Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (International Atomic Energy Agency, IAEA) Başkanı Muhammed Elbaradei ile AB Dış İlişkiler Sorumlusu Javier Solana, 19 Kasımda BM Güvenlik Konseyine İranın nükleer faaliyetleri konusunda rapor verdiler. BMin daimi beş üyesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile beraber Almanya, İrannın nükleer programı konusunda BM ile işbirliğine yanaşmaması durumunda, ülkeye üçüncü kez yaptırımların uygulanmasına yeşil ışık yakacak.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, son üç senedir İrannın BM denetçilerine nükleer tesisleri incelemede zorluk çıkardığını, resmi iddialarla tesislerden elde edilen örneklerin test sonuçları arasında tutarsızlık gözlemlediğini, derlediği raporlarda belirtti. Ancak bu raporların hiçbiri İrannın nükleer silah elde etmeye çalıştığına dair somut bir kanıt içermedi.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecadın, uranyum zenginleştirme çalışmalarının tamamen barışçıl olduğunu, İrannın elektrik üretmek için gerekli teknolojiye ihtiyaç duyduğunu ve böylece petrol ve doğalgaz kaynaklarını ihraç edebileceğini belirtmesine rağmen, ABD ve bazı batılı müttefikleri İrannın, nükleer silah üretme peşinde olduğunu savunuyor.
Ahmedinecadın, 7 Kasımda İrannın doğusunda bulunan Birjandda binlerce İranlıya yönelik yaptığı konuşma şimşekleri yine üzerine çekti. İran Cumhurbaşkanı, tüm dünyanın gözü önünde, Natanz nükleer santralinde uranyumu zenginleştirmek için 3 bin adet santrifüjun tam kapasite çalıştığını açıkladı. Ahmedinecad, İranın nükleer çalışmalarına devam edeceğini bu resmi açıklama ile duyurmuş oldu. İran Cumhurbaşkanı, nisan 2006da yine 3 bin adet santrifüjün varlığından bahsetmiş, ancak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, yeraltında bulunan Natanzda sadece 328 adet makinenin çalıştığını açıklamıştı. ABDli uzmanlar, İranın 3 bin adet santrifüj ile bir - iki sene içinde atom bombası üretebileceği kanısındalar. Zenginleştirilmiş uranyum elektrik santrallerini çalıştırabildiği gibi, rafine edildiğinde savaş başlığı üretmek için gerekli maddeyi de sağlamış oluyor. Ahmedinecad, Natanzdaki uranyum zenginleştirme programına devam edip, tesisteki santrifüjlerin sayısını 54 bine çıkarmak istediğini belirterek, nükleer programının devamı konusunda ABDye taviz vermeyeceğini bir kez daha dile getirdi. Son üç yıldır NPTye (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması) bağlı olan İran, yakıt elde etmek için uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam etmenin hakkı olduğu görüşünde.
İrannın nükleer enerji programının sivil amaçlara yönelik olması konusunda şüphe duyan ABD müttefiki Körfez Arap ülkeleri, batılı yandaşlarına destek çıktı. Suudi Arabistan, Küveyt, Umman, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, İranı da aralarına alacak bir konsorsiyumun Batı ile İran arasındaki tansiyonu düşürebileceği kanısında. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Saud al- Faysal, İsviçre gibi tarafsız bir ülkede kurulacak elektrik santralinin Ortadoğu ülkelerine ihtiyaca göre zenginleştirilmiş uranyum sağlayabileceğini, böylece uranyumun nükleer silah yapımında kullanılmasının önüne geçilebileceğini savundu. İran Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Cevad Vahidi ise, İrannın, ortak projelere olumlu yaklaştığını, ancak olası bir birlikteliğin ülkesindeki nükleer çalışmaları durduramayacağını sözlerine ekledi. Konsorsiyum, kontrollü bir şekilde zenginleştirilmiş uranyumun dağılımını sağlasa da, Tahranın BM kararlarına uymasına yardımcı olmuyor.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecadın, nükleer programı konusunda anlaşmazlığa düştüğü elli üst düzey askeri yetkiliyi tasfiye etmesi ile ılımlı nükleer müzakereci Ali Larijaniyi istifaya zorlaması, Ahmedinecadın BM karşısında yumuşamaya pek niyetli olmadığını gösteriyor. Larijani, Batı ile ilişkilerinde daha diplomatik ve sakin bir yaklaşım sergileyip, nükleer programları konusunda Batıya daha fazla taviz verilmesinden yanaydı. Larijaninin yerine daha genç ve daha radikal Saeed Jalilinin geçmesi kasım sonunda AB Dış İlişkiler Sorumlusu Javier Solona ile yapılacak görüşmeyi büyük ölçüde etkileyecek.
