Yakir MİZRAHİ
Bir haftadır gerek ana haber bültenlerini gerekse ulusal gazetelerin baş sayfalarını ve ilgili- ilgisiz tüm köşe yazarlarının kafasını meşgul eden bir olay var: Türk Milli Takımı oyuncusu Emre Belözoğlunun Macaristan maçında atılan ilk golden sonra basın tribününe dönerek yaptığı al sana hareketi... Üstelik o sırada Milli Takım Kaptanlık pazubandı da kolundayken... Bu hareket argo tabirle delikanlı olmayan bir hareket olarak addedilebilirdi. Ne de olsa, O hareketi sadece bir kişiye yaptım diyen Emre, o bahsettiği kişiye aynı hareketi sokakta yürürken yap(a)mazdı. Futbolcunun yaptığı bu harekete terbiyesiz ve fütursuz gibi yakıştırmalar yapıldı, yapılmalıydı da... Futbolcu, çeşitli dernekler - Türkiye Spor Yazarları Derneği, Profesyonel Futbolcular Derneği, Futbol Adamları Derneği- tarafından kınanmalıydı, kınandı da...
Şu bir hafta içinde hakkında Ceza almalı, bir daha milli takım yüzü görmemeli, Türkiyeye futbol oynamak için dönmemeli gibi yorumlar yapılan oyuncunun yaptığı talihsiz hareketi doğru bulacak değiliz elbet, ama madalyonun öte yanında sorgulanması gereken başka bir mevzu var...
Futbolun patronları olarak kabul edilen UEFA ve FIFA son birkaç turnuvadır, grup eleme karşılaşmalarını futbol takviminin bir hayli sıkışık olması nedeniyle aynı hafta içinde dört gün arayla oynatma yoluna gitti. Bu sebeple birçok ulusal takım dört gün arayla maç yapma zorunluluğuyla karşılaştı. Kimi zaman iki- üç ay ara verilen milli takvim de, bu Cumartesi- Çarşamba maçlarıyla ülke gündemini bir anda meşgul eder hale geldi. Ne var ki spor basınının ne kadar kısa vadeli düşündüğü ve ne kadar sabırsız olduğu işte bu değişen uygulamadan sonra her defasında ortaya çıkıyor. Zira Cumartesi pek de tatmin edici olmayan bir milli maçın ardından belki de birincisinden önemli ikinci karşılaşma için gereğinden fazla umutsuzluğa kapılınıyor ve de ulusal takımı yerin dibine batırmak için anlamsız bir güç sarfediliyor. Örnek vermek gerekirse; bundan önce, dört gün arayla oynanan maç aralarında yazılanları, geçtiğimiz hafta oynanan Malta maçından sonra yazılıp çizilenleri hatırlatabiliriz. Bir de 2000 Avrupa Şampiyonasına katılmak için İrlandayla oynanan play- off karşılaşmaları arasındaki dört günlük süreçte bir hayli sert yorumlar yapan Hıncal Uluçun - yakın dostu- milli takım teknik direktörü Mustafa Denizli tarafından İçimizdeki İrlandalı şeklinde eleştirildiğini anımsatmak yeterli olabilir... Unutmadan; daha Malta maçı oynanmadan ulusal takım teknik direktörü Fatih Terimin söylediği bir cümleyi eklemek gerekiyor: Bizi eleştirecekseniz Macaristan maçının oynanmasını bekleyin, acele etmeyin...
Emre Belözoğlunun o hareketini açıklayacak hiçbir sebep olamaz demek belki de işin en kolayı ama 27 yaşında duygularına hakim olamayan bir gencin bu tepkisini nasıl çözümlemek gerekir? Öncelikle Akşam, Birgün, Bugün, Cumhuriyet, Evrensel, Güneş, Halka ve Olaylara Tercüman, Hürriyet, Milli Gazete, Milliyet, Ortadoğu, Radikal, Sabah, Star, Takvim, Türkiye, Vakit, Vatan, Yeni Asya, Yeniçağ, Yeni Mesaj, Yeni Şafak, Zaman, Efsane Fotospor, Fanatik ve Fotomaç gazetelerinde, yani toplam 26 ulusal gazetede Malta maçını yorumlayan kaç kişi olduğuna bakmak gerekir. Ortalama alındığında her gazetenin spor sayfasında köşe yazarı (!) sıfatıyla bu maçı yorumlayan iki kişi olduğu hesap edilirse, ki bu rakam kesinlikle daha fazla, hiç de azımsanmaması gereken bir yazar oranı karşımıza çıkar. Bir de buna son yıllarda yayılan trendin etkisiyle özellikle futbol hakkında yazı yazmaya heveslenen köşe yazarları da eklendiğinde bu rakam katlanır, 100lere ulaşır... Dikkatinizi çekmek isterim; 100!..
Köşe yazarı sayısıyla Emrenin hareketinin ne alakası var? diyecek olanlar çıkacaktır elbet. Ama iş burada saklı ya!.. Öylesine futbolla alakasız, ofsayttan bihaber, ayağına top değdiğinde bomba diye uzaklaşabilecek, dünya görüşü kısıtlı, vasat hatta vasatın da altında benliklere yorum yapma hakkı veriliyor ki memlekette, onlar da işin sadece atıp tutmaktan geçtiğini sanıp, önüne gelen her şeyi eleştirmeyi bir borç biliyor!.. Bir örnek; Takımı neden gençleştirmiyor? diye veryansın eden yorumcuların yaşlarına bakın; 65ten düşük değil velhasıl!..
Bu iş yani bir futbol maçını takip eden, hakkında yazı yazan ve dolayısıyla kitleleri harekete geçiren insan sayısını imrendiğimiz ülkelerdeki seviyelere indiremediğimiz ve de bir futbol maçını ölüm- kalım savaşından bir spor mücadelesine indirgeyemediğimiz müddetçe, biz Emrenin hareketine benzer hareketleri başka futbolculardan da görebiliriz. Zira Malta maçından sonra son derece medeni bir üslupla takımı ve futbolcuyu eleştiren Milliyet Gazetesi yazarı Mehmet Demirkol (Emrenin hareketini ona yaptığı iddia edilen futbol yazarı) gibi çoğunlukla doğru teşhis yapan isimler böylesi sağlıksız bir çarkın içinde Doğrucu Davut olmanın vakurluğuyla arada kaynayan adam olarak birilerinin hedefi olur, kalır...
Son not; Ankaraspor- Beşiktaş maçı sonrasında, Esas dikkat edilmesi gereken konu futbolun hayatımızda giderek daha fazla yer kaplıyor olması. Herkes her şeyini futbola bağlıyor. Bir gün birilerine bir şeyler olacak diye ödüm kopuyor demecini veren Ankaraspor teknik direktörü Aykut Kocamana hak vermemek mümkün mü acaba?..