Primo Levi`nin gizli kalmiş yazilari ortaya çikti

Tutuklandığı 1943 yılının Eylül ayından itibaren Auschwitz`de yaşadıklarını savaş sonrasında kaleme alan Holokost kurtulanı yazar Primo Levi`nin bazı yazıları 45 yıl sonra Yad Vaşem`de ortaya çıkarıldıNelly BAROKAS

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
“Torino, Corso Vittorio 67 numarada oturan Doktor Primo Levi’nin açıklamaları…” diye başlayan ve 45 yıldır Yad Vaşem Müzesi arşivlerinde gizli kalan belge, bir yıl kadar önce Holokost tarihçisi ve Givat Haim Kibbutzu Beit Theresienstadt Müzesi Müdürü Dr. Margalit Shlain tarafından gün ışığına çıkarıldı.
Dr. Shlain bu belgeyi Primo Levi’nin İsrail’de tanınması hakkında bir makale yazmak üzere, müze arşivinde araştırma yaptığı sırada buldu. Bu belgenin uzun yıllar açığa çıkmayı beklemiş olması, aslında Dr. Shlain’in makalesinin konusu ile yakından ilintili. Çünkü en başarılı Holokost yazarlarından biri olan – belki de en iyisi-  Auschwitz Kurtulanı Primo Levi’yi keşfetmekte İsrail çok geç kalmıştı.
Primo Levi’nin ortaya çıkan belgesi iki hafta kadar önce İtalya’nın haftalık yayın organı L’Espresso’da yayınlandı. Levi’nin eserlerinin İtalya’daki editörü olan Marco Belpoliti, bu yeni belgenin yazar konusundaki mevcut bilgileri arttırdığını, ait olduğu partizan grubu üyelerinin kimliklerine ışık tuttuğunu belirtti. Ayrıca gerçeklere tanıklık eden bu belgede Levi’nin Holokost ile ilgili diğer yazılarında olduğu gibi, dingin, kesin ve zarif bir yazı stili kullanıldığını söyledi.
Ele verilmesini Primo Levi şöyle anlatmakta: “Adının Moelli olduğunu söyleyen –bir casus-   biri bize katıldı ve bizi ihbar etmekte gecikmedi. Kaçışımızı organize eden Cesare Vita dışında hepimiz 13 Eylül 1943’te tutuklandık ve Faşist bir milis kampı olan Aosa’ya transfer edildik. Orada yüzbaşı Ferro’ya rastladık, üniversite mezunu olduğumuz için bize merhametle yaklaştı. Daha sonra 1945’te partizanlar tarafından öldürüldü.”
Gerçek partizan değil de, aslında Yahudi olduklarını öğrendiğinde yüzbaşının tavır değiştirdiğini onları Modena yakınında Fossoli kampına gönderdiğini Levi şöyle anlatıyor: “1944 yılının Ocak ayı sonlarında bir yolcu treni ile Fossoli’ye gönderildik. Kamptaki koşullar yeterince iyiydi. İnfazlardan söz edilmiyordu ve ortam oldukça sakindi. Yanımızda getirdiğimiz parayı taşımamıza ve dışarıdan bizlere para yollanmasına izin veriliyordu. Sırayla mutfakta ve kamptaki diğer işlerde çalışıyorduk.”
Levi’nin tanıklığı ölümünden evvel son yazdığı “The Drowned and the Saved” adlı kitapta da büyük bir acıyla söz ettiği Auschwitz’de tutukluları tedavi eden Yahudi doktorlar ve barakalarda görevli kapolar gibi “gri bölge”ye ait olan kişilere ışık tutuyor.
Levi şöyle yazıyor: “Atinalı Dr. Coenka, Strasbourglu Dr. Weiss ve oldukça nazik Polonyalı Dr. Orensztejn. Hastaları tedavi etmeyen hatta onları Alman SS’lere ihbar eden Selanikli Dr. Samuelidis için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Levy adında Fransız bir doktor insanlığını geride bırakmıştı. Bizim barakalarımızın başkanı, Josef Lessing adlı Alman Yahudi’si bir müzisyendi. Emrinde 20- 60 kişi vardı ve 98. barakaların başkanı rolünde sadece sert değil, aynı zamanda kötü bir kişi imajı çiziyordu.”
