12. Avrupa Maccabiat Oyunlari görkemli biçimde başladi!

Söze nereden başlamak gerekir tam olarak bilemesem de ilk kez arasında bulunmaktan onur duyduğum Maccabiat kafilesinin bir parçası olmanın son derece keyifli ve sıra dışı bir deneyim olduğunu en baştan ifade etmeliyim...

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba

120 kişinin bu kadar ahenk içinde eğlenebildiği ve iyi anlaşabildiği bir başka ortama daha rastlamadığımı söylersem sekiz günlük maceranın nasıl geçtiğini özetlemiş olurum herhalde... Efendim, 12. Avrupa Maccabiat Oyunları için 4 Temmuz günü Roma’ya 120 kişilik kafileyle uçan Türk kafilesinin serüvenini okumaya hazırsanız, başlayalım...

Yakir MİZRAHİ / ROMA

4 Temmuz öğle saatlerinde bu yazıyı okuyanlar farklı yerlerdeyken, ağırlıklı olarak basketbol ve futbol takım oyuncularının oluşturduğu Türk kafilesi aralarında briç, tenis, badminton, masa tenisi sporcuları, Maccabiat komitesi yöneticileri ve fialom Gazetesi’ni temsilen bendenizle beraber Alitalia Havayolları ile Roma’ya uçtu. Uçuşumuzun sorunsuz geçtiğini dile getirmek isterdim ama kaptan pilotumuzun özellikle iniş için kemerlerimizi bağladıktan sonra bizi bitmek bilmeyen bulutların içinden geçirmesi heyecan katsayımızı fazlasıyla yükseltti. Uçuş korkusu yaşadığını her halinden belli eden Futsal Open takımı kalecisi Nesim Manoah da 2,5 saatlik yolculuk boyunca tüm kafilenin “gözbebeği” ve eğlencesi oldu...
Maceralı geçen uçuşu anlattıktan sonra Roma’daki ilk günümüzden bahsedeyim biraz... İlk günümüzün yüzde 75’inin beklemeyle geçtiğini belirtmek hiç de yanlış olmaz. Keza aynı anda Alman ve Finlandiya kafilesinin de havaalanına inmesi sonucunda bizi karşılayan organizasyon otobüslerinin hangi otele hangi kafileyi bırakacağı konusunda bitmek bilmeyen bir karışıklık yaşandı. Ve bu karışıklık, İstanbul’dan Roma’ya 2,5 saatte varan bizlerin, Roma’ya indikten dört saat sonra konaklayacağımız otele varmamıza vesile oldu. Her ne kadar bu benim ilk Maccabiat tecrübem olsa da, bendenizden deneyimli yöneticilerimize, ilk kez katılan sporculardan, üç- dört Maccabiat deneyimi olan sporcu arkadaşlarıma kadar herkes önceki Maccabiat oyunlarının aksine bu seferkinin organizasyonunda çok eksiklikler bulunduğunu ifade ettiler... Gerek daha önce açıklanan maç saatlerinin birdenbire değişmesi, gerek otelden Maccabiat köyüne gidecek otobüs sefer sayısının azlığı, gerekse Maccabiat köyünde gönüllü olarak çalışan insanların - artık global lisan olarak kabul edilen-  İngilizceden bihaber olmaları, zaten müsabakalar sırasında tüm enerjilerini sarf eden oyuncuların ve oraya gelen diğer insanların tahammül sınırlarını zorladı... Bunun yanı sıra organizasyon komitesinden işinin ehli bir yetkili insanla karşılaşmanın, Sahra Çölü’nde su bulmaya eş değer olduğunu ifade etmem, Roma Maccabiat’larının organizasyon yönünden ne derece kötü bir sınav verdiğini anlatacaktır umarım. Türk delegasyonunun cumartesi sabahı Roma’da ziyaret ettiği Türkiye’nin Roma Büyükelçisi davetiyenin kendisine geç ulaşması nedeniyle açılış törenine katılamadığını belirtti. Yani, organizasyonun ne derece yetersiz olduğunu vurgulayabilecek bir başka kanıt da mevcut... Başkentte yalnız ve yalnız bizi şımartan birşey vardı ki, o da otellerden otobüslerle Maccabiat köyüne gidilirken ve de köyden otele dönerken, İtalyan polis eskortlarının yoldaki tüm arabaları ve motosikletleri kenara çekerek bizim için yolu kesmeleri ve  rahatça yola devam etmemizdi...
