İkinci Dünya Savaşında altı milyondan fazlası Almanlar tarafından çeşitli şekillerde yok edilen Yahudiler, Ortadoğuda özellikle de Filistinde, ülkelerarası çıkar politikasının temelini oluşturuyorlardı. I. Dünya Savaşı sonrasında Filistin, Ürdün ve Irak, İngilizlerin kontrolüne bırakılmıştı. İngilizler, Balfur Bildirisi ile Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğundan alacakları topraklar üzerine bir Yahudi Devleti kurma taahhüdünde bulundu. Ancak gelişmeler Yahudiler açısından beklenildiği yönde olmadı. İngilizler, Ortadoğudaki petrol yataklarını kontrolleri altında tutmak istediklerinden Arapların desteğine ihtiyaçları vardı. Bu bölgede oluşturulacak bir Yahudi Devleti ise Arapları küstürmek anlamına geliyordu. Yahudiler ise Balfur Bildirisine güvenerek Nazi soykırımından kaçıp, Filistine göç ediyorlardı. Bu durum karşısında İngilizler, Arapları gücendirmemek için, Yahudi göçüne kota getirerek engellemeye çalışıyorlardı. İngilizlerin bu politikası, Struma olayında olduğu gibi üzücü sonuçlar doğurdu.
Struma gemisi ve Karadeniz'de hayatını yitiren Yahudi mültecilerin dramıyla ilgili yüzlerce soru işareti yıllardır cevap bekliyor. 12 Aralık 1941 günü öğleden sonra Romanya'nın Köstence Limanı'ndan Filistin'e gitmek isteyen 769 Yahudi mülteciyle birlikte yola çıkan Struma Gemisini Türkiye tarihi açısından önemli kılan; geminin önce çok kötü şartlarda İstanbul Limanı'na gelmesi, orada on hafta kaldıktan sonra Türk yetkililerin zorlamasıyla tekrar Karadeniz'e açılması ve Türk karasularını geçtikten hemen sonra kuvvetli bir patlamayla batması.
Struma gemisi, Bükreşte, Compania Mediteranea de Vapores Limitada adlı şirkete kayıtlıydı. 1830 yapımı gemi, 46 metre boyundaydı ve içinde sadece bir adet tuvalet ile dört lavabo bulunuyordu. Kurtarma sandalları yoktu. Gemi, portakal sandıklarıyla kaplanmış ve üzerlerine gazete kağıtları yapıştırılmıştı. Bu durumdaki bir geminin denize açılması mümkün değildi. Geminin armatörü olarak görünen Rum asıllı Pandelis aynı zamanda geminin sahibi olarak da görünüyordu.
1941de, Romanya basınında Struma Gemisinin ilanları çıkmaya başladı. Pandelis ilanların dışında bir de tanıtıcı broşür yayımdı. Broşürde, gerçeğinden farklı olarak; dizelle çalışan son model makinelerle donatılmış bir geminin mükemmel salonları ve lüks kamaraların fotoğrafları görünüyordu. Altışar kişilik kamaraların fotoğrafları Queen Mary transatlantiğinden alınmıştı. 769 Yahudi, Filistine gidebilmek, daha da önemlisi Nazilerden kaçabilmek için yaklaşık 1000 Dolar ödeyerek bu gemi için bilet aldılar fakat yolculuk günü, broşürdeki fotoğraflardan farklı, kırık dökük bir tekneyle karşılaştılar. Yolcuların ancak üçte biri için yatacak yer vardı. Hayvan taşımacılığında kullanılan ahırlar kamaraya döndürülmüştü.
Romen Yahudilerinin Filistine giriş vizeleri yoktu. Pandelis yolculara, Bu sorunu da çözdüm, ben trenle sizden önce İstanbulda olup vizelerinizi orada dağıtacağım demişti. Böylece en iyi şartlarda 150- 200 kişi kapasitesi olan Struma gemisi, 769 yolcu ile zorlu yolculuğuna başladı. Yolcular arasında otuz hekim, yirmi beş avukat, on beş mühendis ve Bükreş gençliğinin parlak simaları bulunuyordu. Yolcular yüzlerini kovalarla denizden çekilen sular ile güvertede yıkıyorlardı. Çay üç günde bir dağıtılıyordu. Portakal sandıkları parçalanıp yakıt olarak kullanılıyordu. Gıda olarak herkese bir portakal, biraz fıstık ve şeker dağıtıldı. Çocuklara ise yarım bardak süt ve tek bir bisküvi verildi.
