İki hafta boyunca Japonya`nın farklı şehirlerini keşfetme fırsatı buldum. Japonya`nın beni oldukça etkilediğini itiraf etmeliyim. Bu kendine has olan ada ülkeyi kesinlikle görülmesi gereken yerler listenize eklemenizi tavsiye ederimIşık SİVİL KARAKOÇ
Japonların başka bir çılgınlığı ise Mangalar (çizgi roman serileri) ve bu serilere ait oyuncaklar. Çizgi kahraman olan tüm karakterlerin istisnasız figürü var ve 7den 70e herkesin ilgi alanına giriyor. Sırf manga ve oyuncak satan mağazalar sürekli dolup taşıyor.
Sanayi şehri olan Hammamatsu Yamahanın müzik müzesinde, dünyada var olan tüm enstrümanları toplamışlar ve emin olun eksik bırakmamışlar. Her müzik aletinin nasıl ses çıkardığını da kulaklıklardan dinleyebiliyorsunuz.
Japonya ve Japonlar hakkında söylenecek daha çok ayrıntı olsa da, kalanlar da artık gittiğinizde size sürpriz olsun.
Dünyanın en kalabalık ve modern şehri Tokyo
Dünyanın en kalabalık kentlerinden birisi olan Tokyo hızlı yaşayan bir yer. İmparatorluk Sarayının etrafından genişleyerek büyüyen ve dev gökdelenlerle çevrili şehir merkezinde tüm gün hareketli
Gündüz bir yerden bir yere yürüyerek gitmeye çalışan muhakkak siyah takım elbiseli çalışanlar görebiliyorsunuz. Mesai saatlerinin bitmesi ile birlikte sokaklar, alışveriş merkezleri, restoranlar ve barlar dolup taşıyor.
Tokyodaki ilk günümde İmparatorluk Sarayının sadece devasa bahçesi halka ve ziyaretçilere açık olduğu için görme fırsatını bulduk ve Son Samuray filminin final sahnesinin çekildiği köprüde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Ama sırf sarayın bahçesinde dolaşmanın bile en az iki saat sürdüğünü belirtmeliyim. Pazar sabahları sarayın etrafındaki belli bir parkurda, isteyenlerin, bedava kiralanan bisikletlerle sarayın etrafında keyifli bir gezi yapmalarına izin veriliyor.
Yeni ve farklı seçeneklerdeki bisikletleri sadece kaldığınız ev veya otelin bilgileri ile hiçbir kaparo almadan vermeleri bile ne derece de uygar olduklarını anlamaya yeter. Sarayın hemen yakınında Tokyonun en ünlü caddesi olan Ginza ya yürünebiliniyor. N.Y. Manhattan veya Londra Bond Streetin Tokyo versiyonu olan bu caddede dünyanın en pahalı markalarının birer şubesini bulmak mümkün. Doğrusunu söylemek gerekirse Ginza benzerlerinden daha da zarif
Son Samuray filmine ilham konusu olan ve reformist imparator Meiji döneminde yaşanan olayların geçtiği Ueno geleneksel pazarları, inanılmaz motosiklet dükkânları yanı sıra Tokyo Ulusal Müzesi ve Bilim Müzesi gibi çok büyük ve saygın müzelerin bulunduğu bir semt. Tokyo Ulusal Müzesi çok hızlı gezdiğimiz halde yarım günden fazla bir zamanımızı aldı. Bu geziden sonra Japonları ve kültürlerini biraz daha anladık ve yakınlık duyduk. Tokyodaki diğer bir turistik mekân ise, Asakusa. Tokyonun en büyük tapınağı olan Sensoji Rahipleri Tapınağı burada bulunuyor; 7 yüzyılda inşa edilmiş. Oldukça gösterişli olan bina çevresinde ufak ufak dizili dükkânlarda hediyelik eşyalar satılıyor. Tapınağı gördükten hemen sonra oradan kalkan nehir turlarına katılabilirsiniz. Tura hava kararmasına yakın bindiğim için, devasa gökdelenlerin arasından kıvrılarak süzülmek, farklı farklı ve değişik renklerdeki köprülerin altından geçmek benim için oldukça ilginç bir deneyim oldu. Nehir gezisinin ardından, şehre gece manzarasını seyretmek için Tokyo Towera çıktık. Eiffel Kulesi şeklinde fakat daha uzun ve turuncu renkteki Tokyo Tower şehri tepeden izlemek için ideal bir yer. Yanınızda götürdüğünüz dijital fotoğraf makinesi gece çekimi için yetersiz kalırken, Japonların cep telefonlarının kameraları ile sizden daha net görüntü yakalıyor olmasına fazla takılmazsanız, en tepeye çıkıp inmek için gerekli bekleme süresini dert etmezseniz, manzaranın keyfini doyasıya çıkarabilirsiniz. 