Bir süre önce, müzeyi bugüne kadar ziyaret etmiş 35.000i aşkın konuktan biri, ABDnin Florida eyaleti Saratosa kentinden hukuk müşaviri Melvin Fingerut, kapımızı çalarak müzeyi çok beğendiğini ve anlamlı bulduğunu, bize tevdi edebileceği bir pasaportla ilgilenip ilgilenemeyeceğimizi sordu. Müzeyi zenginleştirebilecek, vermek istediğimiz mesajı destekleyebilecek her tür belge ve obje katkısını şükranla karşılayan bizlerin olumlu yaklaşımı üzerine çantasından çıkardığı bir pasaport fotokopisini uzattı. O anda heyecanımız bir kez daha arttı: çünkü fotokopi, bir Rus Siyasi Mültecisi Nahman Fingerut adına düzenlenmiş, Au Nom du Gouvernement de la Grande Assemblée Nationale de Turquie (Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti Adına) antedini taşıyan ve fakat sonradan üzeri çizilerek Republique Turque (Türkiye Cumhuriyeti) olarak düzeltilmiş, 7 Ocak 1924 tarihli deri kaplı bir pasaporta aitti. Melvin (kısa adıyla Mel) İstanbulu tekrar ziyaretinde orijinalini getireceğini vaat etti ve heyecanlı bekleyiş başladı. Bu arada kendisiyle temasımızı devam ettirdik. Mel, 2006 yılının haziran ayında tekrar müzeye gelerek bu kez orijinal pasaportu masamıza bıraktı ve ileride müzemize bağışlanmak üzere şimdilik süresiz olarak ödünç verdiğini belirterek gerekli belgeyi imzaladı.
İsterseniz bu pasaportun öyküsünü, gözleri uzak bir geçmişe dalarak anlatan Melin ağzından dinleyelim:
Bolşevik İhtilalinden önce Rusyada bir at arabası imalatçısı olan büyükbabam Joseph 1913 yılında ABDye göç etti ve Philadelphianın Tolga bölgesinde bir bakkaliye dükkanı açtı. Büyükbabam ve yakın kuzenlerimiz Finglesler, ailenin diğer fertleri henüz Rusyada iken, kendilerine para yardımında bulunmaya devam ettiler. Büyükannem Anna (46) ve babamın kardeşleri: amcam Godel- Gordon (9), teyzelerim Melte - Mae(11) ve Rosa- Rose (15) ise ancak 10 yıl sonra, 18 Aralık 1923 tarihinde, İngilterenin Southampton limanından hareket eden Zeeland gemisiyle ABD ye varabildiler. Babam Nathana gelince, nedenini bizlere hiçbir zaman açıklamadığı bir kemik ameliyatı sonrasında bacağında oluşan derin ve uzun yara izinin, göçmenlerin ABDye girişlerinde Ellis Adasında geçirildikleri sağlık kontrolünde sorun çıkartacağı düşüncesiyle, aile kendisinin bir süre daha Rusyada kalmasını uygun gördü. Bu arada ailenin başarıyla uyguladığı bir plan sayesinde babamın Odesa yolu ile İstanbula varması gerçekleşti. Geçimi için de muhtemelen, ya kendisine İstanbulda bir banka hesabı açıldı veya mutemet birine para yollandı.
18 yaşını aştığından ABDye babasının dosyası kapsamında girmesi mümkün olmayan babam Nathana İstanbulda, Rus Siyasi Mültecisi Nahman adına ve doğum tarihini 1907 olarak gösteren bir Türk pasaportu sağlandı.
New York limanına varan gemilerin birinci sınıfında seyahat eden yolcuların Ellis Adasındaki sağlık kontrolünden muaf tutulduklarını dikkate alan aile, birinci sınıf vapur bileti alabilmesi için gerekli parayı babama gönderdi. O da elindeki Türk pasaportu sayesinde Marsilya - Paris yoluyla Cherburga vararak New Yorka hareket etti ve pasaportuna göre henüz 17 yaşında olduğundan babasının dosyasına istinaden sorunsuz olarak ABD ye girebildi .İşte bu Türk Pasaportu sayesinde babamın hayatı kurtuldu ve ben de doğabildim.
Pasaport müzemize tevdi etmeye nasıl karar verdiğini sorduğumuzda cevabı ilginçti:
Babamın yaşamını kurtaran bu ülkeyi ziyareti çoktan planlamıştım. İlk fırsatta İstanbula biletimi aldım ve açıkçası, ilk kez gideceğim bir kentte bir sürprizle karşılaşmamak için, uygun bir fiyat da sağlayabildiğim Taksimdeki Ritz Oteline yerleştim. Resepsiyona etrafı sorarken, otelin hemen altındaki yörenin Kabataş olduğunu öğrendim. Bu sözcük bana çok şeyler ifade ediyordu. Babamın, bir miras olarak sakladığım pasaportunda ikamet adresi: Kabataş, Mahmut Paşa Hanı diye yazardı. Demek ki kader, yaklaşık 80 yıl sonra, beni babamın yürüdüğü mahalleye getirmişti. Oralarını huşu ile dolaştım. Daha ilk görüşte aşık olduğum kentinizi bir sonraki ziyaretimde, Musevi Müzesinin yerini araştırdım ve sizlerle temasa geçtim. Düşünüyordum ki bu pasaport gerçek vatanı olan Türkiyede saklanmalıydı. İstanbul benim için artık ikinci bir adres gibi.
13 Haziran 2007 haftası Melin İstanbulu dördüncü ziyaretiydi. Değme turist rehberlerine taş çıkartacak bir titizlikle yaptığı araştırmalarıyla, İstanbulu tarihi eserlerinden önemli binalarına, dondurmacılarından kebapçılarına, kaşer restoranlarından Boğazdaki balık lokantalarına, alış veriş dükkanlarına, Maslaktan Bostancıya, adalara kadar karış karış etüt eden, listeler çıkartan ve gezen, özellikle Boğaza, Anadolu yakasına ve Bağdat Caddesine hayran olup arkadaşlarını da bu güzel kente davet eden Meli bu kez bir sürpriz bekliyordu. Perşembe günü müzemize geldiğinde kısa bir sohbetten sonra kendisine, babasının pasaportunu, karşılıklı muhaberatımız süresinde bize yolladığı aile fotoğrafını ve öykünün Türkçe- İngilizce özetini sergilediğimiz vitrini gösterdiğimizde çok heyecanlandı, duygulandı, mütevazi vitrini dakikalarca seyretti ve ABD deki ailesiyle de paylaşmak üzere üst üste fotoğraflar çekti.
Melin şahsında yurdumuz vefakar bir hayranını, müzemiz manevi değeri yüksek bir belgeyi, bizler de İstanbul ve Türkiye aşığı bir dost kazanmıştık. Kendisine teşekkür ederiz. Hem de, kim bilir, belki de bu gerçek yaşam öyküsü, ellerinde anı belgeler ve fotoğraflar bulunan başkalarına da bir ilham kaynağı olur.