I love this game!*

Teşvikiye`ye gidenler Beymen Brasserie veya Starbucks Coffee`de “takılmaz” iken şehrin tam ortasında bir Spor ve Sergi Sarayı vardı, herkesin eşini ve çocuğunu alarak basketbol maçlarını seyredebileceği bir yer...Yakir MİZRAHİ

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
Daha sonra efsane kıvırcık saçlı Salami’yle efsane koç Ken Reeves’in oynadıkları Beyaz Gölge dizisi merakla takip edilirdi TRT ekranlarından... Ardından takvim yaprakları hızla çevrildi ve ekonomik çıkarlar fena halde ağır bastı... Spor Sergi Sarayı yıkılarak Lütfi Kırdar Kongre ve Kültür Merkezi oldu. En önemli basketbol salonu “şehir dışı”na çıktı, Zeytinburnu’nda Abdi İpekçi Spor Salonu açıldı. Özel televizyonlar yaygınlaşınca da Beyaz Gölge dizisi demode oldu, yayından kaldırıldı...
Petar Naumoski, Tamer Oyguç, Murat Evliyaoğlu, Ufuk Sarıca, Rashard Griffith, Serdar Apaydın(yeryüzündeki en iyi  altı adam), rahmetli Conrad McRae ve Larry Richards’larla büyümüş bir kuşağın üyesi olarak, cennet vatanın basketbol kulüplerinin şimdilerde Ülker, Efes, Mutlu Akü, Banvit, Oyak Renault gibi değerli sponsorların desteğiyle ayakta kalıyor olmasına içim yanıyor. Bu yüzden şimdilerde gerçekten bir basketbol takımını tutmamamın tek sebebi, geçmiş dönemdeki oyunculara duyduğum saygıdan ve basketbolun bir ülkede bu kadar geri planda bırakılmasına kayıtsız kalanlara olan kişisel bir tepkimden ibaret... Yoksa başlıkta dediğim gibi “I love this game!”...
Yazarın girizgahı bittiyse sıra konuya girmenin sırasıdır... Keza Roma’da düzenlenecek olan Maccabiat Oyunları’na Türk kafilesinin iki basketbol takımıyla katılacağını duyurmak gerekmekte... Biri “Open” diğeri de “Junior” kategorisinde olmak üzere iki dalda mücadele verecek olan basketbol takımlarımızın durumunu, takım sorumlularından Faruk Gabay’la konuştuk...
Efendim hikâye şöyle başlar; Göztepe Kültür Derneği basketbol takımının Tofaş turnuvasında birinci olmasının ardından, o dönem tadilatı yeni biten dernek binasının içinde küçük bir resim sergisi açılır. Sergide, derneğin geçmişinden bugüne faaliyetleri anlatılır. Basketbol takımının şampiyonlukla kucaklaştığı resme uzun uzun bakılmasının ardından da derneğin spor faaliyetlerinden sorumlu isimlerine Maccabiat için bir takım kurmaları önerisinde bulunulur. Bunun üzerine diğer derneklerden, çeşitli okullardan ve de spor kulüplerinden yeni isimler araştırılarak, yaklaşık 50 basketbolcu Yıldırımspor’un Zincirlikuyu’da yaptığı idman salonuna davet edilir ve bir seçme sürecine tabi tutulur. Bu seçmelere İzmir’den de katılım olur. Seçmelere ayrıca o zamana dek hiçbir derneğin sosyal faaliyetlerine katılmamış çocuklar da katılır ve çeşitli basketbol kulüplerinin altyapılarında oynayan isimler de dahil olur. Böylelikle Maccabiat için ilk bilinç, Yahudi sporcuları bir araya getirerek ortaya kolektif bir bilinç çıkarma gayesi de yerini bulur.
Halihazırda Darüşşafaka basketbol takımının yardımcı antrenörlüğünü yapan –Yıldırımspor, Fenerbahçe ve Galatasaray’da oynamış eski basketbolcu-  Yalçın Küçüközkan, Open takımımızın koçluğunu üstlenmekte... Junior takımının antrenörlüğünü ise bir dönem Beykozspor’da yardımcı koç görevini üstlenen, şimdilerde ise TED’de basketbol öğretmeni olan Yılmaz Karakoç yapıyor. Junior takımın sorumlusu İzzet Salerno... Open takımımız Zincirlikuyu’nda idmanlarına devam ederken; Junior takımı antrenmanlarını GKD, Beykoz ve TED’in spor salonlarında yapmakta...
Avrupa Maccabiat Oyunları olmasına rağmen Junior takımımızın grubunda Almanya, İtalya, İspanya, İsrail’in yanı sıra A.B.D ve Kanada gibi takımların da yer alacak olması ilk bakışta bir dezavantaj olarak görülmekte. Zira rakiplerin hepsi birbirinden kuvvetli... Open takımın grubunda ise Almanya, İtalya ve A.B.D bulunmakta... Bu grupta da mücadelelerin pek kolay geçeceği söylenemez...
Ne var ki Yalçın ve Yılmaz antrenörler, çocuklara maçların sahada kazanılacağı felsefesini çoktan aşılamış durumda... Bir de tabii ki başlıktaki felsefeyi...

• Bu oyunu seviyorum!