333 metrelik kulenin 150 metresinde 1. gözleme salonu var ki oldukça geniş bir mekân
250 metrede ise ayrıca ücret ödenerek biraz heyecanlı bir asansör yolculuğuyla çıkılan 2. gözleme salonu var. Tamama yakını cam fakat küçük olan bu salondan Tokyo yu gece veya gündüz izlemenin tadı anlatılacak gibi değil
Elektronik eşya ve alışveriş meraklıları için Akihabara semti insanın tüm gününü harcayabileceği bir yer. Bizim Eminönü ve Tahtakale den defalarca büyüklükte olan bu yerde, tüm elektronik eşyaların veya oyuncakların son modellerini görmeniz mümkün. Türkiyede yeni olan bir model orada çoktan eski olmuş durumda. Bu nedenle burada son moda olan mesela bir kamerayı birkaç dükkân dolaşarak çok uygun bir fiyata bulma şansınız mevcut. Tabi orada daha da üst versiyonu olmasını hayretle izleyerek
Özellikle cep telefonlarına bakınca ne kadar geride kaldığımızı görmek mümkün. Bir kere tüm cep telefonları istisnasız açılır kapaklı. Herkes 3G teknoloji ile görüntülü konuşuyor ve farklı sistemleri olduğu için sms yerine birbirlerine direkt mail atıyorlar. Tek bir tuşa bastığınızda bir sürü harf seçeneği açılmasına rağmen, klavye kullanımında oldukça hızlılar.
Kyotoda bahar bir başkadır
Osakadan önceki tarihi başkent ve UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul edilen, İkinci Dünya Savaşında Amerikalıların da insafa gelerek bombalamadıkları tek önemli şehir olan tarihi Kyoto tek kelime ile büyüleyici bir kent. Her ne kadar artan nüfusla birlikte oldukça genişlemiş olsa da, şehrin mistik ve tarihi dokusu tamamen korunmuş. Gerçekten Japonya nın kalbine ve Japon kültürünün derinliklerine indiğinizi hissettiğiniz bir yer.
Ne yazık ki, Kyoto yu gezmek için çok az zamanımız vardı. Gezilecek mekânlar şehrin kuzey, güney, doğu ve batı noktalarına dağılmış olduğu için planladığımız her yeri görme şansına sahip olamadık, fakat gördüklerimin de beni büyülemeye yettiğini söyleyebilirim. Tokyodan önce Japonyanın başkenti olan şehir özellikle eski İmparatorluk Sarayı, ünlü tapınakları, zengin bahçeleri ve Oi nehri ile öne çıkıyor. Turist olarak rahatlıkla gezilebilecek olan şehirde hemen hemen kaybolmak imkânsız. Farklı dillerde yazılı olan tabelalar ve her yöne giden otobüs seferleri ile tüm şehri gezmek mümkün. Tek sorun yoğun saatlerdeki trafik.
Doğal güzelliği ile öne çıkan gümüş tapınak (Ginkaku- ji) 1489 yılında yapılmış. Her kadar gümüş ile kaplanması düşünülmüşse de bu hiçbir zaman yapılmamış. Tapınaktan öte, geceleri aydınlatması için tasarlanmış beyaz kumdan kuleler, iğne ile oyulmuş gibi duran her biri bir doğa şaheseri olan, toprak üzerinde sağlam kökleri görebildiğiniz asırlık ağaçlar, etrafa yayılan baş döndürücü doğanın tarif edilemez kokusu, çevrenizdeki farklı diller konuşan turist kalabalığına rağmen, sizi çarpıyor. Kesinlikle burası cennet olmalı diyorsunuz.