Organizasyon hakkında yaşadığımız sıkıntılardan yeteri kadar dem vurduysak ve de katıldığımız organizasyonun Maccabiat Oyunları, yani bir spor organizasyonu olduğunu göz ardı etmezsek, sporcularımızın neler yaptığından biraz bahsetmek gerekebilir. Futbola olan “hafif şiddetli” ilgimden olsa gerek, Maccabiat’ın ilk iki gününde futsal ve futbol takımlarımızın karşılaşmalarını izlemeyi tercih ettim. Ve de açıkçası izlediğim ilk maç da şanına yakışır cinsten oldu. Zira Lazar Behar yönetimindeki Futsal Open takımımız, ilk yarıyı 2- 0 yenik kapattığı İspanya maçını ikinci yarıda Metin Denizel, İlker Gaon ve Davut Kazaz’ın attığı gollerle 3- 2 kazandı. Bu tür geriden gelip maçı galip tamamlamalara genel olarak “Geri dönüş” adı verilmekte ve ben de şu zamana kadar seyrettiğim en güzel “geri dönüş” maçlarından birini yakaladım, hem de daha ilk günde...
Bu maçın öncesinde oynanan Futsal Junior maçındaysa, takımımız Rusya karşısında birbirinden net fırsatlardan yararlanamayıp oyunu golsüz tamamladı. İkinci maçında İspanya’yı 4- 2, grubun son karşılaşmasında da Finlandiya’yı 8- 0 yenen Junior Futsalcılar en başarılı takımımız olarak göze çaptı. Kaptanlığını Sami Olo’nun yaptığı Futsal Open takımımız, ikinci maçında Danimarka’ya 3- 1 mağlup olurken, kaleci Semih Kastoryano rakibiyle çarpışarak ağır biçimde sakatlandı. Takımımız son maçında ise, grubun ve turnuvanın favori takımı Rusya’yla 1- 1 berabere kaldı. Rusya’nın bu kategoride senelerdir beraberlik dahi almadığını belirtmek Futsal Open takımımızın son maçında nasıl bir performans ortaya koyduğunu anlatmak adına yararlı olabilir.
Futbol, futsal, masa tenisi, briç ve badminton müsabakaları aynı yerde yani Acqua Acetosa adındaki Maccabiat köyünde yapılmakta. Basketbol karşılaşmaları Stella Azzura, voleybol maçlarıysa Fabio Bernardini isimli salonlarda yapılmakta... Bu salonların Maccabiat köyüne pek yakın olmadıkları bilgisini vermek, yazının bu kısmının ayrıntısı olsun...
Geçelim aynı günün akşamında yapılan enfes açılış törenine... Litvanya’dan Polonya’ya, Hollanda’dan Avustralya’ya, Azerbaycan’dan İsveç’e, Danimarka’ya, 38 ülkeden yaklaşık 2000 dindaş sporcunun katıldığı muazzam bir ortam varsa, bu kesinlikle Maccabiat Oyunları’nın görkemli açılış törenleri olmalı... Bu törende her ülke, ismi anons edildikten sonra stada giriş yapmakta... Kafilemiz de futsal takımı oyuncularının tuttuğu 20 metrelik bir Türk bayrağıyla Flaminio Stadı’na giriş yaptı ve aynı anda tribündeki binlerce seyircinin coşkulu alkışlarıyla karşılandı... 