Struma yolcuları 13 Aralıkta motorların stop etmesi ile denizin ortasında, rüzgarın sürüklediği yönde başıboş gitmeye başladı. Romen kıyıları açıklarında geminin imdat sinyalini alan başka bir Romen gemisi, yüklü bir miktar para karşılığında motorları tamir edebileceğini söyledi. Bu para yolcuların kendi aralarında topladıkları saat, mücevher ve şahsi eşyaları ile ödenebildi. İstanbul Boğazına kadar zorlukla gelebilen Strumanın 14 Aralıkta tekrar motorları stop etti. Bunun üzerine bir Türk römorkörü gemiyi Sarayburnuna kadar çekti.
Struma, İstanbula ulaşamadan, Nazi Almanyasının İstanbul temsilcisi, gemide salgın hastalık olduğunu İstanbuldaki yetkililere bildirerek gemiye sarı karantina bayrağı çektirdi. Böylece hiçbir yolcu karaya çıkamadı, dışarıdan da hiç kimse gemiye yaklaştırılmadı. 1100 Yahudi'yi soykırımdan kurtaran Alman sanayici Oscar Schindler gibi Vehbi Koç da bu Yahudilerden bazılarını kurtarmak için oldukça çaba sarf etti.
Struma yolcuları Türkiye ve İngiltere arasındaki siyasi pazarlıkların sürdüğü yaklaşık 2,5 ay boyunca karantina koşulları altında Sarayburnu Limanında bekletildiler. Geminin İstanbulda kaldığı süre içinde, bir kaç şanslı yolcu, çeşitli gerekçelerle bu talihsiz gemiden kurtulmayı başardı. Strumanın yolcuları arasında bulunan Standart Oil Company of New York (Socony- şimdiki adı ile Mobil Oil) petrol şirketinin Romanya Müdürü Martin Segal ve ailesinin Filistin vizesi, geminin Köstence Limanında hareketinden önce verildi. Bu sayede aile İstanbula vardıktan sonra trenle Filistine geçebildi.
800e yakın yolcu ve mürettebatla çok zor şartlarda Köstenceden gelen gemi, siyasi pazarlıkların beklenen sonucu vermemesi nedeni ile, 1942 yılının şubat ayında geldiği yere, Karadenize iade edildi, ertesi gün ise İstanbul Boğazı açıklarında infilak ederek battı. İleriki yıllarda yapılan araştırmalar, geminin bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillendiği yolundadır.
Struma bu kadar çok sayıda yolcusuyla hareket edebilecek bir gemi değildi. Nitekim, Yahudileri Filistin'e taşımak amacıyla bu yolculuğu düzenleyenler 1942 yılında ölüme sebebiyet vermekten Romanya'da yargılandılar fakat batma sebebinin bir denizaltı olması nedeniyle beraat ettiler. Gemiden kurtulmayı başaran tek kişi olan Davit Stoilar daha sonra Filistin'e gitmeyi başararak İngiliz ordusuna katıldı.
Yolcu ve mürettebatıyla Karadenizin karanlık sularında yitirilen gemi, bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçti. Filistinde protesto gösterilerine ve ayaklanmalara, savaş sonrasında ise araştırmalara konu oldu. Struma yolcularına Filistine giriş vizesi vermeyen İngilterenin Sömürgeler Bakanı Lord Moyne, Struma faciasındaki sorumluluğu nedeniyle büyük tepki aldı. Nitekim İngiliz Dışişleri arşivlerindeki Türkiye- İngiltere yazışmaları, bu facianın asıl sorumlusu olarak, Ortadoğu çıkarlarını yitirmek istemeyen İngilterenin katı tutumunu gösterir.
Struma'nın İstanbul'da geçirdiği on hafta boyunca savaş yüzünden gazetelerde konu ile ilgili fazla bir haber çıkmadı. Bu nedenle sahibi Yunan olup, Panama bayrağı taşıyan Struma Gemisinde hayatlarını kaybedenlerin son haftalarını nasıl yaşadıklarına dair ayrıntılar bilinmiyor.