Diaspora Yahudileri / HOLLANDA YAHUDİLERİ (1) - 17. Yüzyil Amsterdam

17. yüzyılda Hollanda`nın Amsterdam kentinde yaşayan Yahudiler, Diaspora tarihinin altın sayfalarından birini yazdılar. Bu ayrıca küçük bir Hollanda nüfusunun içinde bile yükselinebileceğinin öyküsüdür.Sara YANAROCAK

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

1578 yılında yüksek bölgelere ait yedi tane ülke, Calvinist Protestanlığı kabul ettikten sonra birlik halinde hareket ederek, İspanya’nın idaresinden ayrılıp bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ama bu bağımsızlık tam olarak 30 yıl savaşlarının ardından imzalanan Westphalia Antlaşmasından (1648) sonra yürürlüğe girebildi. Bu dönemden sonra birleşik bölgeler (Hollanda) Avrupa kıtasında çok büyük bir güç haline gelmeye başladı Hollanda gemileri yedi denizi dolaşmaya başladı. Hollandalı tüccarlar hızla yükseklemeye başlarken, ticaretleri Yeni Dünya’ya (Amerika) ve uzak doğuya yayıldı, orada koloniler kurmaya başladılar. Böylece bir imparatorluğun çekirdeği oluşmaya başladı. Bu dönem Rembrandt, Franz Hals, Vermeer, manzara resimlerinin yeni ekolünü kuran Ruysdael adlı dünya çapında eserler vermiş ressamların en önemli devirlerinden biri oldu. Amsterdam, Kuzey denizi bölgesinde daha önce en önemli liman olan Antwerp’in önüne geçti. En önemli liman ve ticaret merkezi haline geldi. Şehir halkı yüksek entellektüel ve en yüksek kültürel düzeyli bir topluluk olarak tüm Avrupa’da gıpta ile izleniyordu. Burjuvazi ve dinlere karşı olan tolerans ise başlıbaşına önem taşıyordu. Yahudi hayatı işte bu şartlar altında ve bu huzurlu atmosferde giderek gelişti ve serpildi. Bu durum yüzyıllardır Avrupa’da elde edemedikleri bir konumda.
Amsterdam Yahudi Cemaati 1590 yılında ilk defa ülkeye gelen İspanyol Yahudilerinin ve Portekizli Marranoların buraya gelip yerleşmesiyle kuruldu. Marrano kolonileri, Amsterdamdan önce diğer Avrupa şehirlerinden Bordo, Hamburg, Antwerp ve Londra’da da bulunmaktaydı. Bu Marranoların hepsi görünürde Katolik dinine inanırlardı ama Amsterdam’a gelenler derhal açık olarak Yahudiliklerini yaşamaya başladılar. Diğer ülkelerdeki Marranolar ise buna çok daha sonraları başlayabildiler.
İspanyanın katı din baskısından kaçan herkese Hollanda kapılarını ardına kadar açtı. Bu toplulukların arasında, Yahudilerden ayrı olarak İspanyol kuzey ülkelerinin protestanları, yine küçük bir protestan cemaat olan ve Fransa’da ayrımcılığa uğrayan Huguenot mezhebine dahil olan topluluklardı.
Hollanda bölgesi sakinleri, insanlık ve hoşgörünün hüküm sürdüğü bir iklimde yaşamaya başladılar. Böylece ülkeye katılan bu yeni topluluklar bildikleri ve önemli olan tüm yeteneklerini ülkenin kendi gücüne kattılar. Böylece güçlü bir Hollanda doğdu.
Amsterdam’a göç eden bazı Marrano aileler aşağı yukarı bir yüzyıl daha göstermelik Hıristiyan inançlarını korumaya devam ettiler. Ama aslında Yahudilikle olan bağlarını asla kesmiyorlardı. Bazıları ise kendilerine tanınan dini serbestinin ardından kendi gerçek ibranice isimlerini yeniden konuşmaya fırsat buldular. 1620’ye kadar üç küçük Amsterdam Sefarad cemaati kurdular. Her ne kadar Sefaradi İbranice İspanyol anlamına gelse de onlar Hollanda’da genellikle “Portuguese” (Portekizli) olarak tanınıyorlardı. Yahudilerin bu serbest davranışlarına karşı Amsterdamda yaşayan Calvinist kilise pederleri buna şüphe ile yaklaşıp, Yahudilerin Pesah Bayramı’nı yine gizlice kutladıkları düşüncesine kapılmaya hazırlanırlarken, hükümet yetkililerinin iradesi ile Yahudilerin inançlarına karışmamaya, onların gerçek Yahudi olduklarına ve onlara hoşgörü ve saygı ile yaklaşmaları emredildi ve uygulandı.
Hollandanın Yahudi göçmenlerini kabulü sadece Marranolarla sınırlı kalmadı. 1620 yılında, Almanya’da zulüm gören Yahudiler’de buraya kaçtılar. 1648 yılındaki Polonya Chmielnicki katliamından kaçan Polonyalı göçmenler de buraya sığındılar. Alman ve Polonya Yahudileri kendi aralarında Aşkenaz Cemaatini kurarak asla Sefarad Cemaati ile karışmadılar. 17. Yüzyıl sonlarına doğru Aşkenazlar, ülkede Yahudi cemaatlerinin en büyüğü haline geldi. Sefaradları geride bırakıp sosyal, kültürel ve maddi açıdan yüksek konuma geldiler.
Amsterdam Yahudilerinin en büyük şansı, şehrin normal Hollanda yaşantısına serbestçe katılabilmeleriydi.
O dönemde kendi değerlerini yitirmeden ülke yaşamına katılabildikleri için çok önemli ve değerli Yahudi Okulları ve akademileri kurabildiler. Önemli din bilginleri, öğretmenler, yazarlar ve şairler yetiştirdiler. Amsterdam, Kuzey Avrupa’nın tüm Sefarad Yahudi cemaatleri için gereken hahamlar, öğretmenler ve kitapları temin ettiler. Hatta Hamburg ve Londra’daki Marrano cemaatleri ile de gizlice temaslarına devam ettiler. 1626 yılında çok önemli bir kişilik olan Rabbi Manasseh Ben- İsrael ülkede İbranice yayınlar basan bir matbaa kurdu. 1672 yılında Ladino dilinde bir gazete, “La Gazeta de Amsterdam” yayınlanmaya başladı. 1686- 7 yılllarında ise Aşkenaz Cemaati ilk Yidiş dilinde yayın yapan “Dienstagish Kurant” adlı gazeteyi yayın hayatına soktular. Yahudi kültürüne yaptıkları katkıları haricinde Yahudi din adamları ve şairleri ispanyolca ve Portekizce lisanlarında da eserlerini kaleme aldılar.
Daha sonraki yüzyıllarda, Amsterdam Yahudileri Avrupanın en önemli ve kalabalık cemaati haline geldi. Fakat ekonomik olarak çok fazla yükselemediler ve epeyce sıkıntı çektiler. Üstelik Yahudi halk ile yerel Hıristiyan halk arasında da herhangi bir problem yoktu. Diaspora tarihinde, Avrupa’da görülen tüm kötülüklere karşın, Yahudiler bu ülkede her zaman mutlu, huzurlu ve baskısız yaşadılar.