120 kişilik kafilede ve bendenizde o anda tüylerde bir diken diken olma durumu yaşandıysa, bu yaşanan gurur dolu tablodandı hiç kuşkusuz... Hep beraber söylenen Hatikva’nın ardından, tüylerin dikenleşme süreci yine aynen devam etti, en azından kendi adıma bunu rahatça söyleyebilirim. Bu arada açılış ve kapanış seremonilerinin ve de Maccabiat Oyunları’nın en ilginç yönlerinden biri; giydiğiniz t- shirt, şapka, rozet, eşofman üstü- altı ve ayakkabılarınızı değiş- tokuş yapmanız. Bu duruma “change” adı verilmekte ve her ülkenin sporcusu birbiriyle eşyalarını değiştirmekten büyük keyif almakta... Türk kafilesinin, açılış seremonisi boyunca en gözde değiş- tokuş malzemelerinin Avustralya eşofman üstü ve Alman sporcularının harika ayakkabıları olduğunu not düşüp, açılış töreninin son dakikalarındaki atılan havai fişeklerin şaheser geceye renk katan başlıca şovlardan biri olduğunu unutmadan belirtelim.
Ertesi gün bu sefer futbol takımımızın maçını izlemek üzere Maccabiat köyünün yolunu tuttuğumda rakip Hollanda’ydı ve genç takımımız ilk yarıyı 0- 0 berabere tamamlamıştı. İlk yarının son dakikalarında Levent Kaston’un kaçırdığı gol filelerle buluşsaydı işimiz biraz daha kolaylaşabilirdi ama aralarında üç tane profesyonel oyuncunun bulunduğu Hollanda takımına karşı ikinci yarıda direnemeyen takımımız, ne yazık ki karşılaşmadan 3- 0 mağlup ayrıldı. Son beş dakika oyuna giren yedek kaleci Emir kötü biçimde sakatlandı. Aynı takımımız bu maçtan iki gün sonra oynadığı ikinci maçında, İngiltere’ye –pek tanıdık bir skorla-  8- 0 mağlup oldu. Ne var ki farklı mağlubiyetten çok, kaleci Harun’un omzunun ciddi biçimde sakatlanması kafilenin moralini iyice bozan olay oldu. Böylece dört kaleciyle oyunlara katılan takımımız, ne yazık ki üçünü sakatlıklara kurban vermiş oldu.
Grubun son maçındaysa takımımız, Semih’in golüyle Meksika’yı 1- 0 mağlup ederek kafilenin yüzünü güldürdü.
Az sayıdaki bayan sporcularımızdan Canan Delevi’nin, Badminton’da bronz madalya kazandığını haber verip, kafilemizdeki bayan sporcunun azlığından biraz dem vurmak gerekiyor. Keza 120 kişilik kafilenin yaklaşık yüzde 95’inin erkek sporculardan oluştuğunu, bunun aksine diğer ülke takımlarının birçok bayan sporcuya sahip olduğunu belirtirsek, cemaatteki kızların spor kavramına ne kadar uzak kaldıklarına değinmiş oluruz. Galiba “Haydi kızlar okula” sosyal sorumluluk kampanyasından sonra “Haydi kızlar, spora” kampanyası da başlatılmalı!.. Takip ettiğim bir diğer müsabaka ise voleybolcularımızın Ukrayna’yla oynadıkları karşılaşma oldu. Her ne kadar maçı 3- 0 kaybetsek de setlerde çok şanssız sayılar verdiğimizi, çok da kuvvetli olmayan rakibi elimizden kaçırdığımızı söylemeliyim. Bunun yanı sıra, Yosi ve Ceki Namer ikilisinden oluşan Masa Tenisi ekibimizin çiftlerde başarı sağlayamadığını eklemekte fayda var...
Basketbol takımlarımız ise zor gruplara düşmenin de etkisiyle son derece talihsiz maçlar oynadılar. Basketbol Open takımımız Fransa’ya 114- 23, İtalya’ya ise 61- 49 mağlup oldu. Juniorlar ise, Kanada’ya 69- 36, İsrail’e 90- 30 yenildi, Almanya’yı ise 62- 38 devirmeyi bildiler.
Kendimi bir gün deneyimli televizyon muhabiri Reha Erus gibi “İtalya’dan bildiren” bir pozisyonda görmeyi hiç hayal etmemiştim ama demek ki hayatta her şey mümkün olabiliyormuş... Aynı alınan mağlubiyetlerin sporcuların dostluklarını bozmadığına tanıklık edebilmek gibi...
Maccabiat Oyunları hakkındaki yazımız, gelecek hafta da devam edecek. Ne demişler: “Bizi izlemeye devam edin”...