Yoktur Eşin Lüküs Hayat!

12 Haziran Salı akşamı, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu`nu dolduran 5.500 kişiyi görünce, İstanbul`da yaşayıp da, bugüne kadar Lüküs Hayat müzikalini izlememiş tek insanın ben olmadığımı anladım. (Her ne kadar, sonradan, gelenlerin yarısından fazlasının oyunu ikinci ya da üçüncü kez izlediklerini öğrenmiş olsam da!) Ar

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Öncelikle size Açıkhava Tiyatrosu’nun yeni uygulamasından söz etmek istiyorum: sigara içilmeyen yerler var! İnanılır gibi değil, ama yıllardır hayal ettiğim bir şeydi. “Açıkhavada sigara dumanı rahatsız mı edermiş?” demeyin; içmeyenin halinden, içen anlamaz! Bilet fiyatları da ilgimi çeken bir başka konuydu. Genellikle yaz konserlerinde 80 ile 100 YTL vermeye alışkın olan bizler için, 7.50 YTL adeta inanılmazdı. Devlet Tiyatrosu farkı!
Açıkhava’ya girerken, arkadaşlarımdan birine, “Sen daha önce bu opereti birkaç kez izlemiştin, ne kadar sürer?” diye sorduğumda, hiç beklemediğim bir cevapla karşılaştım. “Zihni Göktay’ın keyfine bağlı; bir buçuk saatte de bittiği olur, üç buçuk saatte de.” Bakalım bu akşamki oyun, ne kadar sürecek, diye merak ederek yerlerimize geçtik (Daha doğrusu yerlerimize ulaşmaya çalıştık). Yıllardır Açıkhava’yı bu kadar kalabalık görmemiştim.
Operetin kadrosu 23 yılda epeyce değişikliğe uğramış diyorlar – ben daha önce izlemiş olanların yalancısıyım! Lüküs Hayat’ın mihenk taşı sayılan, yıllarını ve yüreğini tiyatroya vermiş Zihni Göktay’ın enerjisi mükemmeldi. Sanırım 60 yaşlarında olmalı, ama gençlere taş çıkartacak bir performans sergiledi. İnsan sevdiği işi yapınca yıllara nasıl da meydan okuyabiliyor. Seyircilerin gözleri ister istemez Suna Pekuysal’ı aradı, ama sanırım sağlık sorunları nedeniyle Zeynep rolünü, büyük bir başarıyla oynayan Funda Postacı’ya devretmiş olsa gerek. Profesyonel devlet oyuncularından oluşan kadroda ayrıca, Savaş Barutçu, Derya Kurtuluş, Serdar Orçin ve Aslı Aybars gibi ünlü isimler de var.
Müzikler inanılmazdı; yıllardır duyduğumuz, aşina olduğumuz, kulağımızı “ısıran” melodileri, orkestranın canlı performansıyla dinlemek müthiş bir keyif verdi bizlere. Cemal Reşit Rey’in ellerine sağlık! Ve tabii rahmetli Esin Engin’in de – malum, müzik düzenlemesi ona ait. İkinci yarının başında, sanatçılar tıpkı bir kartpostal gibi karşımıza dizilip, dönemin gösterişli kıyafetleriyle, “Şişli’de bir apartman, yoksa eğer halin yaman, nikel kübik mobilyalar, duvarda yağlı boyalar…” diye şarkıya başladıklarında, seyirciler adeta coştu. Açıkhava Tiyatrosu bir anda, dev bir koroya dönüştü. Sizin de bu satıları okurken melodiyi içinizden mırıldandığınızı duyar gibi oluyorum…
Şimdi de sıra geldi beğenmediklerime… Bir tiyatro seyircisi olarak, beni rahatsız eden birkaç noktaya değinmeden edemeyeceğim. Birincisi oyun fazlasıyla uzundu, hafta arası bir akşam için 01.00’de biten bir oyun izlemek, seyirciler açısından biraz yorucuydu! Zihni Göktay’ın keyfi yerindeydi sanırım, uzattıkça uzattı… İkincisi oyunun fazla “güncellenmiş” olmasıydı. Lüküs Hayat bana göre bir klasik olarak bırakılmalı, içine güncel espriler serpiştirilince biraz “sıradanlaşmış”. Üçüncü ve son eleştirim ise, mikrofonlar ve ses düzeninin kalitesiyle ilgili. Sanırım mikrofonlardan kaynaklanan bir sorun yüzünden, kimi sahnelerde hem seyircilerin keyfi kaçtı, hem de oyuncuların.
Ama… Her şeye rağmen, bunca yıldır sahnede olan bir klasiği izlemiş olduğum için kendimi çok şanslı, çok mutlu sayıyorum. Bitirmeden önce küçük bir öneri: Lüküs Hayat tam 23 yıldır sahnede, ama “izlerim nasıl olsa!” deyip geçiştirmeyin bence, bir fırsatını bulup, gidin…