Asya / ÇinÇin, Bush ve Dalai Lama`ya tepkiliTibet`in sürgündeki ruhani lideri Dalai Lama, Amerika birleşik Devletleri ziyareti sırasında Beyaz Saray`da Başkan George Bush ile görüştü. Bu görüşme ile altı yıl içinde ikilinin üçüncü görüşmesi gerçekleşmiş oldu.
Mısırın Araplar tarafından fethinin (M.S. 640) ardından Mısırda yaşayan küçük Yahudi cemaati, 2. Yüzyıldan beri Büyük İskenderiye cemaatinin zayıflamasından sonra ilk defa rahat ve huzurlu , başarılarla dolu bir cemaat olarak varlık göstermeye başladı, İslam idaresi altındaki Yahudi cemaati, Kahireye fazla uzak olmayan Fustat kentinde Araplar ve Arapların yaşam biçimine ve diline de adapte olup bu tarzı benimsediler. 19. Yüzyılda gün ışığına çıkartılan Kahire Genizasında bulunan kaynakların doğrultusunda, o döneme kadar haklarında fazla bilgi sahibi olunamayan Mısır Yahudilerinin tüm yaşantıları ve birikimleri herkes tarafından öğrenilebilir.
Sara YANAROCAK
Yahudi dünyası içinde Kahirenin değer ve önem kazanması 1165- 1204 yılları arasında yaşayan büyük düşünür Moşe Ben Maymon (Maimonides) döneminde başladı. Daha sonra 19. Yüzyılda Mısırın izni ile gerçekleşen batılılaşma sürecinde Mısırlı Yahudiler çok zenginleşip, yükselme olanağı buldular. Cattauis ve Mosseris gibi varlıklı ve etkin aileler bu dönemde ön plana çıktılar. Birçok Mısırlı Yahudinin İngiliz, Fransız, İtalyan veya diğer ülkelerin de vatandaşı olarak kabul edilmeleri, o dönemlerde bu ülkelerle Mısır arasındaki kapitülasyon anlaşmalarının sonucunda elde edilen kazanımlardı. Bu çifte vatandaşlık sayasinde Yahudiler daha rahat ve huzurlu yaşama olanaklarına kavuşmuşlardı.
İkinci Dünya Savaşının başına kadar Mısırda, refah içinde ve mutlu yaşayan 90.000 kadar Yahudi nüfusu mevcuttu. Fakat bu dönemden itibaren Mısırda yükselmeye başlayan faşist milliyetçilik, pan- Arap, anti- batı ve anti- siyonist hareketlerin ardından bu durum giderek ve çok hızlı biçimde bozulmaya başladı. 1948 yılında kurulan İsrail Devletinin varlığı ve hemen ardından patlayan Arap İsrail savaşı sırasında Mısır idaresi, orada yaşayan Yahudilere olan politikalarını değiştirdiler. Birçoğu hapse atılırken, büyük bir bölümü ülkeden göçe zorlandı. 1955 yılı itibari ile ülkede 30.000 kişi kaldı.
1956 yılında Mısır Devlet Başkanı Abdul- Nasırin başlattığı Sina Kampanyasının ardından, Mısır İsraile yenilince hükümet intikam amacı ile 3000 Yahudiyi esir kamplarına kapattı. Binlerce Yahudiyi ülkeden kovdu ve malvarlıklarına el koydu. Tarihte Mısırdan gerçekleşen ikinci Yahudi göçü (ilki Hz. Musa ile Mısırdan çıkıştı) geriye birkaç kişi kalıncaya değin sürdü. Günümüzde Mısırda birkaç yaşlı Mısırlı Yahudi yaşamlarını sürdüregelmektedir. M.Ö. 6 yüzyılda başlayan Mısır Yahudi Cemaati varlığı ise böylece tarih sayfalarına gömüldü.
Magrip
Magrip kelimesi Arapça Batı anlamına gelip, Kuzey Afrika ilkeleri olan Tunus, Cezayir ve Fası kapsamaktadır. Bu topraklar üzerindeki Yahudi varlığı, özellikle deniz kıyısı boyunca antik dönemlere kadar geriye dayanmaktadır. Batı Akdeniz için savaşan Kartacalılar ve Romalıların en sıcak savaş dönemlerinde o topraklarda Yahudi varlığı mevcuttu. Bölge 7. yüzyılda Araplar tarafından fethedildiği zaman, Hıristiyan halk ayaklanıp veya din değiştirmeye başlarken, Yahudi cemaatleri kendi iç işlerinde bağımsız, ama cemaat olarak otonom bir biçimde İslam idaresi altında varlıklarını sürdürdüler. Bu dönem sırasında Yahudi dini dünyasının merkezi batıda Kairouan şehriydi.
