Detroit ayarında bir takıma Auburn Hillsde bu denli büyük bir üstünlük sağlamak ve bunu yaparken Pavlovicin bir kaç başarısız denemesi haricinde tek başına bırakılmış olmak performansın değerini katlıyor.
Fakat NBAin son dokuz senesinin tamamında şampiyon adaylarından biri olarak görülen bunların dördünde de Larry OBrien ödülüne ulaşmayı başaran bir takım var iken Lebronun performansından bahsetmek yersiz olacak. (Zaten kendisi ilerleyen yıllarda kendisinden en çok bahsedilen kişi olacak) Kişisel görüşüm Spursun bu on senelik performansının, benim neslime NBAi sevdiren efsane Bulls kadrosundan daha önemli olduğu yönünde. Hatırlatmak isterim ki Jordansız Chicago Bulls iki sene boyunca vasatı aşamamıştı. Fakat Spurs bahsi geçen dokuz sene boyunca her zaman NBAin elit takımları arasındaki yerini korudu.
Şampiyonluk hikâyesini anlatmaktansa şampiyonun hikâyesini anlatmanın çok daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Şampiyonun hikayesindeki kilit kelime ise istikrar. Yönetimde istikrar, koç ve oyuncularda istikrar, sistemde istikrar ve istikrarın NBA oyuncuları arasında vücut bulmuş hali olan ve the big fundamental olarak anılan Tim Duncan.
Duncan birinci sırada seçilip lige girdiği 1997- 98 sezonunda 21,1 sayı ve 11,9 ribaunt ortalamaları tutturarak Yılın Çaylağı seçilirken çaylak sezonunda yılın beşine seçilen elit oyucular arasına girmeyi de başardı. Takım bir evvelki sezonu 20- 62 dereceyle tamamlarken Duncanın takıma gelişi ile 56- 26lık bir derece yakalandı. Sonraki sene Spursun çekirdek kadro ve bunları destekleyecek şutör veteran oyuncular felsefesinin başlangıcı oldu. Lockout dolayısıyla kısaltılmış olan bu sezonda Spurs Duncan- Robinson ikiz kulelerinin yanında Mario Elie, Jerome Kersey, Jaren Jackson, Avery Johnson, Steve Kerr gibi tecrübeli oyuncular Spurs kadrosunda yer alıyorlardı. Bu bileşim Spurs için başarıya giden yolun anahtarı olmuştu ve final serisinde New York Knicksi yenen Spurs ilk şampiyonluğunu kazanırken ABAdan lige katılan ve şampiyon olan ilk takım unvanını da kazandı.
Sonraki üç sezon boyunca Spurs normal sezonda oldukça başarılı olmasına karşın playofflarda LA Lakerse elenmekten kurtulamadı. 2002- 2003 şampiyonluğunda ise tekrar eski takım formülüne geri dönüldü. Amiral Robinsonun son sezonunda çekirdek kadroyu oluşturan Amiral Duncan Tony Parker üçlüsüne Stephen Jackson, Danny Ferry, Bruce Bowen, Steve Kerr ve Steve Smith destek veriyordu. Takımın ikinci şampiyonluğunu kazandığı bu sezonun ve final serisinin en değerli oyuncusu ise Tim Duncan olmuştu.
2004- 2005 sezonunda ise çekirdek Duncan Manu Parkerdan oluşuyordu. Yardımcı oyuncular ise Bowen, Brent Barry, Nazr Mohammed, Glenn Robinson ve Robert Horryden oluşuyordu. Playofflarda sırasıyla Denver, Seattle, Phenox ve Detroit elenirken Duncan üçüncü kez final serisinin en değerli oyuncusu oluyordu. (Bu başarıya daha önce sadece Magic Johnson, Shaquille O'Neal, and Michael Jordan ulaşmıştı) Son şampyonlukta bu kadronun neredeyse tamamı korunurken Glenn Robinson ve Nazr Mohemmed yerine Oberto ve Elson yer alıyordu. Cleavlandı süpürürken finallerin MVPsi ise senelerdir playofflarda istikrarsızlığı eleştirilen Tony Parker oldu.
Bu çekirdek + veteran şutörler kimyasının başarıya ulaşmasında çok önemli faktörlerden biri Pop olarak çağırılan Coach Greg Popovich. Aslında Pop isminin nereden geldiğini açıklamak onun önemini ortaya koyabilir. İsmin takılmasının iki temel nedeni var. Birincisi Pop un baba kelimesi yerine kullanılıyor olması. Tim Duncanı emekleme yıllarından alıp bugün olduğu yere getiren kişi olan Popovich oyuncuları ile her zaman samimi ve yakın ilişkiler kurmayı başarmış biridir. Oyuncuların fikirlerini dinlemeye ve tartışma özen gösteren Popovich bu özellikleriyle şefkatli bir baba görüntüsü çizmektedir. Diğer taraftan pop sistemlerin işlemesindeki en önemli etken olan disiplin çağrışımını da yapıyor. Takımdaki oyuncularla ilişkileri çok sıcak tutarken oyuncuları her zaman son sözün kimde olduğunu biliyor ve onun doğruyu seçeceğine olan güvenleri bu disiplinin sağlanmasını kolaylaştırıyor. Pop bu disiplinli baba rolüyle takımı ligin dibinden çıkarıp her sene şampiyonluk adaylarından biri arasında yerini almasını sağladı.
Spursun organizasyonel anlamda çok önemli bir özelliği de oyuncularına maddi ve manevi anlamda her zaman hak ettiklerini vermeye özen göstermeleri. Takıma faydası olan oyuncular her zaman emeklerinin karşılığını alacaklarını biliyorlar. Bu da otuzlu yaşlarının sonlarında olan Michale Finley ve Robert Horry (Big Shot Rob) gibi oyuncuların bir sene daha takımda kalmalarını ve kontratı biten oyuncuların başka kulüplerden önce Spursde kalmaya çalışmalarını sağlıyor. Bu huzurlu takım kimyası ise doğal olarak istikrar ve başarıyı getiriyor.
Son olarak da takımın mükemmelliğe ulaşmış olan scouting (oyuncu tarama sistemi) başarısından bahsetmek gerekir. 1999 Draftında elli dokuzuncu sırada seçilen Manu Ginobili ve 2001 Draftında yirmi dokuzuncu sıradan seçilen Tony Parker gibi All Star oyuncuları arka sıralardan seçmeyi başarmış olmak oldukça etkileyici bir başarı. Burada Tony Parker 2001 Eurobasket Türkiyede Fransa milli takımında ancak skor belirlendikten sonra oyuna giren genç bir gard olduğunu hatırlatmak isterim. Başarı sadece bu iki oyuncudan ibaret değil. Aşağıdaki tabloda Spurs tarafından draft edilmiş olup henüz takım katılmamış oyuncuları görebilirsiniz. Bu oyuncuların NBAa gelip gelmeyecekleri meçhul fakat gelmeleri halinde Spurs bu oyuncuların haklarını elinde tutuyor.
İşte istikrar ile gelen bir başarı hikayesi. Ve istikrarın 2011 yılına kadar (Duncan Parker Manu üçlüsünün kontratlarının bittiği yıl) süreceği kesin gözüküyor.