İsrail Başbakan Yardımcısı Şaul Mofaz, 8 Kasım tarihinde IAEA Başkanı Muhammed Elbaradeiin görevinden alınmasını talep etti. Mofaza göre Elbaradei, İranın nükleer hırsına göz yumuyor. Mofaz, Elbaradeii çeşitli ülkelerden elde ettiği istihbarat raporlarına rağmen, İranın nükleer programını kanıtlayan delillere sahip olmadığını söylemesi sebebiyle eleştiriyor. İsrailli bazı kaynaklar, IAEA başkanının Irakta olanlardan etkilendiğini, II. Körfez Savaşı öncesinde Bağdatın elinde kitle imha silahlarının olmadığını söylemesine rağmen, askeri harekata engel olamadığını, bu sebeble de İrana yönelik bir müdahaleye karşı çıktığını savunuyor. Aynı kaynaklar, Elbaradeiin İran konusunda IAEAya duyulan güveni sarstığı kanısında.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Tahran ile görüşmelerin ne geçmişte, ne de gelecekte İranın nükleer çalışmalarını durduramayacağı kanısında. Ahmedinecadın uranyumu zenginleştirmeye yarayan 3 bin adet santrifüjün tam kapasite çalıştığını söylemesinin ardından, tüm dünya dikkatini İsraile çevirdi. ABD, İsrailin İranın nükleer tesislerine olası bir askeri harekat düzenlemesinden korktuğunu açıkladı. Bu konudaki endişelerin artmasına sebep, İsrailin 1981 yılında Iraktaki nükleer reaktörü ve 6 Eylül 2007de Suriyenin kuzeyinde inşaat aşamasındaki şüpheli bir nükleer santrali bombalaması gösteriliyor. İranı bölgede nükleer tehdit olarak gören Barak, İsrailin her türlü olasılığı değerlendirdiğini belirtti. İsrailin haritadan silinmesini öngören Ahmedinecad, İsrailin güvenliğini tehdit eden açıklamalar yapmaktan kaçınmıyor. ABD Başkanı George W Bushun da İranın nükleer silahları ile İsraile saldırmasının III. Dünya Savaşını başlatacağını söylemesi, bölgedeki tansiyonu bir kez daha arttırdı. İsrailli bazı yetkililer ise, Ahmedinecadın 3 bin adet santrifüjün varlığı konusunda yalan söylediğini, İranın nükleer bombaya sahip olduğu izlenimi vererek, geri dönüşün olmayacağı mesajını vermeye çalıştığını belirtiyor. Tahranın, uluslararası arenayı daha ağır yaptırımlardan caydırmaya çalıştığı söyleniyor.