Hollanda Marranoları
She’erit İsrael (İsrail’den geriye kalanlar) adlı, tarihi bir çalışma 1741’de Amsterdam’da yayınlanmıştı. Bu kitapta Hollanda’ya ilk gelen Marrano gruplarından birinin öyküsü anlatılıyordu. Öyküyü anlatan beş adet illüstrasyonu da kitabın içindeydi. Bu kitapta ülkeye gelen Marranoların maceraları vardı. Bir tanesi şöyleydi;  “Güvenilir bir göçmen” 1604 yılında İspanya’dan kalkan iki gemi limana vardı. Bu gemilerin birinden 10 Marrano, kadınları ve çocukları da indiler. Zorlu ve fırtınalı bir yolculuktan sonra nihayet Friesland’daki Emden limanına varmışlardı. Önce Emden’de kalacak bir yer buldular. Ardından kasabayı tanımak için keşfe çıktılar. Birdenbire İbranice bir yazı gördüler. Bu tabelada şöyle bir ibare vardı. “Dünya gerçek ve barış üzerine kurulmuştur” yazının yanında ise onlara gülümseyerek bakan ve kucağında bir kaz taşıyan Yahudi bir adam vardı. Marrano grup, bu kasabada Yahudilerin yaşadığını görmekten çok zevk aldılar.
Ertesi günü, Marranoların iki tanesi, gizlice ve resmi olarak Rabbi Moses Uri ha- Levi ve oğlu Rabbi Aron’un evini ziyaret ettiler. Onlara doğrudan ve dürüst davranarak dinlerini gizlice sürdürdüklerini ve aralarındaki küçük, büyük tüm erkeklerin brit mila (sünnet) olmak istediklerini söylediler.
Ardından bütün erkekler Amsterdam’a gittiler. Rabbi Moses ve Rabbi Aron hemen arkalarından Amsterdama hareket ettiler. Onları sünnet ettiler. Bu çok büyük bir sevinç ve mutluluktu. Hahamlar onlara evlerinde özel bir oda ayarladılar, orayı sinagog haline getirdiler. Orada hep birlikte rahat ve korkusuzca ibadetlerini ettiler.
Kısa bir süre sonra kasabada dedikodular yayıldı. Kasabayı yönetenler Rabbi Moses ve Rabbi Aron’u tutuklayarak hapse attılar. Kurulan mahkemede yargıç Rabilere yeni bir inanç kurup kurmadıklarını sordu. Rabbi Moses şöyle cevapladı: “Biz eski bir inanca, atalarımızın inancına sahibiz. Tanrıya çok şükür ki, ülkemizde özgürüz ve İspanya’nın zulmünden kurtuldu. İşte bu nedenle bu insanlar da bu ülkeye gelip, serbestçe ticaret yapıp yaşamaya başladılar. Daha da ileri gidecek olursak, kısa bir süre sonra bence daha birçokları da gelmeye devam edecekler. Üstelik şehir de onlardan fayda sağlayacak” dedi. Mahkeme sonuçlandı ve yargıç onları beraat ettirdi. Marranolar derhal tüm akrabalarına ve sevdikleri insanlara mektuplar yazarak Amsterdam’a gelmelerini tavsiye ettiler. Çünkü burada haklar ve özgürlükler son derece açık ve dürüsttü. Kısa bir süre sonra birçok Marrano aile Amsterdama göç etti. Aşağı yukarı 2.500 erkek sünnet oldu.
devam edecek...