çöküşü olarak değerlendiriyor.
Reinhart, ABD ve Avrupa’nın siyasi atmosferinde İsrail politikalarını eleştirenlerin hemen antisemit denilerek susturulmasını eleştiriyor ve bu suçlamaların, İsrail’de gerçekte neler olup bittiğini bilmeyenler üzerinde etkili olduğunu savunuyor. Reinhart’a göre, bu kitleler İsrail’in yalnızca kendi varlığını idame ettirebilmek için mücadele ettiğini sanıyor. Dikkatlar Filistinlilerin yaptığı terör üzerinde odaklandırılıyor ve İsrail’i eleştirenler terörü haklı görmekle itham ediliyor.
Reinhart, gönüllü olarak yapıldığına inanmadığı geri çekilme operasyonu ve yapımının durdurulması için büyük savaş verdiği Güvenlik Duvarı hakkında ise şu açıklamayı yapıyor: “Ariel Şaron’un duvar projesi Filistin köylerinden arazi çalmak, kasabaları tamamen kuşatarak içinde yaşayanları yiyeceksiz bırakmak şeklindeydi. Proje devam ettikçe, 400 bin kadar Filistinli kasabalarını terkederek Batı Şeria’nın ortalarına göçmek zorunda kaldı. Öte yandan, İsrailliler Gazze Şeridini boşalttılar, ama orası dış dünyadan tecrit edilmiş bir açık hava hapishanesine döndü, bölgedeki insanlar halen açlığın eşiğindeler ve karada, denizde, havada İsrail ordusunun baskısı altındalar.”

Akademik boykot çağrısı
Tanya Reinhart entelektüel sorumluluğun, ahlaki ilkeleri korumayı gerektirdiğini ve İsrail akademisinin büyük kısmının, kendi toplumları içinde bu ilkeleri savunmakta başarısız olduklarını savundu. İhlallere sessiz kalanların, bu şekilde, İsrail hükümeti ile işbirliğine girdiklerini iddia etti.
Mayıs 2005’te Reinhart, Güney Afrika’da BM kararlarına uyulmaması üzerine, bireylerin ve bağımsız örgütlerin girişimiyle başlatılan boykot yönteminin, uluslararası toplum tarafından İsrail’e de uygulanmakta olduğunu anlattı. İki İsrail üniversitesine uygulanan boykot üzerine yazdığı yazıda, İsrail Akademisi’nin belki bu şekilde pasif tavrından kurtulabileceğini söyledi. Reinhart, İsrail’de yaşanan hak ihlalleri ve BM kararlarına yaptırım uygulanmamasına karşı akademinin tepkisizliğine dair şunları yazdı: “İsrail Akademisi’ndeki birçok kişi bireysel olarak işgale karşı çıkıyor. Fakat pratikte, hiçbir İsrail üniversitesinin senatosu, örneğin Filistin üniversitelerinin kapatılmasını kınayan bir karar çıkartmadı. Hatta şu anda ders verenlerin ve öğrencilerin, aradaki duvar nedeniyle üniversiteleriyle ilişkileri kesilmişken bile Akademi’nin protestosu duyulmuyor.”
Uyarı amacıyla yapılan boykotun, Rusya, Çeçenistan, ABD dururken neden İsrail’e uygulandığı konusunda ise “şu anda küçük bir devletin önünün kesilmesinin başarı şansının daha yüksek” olduğunu, bu hareketin “büyük güçlerin boykot edilmesinin tamamen haklı olduğunu ileri süren bir mantığa” dayandığını belirtti. Böyle bir çabanın, İsrail Akademisi’nin öfkesini hükümete yöneltmesi ve Filistinliler ile aralarına inşa edilen duvara bir nokta koyulmasını talep etmesiyle sonuçlanabileceğini de sözlerine ekledi.

Politik aktivizm ve barış umudu
Reinhart Ocak 2006’da Hamas hükümetinin seçilmesi ile başlayan uluslararası ambargoyu suçlayarak, aktif ve şiddet içermeyen yöntemlerle militarizmi protesto eden “Siyahlı Kadınlar” hareketine destek verdi, Birzeit Üniversitesi’ndeki Filistinli akademisyenlerle dayanışma kampanyaları düzenledi ve Lübnan’ın işgaline karşı direndi. 2006 Lübnan Savaşı’nda İsrail’in, saldırılara karşı vatandaşlarını savunmak zorunda olan ancak kendini tutabilen, ılımlı taraf olarak sunulduğu anlatıyı tersine çevirerek, İsrail ordusunun Kassam yaylım ateşlerini “davet etmek” konusunda önemli bir tarihi olduğunu anlattı. Son olarak Filistinlilerin yaşamlarını imkansız kıldığını söylediği duvarın inşasına karşı yapılan protestolarda aktif olarak yer aldı.
Reinhart, İsrail yanlısı lobilerin İsrail’e yönelik her eleştiriyi susturma konusunda gösterdikleri başarıya rağmen, İsrail politikalarına karşı dünya çapındaki muhalefetin somut olarak arttığını da vurguladı. Adalet, uluslararası hukuk, ezilenlerle dayanışma gibi temel kavramların yapılan propaganda ile siyasal söylemin dışına çıkarıldığını, ancak insanların bilincinde yaşamaya devam ettiğini söyledi. “Yaşanılan gerçeklik, aynı zamanda ısrarlı bir mücadelenin etkisiz kalmayacağını, devletleri harekete geçmek zorunda bırakacağını da ortaya koyuyor.” diyen Reinhart, uluslararası mücadele ve dayanışma hareketlerinin bu uluslararası bilinç ile hareket ettiğine inanıyordu.
Birinci kitabının ardından barış içinde birarada yaşanabilmesi için hala umut olduğunu, çok sayıda Filistinli ve İsrailli aktivistin temel insani değerler üzerine kurulacak ortak bir gelecek için çalıştıklarını anlatıyordu. Bu şekilde sürdürülecek ortak bir mücadele ile dünya halklarının İsrail’in Filistin karşıtı politikalarını değiştirebileceğine inanıyordu.
Hem İsrail halkı hem de politika çevreleri tarafından fazlasıyla radikal olmakla eleştirilen Reinhart, aynı fikirleri paylaştığı meslektaşları Avraham Oz ve Ilan Pappe ile birlikte post- Siyonist ya da anti- Siyonist olarak nitelendiriliyor. Dilbilimci ve feminist kimliğinin yanısıra Reinhart, bilinen tarihin satır aralarının okunması ve Filistinlilerin haklarının kararlı biçimde savunulmasının, aynı zamanda İsrail toplumunun da bütünlük içinde ve saygın biçimde yaşayabilmesi için kaçınılmaz olduğunu savundu.
“Ben bir İsrailli olarak bu mücadelenin İsrailliler için de bir umut olduğuna inanıyorum. Çünkü İsrail’in politikaları sadece Filistinlileri değil, bizzat İsraillilerin kendilerini de tehdit ediyor. Toprak için yapılan bu savaş uzun erimde intihar savaşıdır. ( 5,5 milyonu Yahudi olmak üzere ) 7 milyon vatandaşı olan bu küçük Yahudi Devleti iki yüz milyon Arapla çevrilidir ve bütün İslam dünyasını kendisine düşman etmektedir. Böyle bir devletin sonsuza kadar varlığını sürdürebilmesinin garantisi yoktur. Filistinlileri kurtarmak İsrail’i de kurtarmaktır...”