İlk olarak 1397 yılında küçük bir gölün kenarına inşa edilmiş ve dönemin gücünü simgeleyen fakat 1950 yılında bir deli rahip tarafından yakıldıktan sonra aslına uygun olarak yeninden altın kaplama olarak inşa edilen Altın Tapınak (Kinkaku- ji) ve çevresindeki doğa örtüsü, saatlerde oturup seyretmeye değer bir görüntü.
Geyşaları ve geleneksel gece eğlenceleri, kendine özgü farklı bir yeme ve yaşam kültürüne sahip bir şehir özellikle kiraz çiçeklerinin açtığı ilkbahar veya sarı yaprakların kendini gösterdiği sonbaharda görmeye değer bir kent.
Kendini yeniden yaratan Osaka
Japonyanın Tokyodan sonraki en büyük ikinci şehri olan Osaka, bugün hala ticari ve kültürel gücünü koruyor.
Osakanın sembolü kuşkusuz çok geniş bir alana yayılmış olan Osaka Sarayı. İkinci Dünya Savaşı sırasında hava saldırıları sonucu tamamen yerle bir olan şehirde bulunan saray en son 1997 yılında aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Dıştan tamamen geçmişin izlerini taşırken, binanın iç kısmı modern bir müze şeklinde tasarlanmış. Osaka Sarayı, Japon halkını birleştiren ilk hükümdar olan Hideyoshi Toyotomi tarafından ilk olarak 1585 inşa ettirilmiş. Müzede, yoksul bir köylü olarak doğan daha sonra hükümdarlığa kadar yükselen ve oldukça gaddar olan Hideyoshi Toyotominin hayatından bazı kesitler hologram ekranı yardımı ile canlandırılmış. Toyotominin ölümünün ardından ülke tarihinin en önemli savaşlarından biri sayılan yaz ve kış savaşı diorama maketler yardımı ile canlandırılmış. Tüm gününüzü geçirebileceğiniz bu müzede, eski hükümdarlara ait birçok kıyafet ve eşya da sergileniyor. Kalenin çatı bölümünden ise güzel bir Osaka manzarası görmek mümkün. Osaka, ayrıca, geleneksel suşi yemekleri, Kabuki tiyatrosu ve çay seremonisinin doğuş yeri. Deniz ürünleri konusunda oldukça iddialı olan bu şehirde balık yemeden ayrılmamanızı tavsiye ederim. Turistleri bu şehre en çok çeken kuşkusuz dünyanın en büyük akvaryumunun bu kentte bulunması. 9 metre derinliğindeki en büyük havuzunun yanı sıra Pasifik Okyanusu etrafındaki farklı yaşam alanlarını içiren 14 adet farklı havuz bulunuyor. Bu akvaryumda ayrıca büyük mavi balinayı da görmek mümkün.
Ne yenir ne içilir?
Japonyada çoğu restoranın önünde spesiyal olan yemeklerinin plastikten yapılmış maketlerini sergileniyor. Böylece birçok kişi maketine bakarak yemeklerini seçiyor. İyi yemek konusunda oldukça titiz olan Japonlar yemek hazırlama işini bir onur meselesi olarak gördükleri için zehirlenmeniz imkânsız.
Oldukça zengin bir yemek kültürüne sahip olan Japonyada pek aç kalmanız da mümkün değil. Suşi barlar Japonya da fast food olarak kabul ediliyor. Deniz ürünleri haricinde de geniş seçenekler mevcut. Kendilerine has şarapları, biiru isimli kuru içimli biraları ve meşhur Sakeleri (pirinç rakısı) dilediğiniz yemek alternatifinin yanında öğlen yemeğinden itibaren alınabilmekte. İstediğinizde çatal getirseler de, yemekler çubukla yenecek şekilde hazırlandığı için bir süre sonra çubuk kullanmaya da alışıyorsunuz.
Her ne kadar geleneksel çay seremonisi izleme fırsatını bulamasak da her gün, günün her saati içtiğimiz değişik türdeki çaylar bizi evimizden uzak hissettirmedi.