ABD Senatosu eylül sonunda yeni bir önerge onaylayarak, İran Devrim Muhafızlarını terör organizasyonu olarak kabul ettiklerini açıkladı. Devrim Muhafızları, 125 bin kişilik iyi donanımlı ordusuyla İran rejiminin bel kemiğini oluşturuyor. Iraktaki pekçok isyancıyı silahlandırıp, eğiten Devrim Muhafızları, İranda inşaattan, bankacılığa, petrol şirketlerinden, sağlık hizmetlerine kadar pek çok alanda faaliyet gösteriyor. Devrim Muhafızları ayrıca ülkenin nükleer ve füze programından da sorumlu. ABD ilk kez bir ülkenin askeri organizasyonunu kara listeye alıyor. Amerikan şirketlerinin veya sıradan bir ABD vatandaşının bile Devrim Muhafızları ve şirketleri ile herhangi bir iş veya ticaret yapması yasaklanıyor. 1974den beri İran ile herhangi bir ticari bağı olmayan ABD için bu önerge sembolik bir karar niteliği taşısa da, ABD uluslararası arenaya bir uyarı mesajı yollamış oluyor.
ABD baskısı altında, AB şirketleri de İrana yönelik yaptırımlara hız verdi. Ekim ayından beri Avrupadaki en az kırk banka İran ile bağlantısını kesti. ABD ile tam bir işbirliği sergileyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, Fransa ile İran arasındaki 6 milyar Amerikan Doları civarındaki ticareti 4 milyar Amerikan Dolarına düşürdü. Fransız petrol şirketi Total, İtalyan şirketi Eni ve İngiliz British Royal Dutch Shell şirketi, İrandaki yeni petrol ve gaz teşebbüsleri ile ilgili görüşmeleri durdurma kararı aldı.
Dünya Bankası da İranda belli projeler için kullanılması öngörülen 5.4 milyon Amerikan Doları değerindeki yardım paketini, ABD baskısı ile askıya aldı. ABD hükümeti ayrıca İranın en büyük üç devlet bankasına yaptırım uygulama kararı aldı. Melli ve Mellat bankalarının nükleer programı desteklediği, Saderat Bankasının ise teröristleri finanse ettiği biliniyor. Yaptırımlar, ABD vatandaşı veya şirketlerinin bu hedeflerle herhangi bir işlem yapmasını yasaklıyor.
BM Güvenlik Konseyinin iki daimi üyesi Rusya ve Çin, İran konusunda ABD ile kendi çıkarları arasında sıkışıp kaldı. BM yaptırımlarını veto etme yetkisini elinde bulunduran bu iki ülkenin İran ile güçlü ticari bağları var. Çin ülkesindeki petrolün %12sini İrandan temin ediyor. Rusyanın da Bushehrde nükleer elektrik üretimi için bir nükleer reaktör inşa ettiği ve İrana silah sattığı biliniyor. Her iki ülke de İranın nükleer silah üretmesine karşı olduğunu belirtmesine rağmen, ekonomik yaptırımlara sıcak bakmıyor.
İran en son 13 Kasımda, olası BM yaptırımlarını yavaşlatmak için, IAEAya ayrıntılı bir tasarı dosyası verdi. Yetkililere göre dosya, santrifujların uranyum metalini nasıl biçimlendirdiğini gösteriyor. İrandan gelen bu iyi niyet mesajının, ülkenin Dini Lideri Ayotollah Ali Hameni tarafından gönderildiği, nükleer program dahil olmak üzere her konuda karar verme yetkisine sahip liderin İran eski Cumhurbaşkanı Haşemi Rafsancaninin etkisinde kalarak böyle bir karar verdiği tahmin ediliyor.
İranın pek çok sayfa içinden tek bir soruyu yanıtlaması iyi niyet gösterisi mi yoksa 19 Kasım raporlarını etkilemek ve üçüncü olası yaptırımları yavaşlatmak için uluslararası arenaya atılmış bir yem mi? Bu sorunun cevabı yine soru anahtarında saklı. IAEA raporu, İranın işbirliği gösterdiğini açıklarsa, Rusya ve Çin olası yaptırımları yavaşlatmak ve İrana diplomasi yolunda zaman kazandırmak için veto hakkını kullanmaktan çekinmeyecek. Her iki raporun, farklı detaylar sunması ise, Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ile Almanyanın tek bir vücut olarak hareket etmesini zorlaştıracak.
Kaynaklar:
Jerusalem post, Haaretz, Washington Post, Time, Newsweek, AP, The New York Times, Guardian