Yahudi Cemaati 12. Ve 13. Yüzyıllarda Muvahhitlerin (Almohadlar) baskıları altında çok acı çektiler.. Onların idaresinden sonra Katolik İspanya idaresi altında iken de bu kez 1391de başlayan katliamların ardından 1492de de ülkeden kovuldular. İspanyadan Magrib ülkelerine göç eden Yahudiler kısa bir süre sonra tüm bölgenin ekonomisine hakim oldular. Entellektüel hayatta da en ön plana çıktılar. Varlıklı ve önemli Yahudi aileleri arasında hala İspanyadaki yaşantı, alışkanlıklar ve hayat tarzına devam edildi.
16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Fas haricinde tüm Magrib topraklarını fethederek imparatorluğuna kattı. Osmanlı sultanı esnek ve huzur verici idaresiyle Tunus Beylerbeyini ve Cezayir Beylerbeyini kendi doğrularını ve adetlerini uygulamak üzere özgür kıldı.
Tunus, Cezayir ve bugünkü Libyanın bir parçası olan Tripolitanya ülkeleri Berberi Kıyıları olarak anılmaya başlandı. Bu ülkeler hayatlarını korsanlık yaparak kazanıyorlardı. Denizaşırı ülkelerin gemilerine saldırıp, kazandıkları ganimetleri, köleleri ve talan ettikleri malları satarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Yahudiler bu dönemde ülkeler arası gemilerle seyahat edip ticaret yaparken, diğer ülkelerdeki din kardeşleriyle ilişkiler kurarken, bunun yanısıra yoldan çıkmaya müsait olan Yahudileri mitzva diyerek yeniden toplumlarına kazandırmaya çalışıyorlardı. 19. yüzyıl boyunca bu durum devam ederken batılı güçler Berberilere egemen olmaya başladılar. Akdenizi onlardan temizleyip, güvenilir sular haline getirdiler. Böylece korsanlık endüstrisi ortadan kaldırılmış oldu.
Magribi ülkelerdeki İslam idareleri zamanla zayıfladı. Osmanlı İmparatorluğu bu toprakları savaşlar sonucu Fransızlara kaptırdı. 1830 yılında Fransa Cezayiri ele geçirerek sömürgesi haline getirdi. Cezayir Yahudileri, Fransa Adalet Bakanı ve Yahudi Cemaati Başkanı Adolphe Cremieuxun 1870de çıkardığı bir yasa ile Fransız vatandaşlığına geçtiler. Tunus 1881 yılında, Fas ise 1912 yılında Fransanın sömürgesi haline geldi. Magrib yahudileri 20. yüzyılın başından itibaren yükselmeye başlayan Arap milliyetçilerinin baskısına uğramaya başladılar. Artık can güvenlikleri kalmamıştı. Onlar Fransız yönetiminin himayesine alındılar ve çocuklara Fransızca eğitim verilmeye başlandı. Böylece Fransız kültürü ve dili Magrip Yahudilerini kuşaklar boyunca etkiledi. 19.yyın son 20 yılında başlayan Arap isyanları ile birlikte Cezayir Yahudilerinin karanlık günleri başlamıştı. 1954te Fransızlara karşı olan Arap isyanında ise Yahudi cemaati iki ateş arasında kaldı. Göçler hızla arttı. Cezayirliler bağımsızlıklarını kazandıklarını zaman General De Gaulle Fransız vatandaşlığı alan bütün Yahudileri Fransaya kabul etti. Fas ve Tunustaki Yahudilerin durumu çok daha az tehlikeliydi. Fakat ülkeden göç etmeleri neredeyse imkansızdı ve yasadışı bir şekilde bu ülkelerden göç edebiliyorlardı. 1948 yılında İsrail Devletinin kurulmasının ardından bu ülkelerde yaşayan Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu İsraile göç ettiler.
Geri kalanlar ise 1960 yılında ülkeyi tamamen terk ettiler, Fransa, İsrail ve diğer ülkelere göç edip yerleştiler.
devam edecek...