Yad Vaşem, bu belgenin müzeye 1960’da İtalya’dan ulaştırılan evraklar arasında ulaşmış olabileceğini belirtiyor. Dr. Shlain, Primo Levi’nin bu teksti birkaç ay önce Arjantin’de yakalanan Adolf Eichmann’ın duruşmasında kullanılmak üzere İsrail’in tanıklık toplama çabasına yardımcı olmak üzere kaleme aldığına inanıyor. O dönemde savcılık dünyadaki Holokost Kurtulanları’nın tanıklıklarını topluyordu. Primo Levi’nin kaleme aldığı bu belgenin duruşmaya ulaşıp ulaşmadığı bilinmiyor. Fakat Levi’nin cam kafes içindeki Eichmann’ın karşısında tanıklık etmek üzere davet edilmediği biliniyor.
Bu tanıklığı kaleme aldığı 1960 yılının Haziran ayında Primo Levi, İtalya’da tanınmış bir simaydı. Auschwitz’de yaşadığı bir yılı anlattığı “If This Is a Man” adlı kitabı iki yıl kadar önce İtalya’nın en saygın kitapevi tarafından yayınlanmış ve büyük ilgi görmüştü.
Üç yıl sonra Levi, Auschwitz ölüm kampından İtalya’ya dönüş sürecini anlattığı “The Truce” adlı kitabı yayınladı. Büyük bir ticari başarı kaydeden kitap birçok lisana tercüme edildi. İnsancıl sesi ile Levi, Avrupa’nın en ünlü Holokost konuşmacısı oldu.
Fakat İsrail’de durum böyle olmadı. 1968’de Primo Levi İsrail’i tek ve son kez ziyaret ettiğinde Dr. İtzhak Garti ile bir araya geldi. Dr. Garti, “If This Is a Man”i İbraniceye tercüme etmek istedi. Garti, Levi ile anısını şu sözlerle dile getiriyor: “Tercümede titiz olduğum için benimle görüşmek istedi. Levi bana, kitabının tercüme edilmesi için İsrail’deki bütün yayınevlerini dolaştığını fakat kendisine ‘Holokost mu? Hiç kimse satın almaz’ yanıtını verdiklerini anlattı.”
“The Truce” adlı kitabı 1979 yılında İsrail’de İbranice lisanında yayınlandığında Primo Levi; “İtalya’da doğuşundan yıllar sonra ‘The Truce’un İsrail’de yayınlanmasından mutluyum ve onur duyuyorum. İlk kitabım ‘If This Is a Man’in İbraniceye tercüme edilmemesi pek garip değil. Çünkü ‘If This Is a Man’ bir temerküz kampı günlüğüdür, yani ilgi çekmeyecek kadar aşina bir konu.”
Primo Levi’nin bir temerküz kampı günlüğü olarak tanımladığı ‘If This Is a Man’ kitabı 20. yy klasikleri arasına girdi.
Primo Levi’nin İsrail’de tanınması ancak 1980 ortalarında ABD’de başarılı olduktan sonra gerçekleşti. İbrani Üniversitesi’nde İtalyan Edebiyatı uzmanı olan Prof. Ariel Rathaus bu gecikmenin İsrail’in ABD’yi taklit etmesinden kaynaklandığını ileri sürmekte.
Primo Levi’nin, İsrail’de keşfi çok gecikti. ‘If This Is a Man’in 1987’de Garti’nin tercümesi ile yayınlandığını göremedi. Primo Levi bir yıl kadar önce, Torino, Corso Vittorio 67 numaralı evinde intihar etmişti. Yad Vaşem’de gün ışığına çıkan Primo Levi’nin tanıklık belgesinin başında bu adres yer alıyor.