İsrail ve Filistin uzun bir aradan sonra ABD’nin ev sahipliğinde Annapolis, Maryland’de biraraya gelerek barış sürecine ivme kazandıracak çıkışı bulmaya çalıştı. ABD Yönetimi’nin girişimleriyle Türkiye dahil çok sayıda ülkenin gözlemci olarak katıldığı zirvede aralarında Suudi Arabistan ve Suriye’nin de katıldığ&
Barış süreci ‘resmen’ başlıyor
İsrail ve Filistin uzun bir aradan sonra ABD’nin ev sahipliğinde Annapolis, Maryland’de biraraya gelerek barış sürecine ivme kazandıracak çıkışı bulmaya çalıştı. ABD Yönetimi’nin girişimleriyle Türkiye dahil çok sayıda ülkenin gözlemci olarak katıldığı zirvede aralarında Suudi Arabistan ve Suriye’nin de katıldığı 16 Arap ülkesi de hazır bulundu겨
ABD, Başkan Gerorge Bush’un görev süreci boyunca gerçekleştirdiği en büyük Ortadoğu barış girişimine ev sahipliği yaptı. Salı günü başlayan Annapolis barış zirvesi İsrail- Filistin barış görüşmeleri adına tıkanıklığı açmanın ötesinde Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan gibi ülkelerin katılımı nedeniyle şimdiden tarihteki yerini aldı.
Zirvenin başlamasından bir süre önce tarafların Annapolis’e ulaşmasıyla dünyanın gözü Washington’un 50 km doğusundaki 30 bin nüfuslu bu küçük şehre çevrildi. Zirve saatine kadar İsrail ve Filistin delegasyonları arasında yaşanan yoğun diploması trafiği, hedeflenen uzlaşma metnini ortaya çıkardı. Daha önce İsrail ile aynı masaya oturmayı kabul etmeyen Suudi Arabistan ve Suriye gibi ülkelerin temsilcilerinin de zirvede bulunacak olması buluşmanın önemini korumasını sağlıyor.
ABD Yönetimi’nin de hayalperestlikten uzak gerçekçi tavrı, görüşmelerin tahmin edilenden daha başarılı geçebilmesi için gerekli olan zemini hazırladı. Taraflarla zirveden bir gün önce ayrı ayrı görüşen, akşamına da geniş katılımlı bir akşam yemeğinde tüm delegasyonlara seslenen ABD Başkanı Bush, büyük fedakarlıkların yapılması gerektiğini ancak İsrail ve Filistin liderlerinin kararlılıklarının bu engelleri aşabilecek boyutta olduğunu söyleyerek, bir anlamda zirveye saatler kala işlerinin hiç de kolay olmadığının mesajını verdi.
Annapolis Zirvesi Bush Yönetimi’nin yedi yıllık geçmişi içinde gerçekleştirilen, Ortadoğu barışı konusundaki en önemli girişim. Taraflar Annapolis Zirvesi’nden, Bush’un görevde kalacağı 14 aylık süre içinde somut adımların atılmasına olanak sağlayacak bir ortamın yaratılmasını bekliyor.
Bush pazartesi gün içinde önce İsrail Başbakanı Ehud Olmert’le, ardından Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas ile ayrı ayrı görüştü. İki taraf da yaklaşan zirveden çıkacak sonuç konusunda umutlu olduklarını belirtirken, aşılması gereken öncelikli sorunlar konusunda da görüşlerini paylaştı. Bu zirvenin en büyük farkının katılımcı sayısının fazlalığı olduğuna değinen Olmert, bu farkın Filistin ile aralarındaki görüşmelere ivme kazandırabileceğini söyledi.
Zirveye saatler kala İsrail ve Filistin delegasyonları ortak bir metin üzerinde uzlaşmayı başardı. Filistinlilerin, 1967 yılında gerçekleştirilen Batı Şeria işgalinin sona ermesine ilişkin maddenin metne yerleştirilme talebini de İsrail tarafı kabul etmiyor. Son olarak Filistin tarafı bir yıllık Yol Haritası’nın metin içinde şekillendirilmesini isterken İsrail buna karşı çıkıyor, ABD Yönetimi ise bu fikre sıcak bakıyor.
Bush, taraflar arasında uzlaşmayı sağlayarak yaptığı konuşmada; “Terörün, bir Filistin Devleti kurulmasına engel oluşturduğunu, uluslararası camianın bu görüşmelerin önemini kavradığını, kurulacak Filistin Devleti’nin Filistinliler için, İsrail’in de Yahudiler için bir devlet olacağını söyledi.
Salı günü gerçekleşen zirveye gözlemci olarak katılan ülkeler içinde şu ana kadar Suudi Arabistan ve Suriye öne çıksa da, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok geniş bir katılım sözkonusu. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra Rusya, Ürdün, Lübnan, Çin, Fransa, Kanada, Almanya, İtalya, Yunanistan, İngiltere, İspanya, ve daha birçok ülke zirvede dışişleri bakanlığı seviyesinde temsil ediliyor. Ayrıca Vatikan, IMF ve Dünya Bankası temsilcileri de zirvede hazır bulundu.
Tüm dünyanın, başta da Arap dünyasının organizasyona katılım göstermiş olması başta Hamas olmak üzere, bu zirveye katılmayı Siyonizme destek olarak niteleyen İran’ı yanlız bıraktı. İran Lideri Ayetullah Ali Hamaney geçtiğimiz pazartesi yaptığı açıklamada ABD’nin ev sahipliği yaptığı Annapolis Zirvesi’nin Filistinlilere değil, İsrail’e yardım etmek amacıyla düzenlendiğini ve ‘başarısızlıkla’ sonuçlanacağını belirtti. Hamaney yerel bir televizyona verdiği demeçte “Tüm politikacılar bu zirvenin başarısız olacağını biliyor. Bu zirve sayesinde Siyonistlere yol açacaklarını umuyorlar” dedi.
Annapolis Zirvesi’ne karşı çıkanlar tarafından Gazze’de düzenlenen protesto gösterisinde başta Hamas Lideri İsmail Haniye ve Hamaslı yetkililer bir araya geldi. Hamas zirve öncesi Abbas yönetimine karşı tavrını sertleştirirken, Abbas’ın Filistinlilerin kaderini belirleme yetkisine sahip olmadığını ve alınacak hiçbir kararın taraflarından kabul görmeyeceğini belirtti.
Hamas’ın zirve ile ilgili hassasiyeti arttıran ise Abbas’ın zirveye katılımından öte ABD’nin davet ettiği 16 Arap ülkesinin de konferansta bulunmayı kabul etmesi oldu. Suudi Arabistan tarafı bu katılımın İsrail’i tanıdıkları anlamına gelmediğini belirterek, İsrail tarafı ile el sıkışmayacaklarının altını çizmekle birlikte ABD’nin İsrail- Filistin barışını sağlama konusunda sergilediği kararlılığın kendilerini Annapolis’e getirdiğini söyledi. Suriye ise Golan Tepesi konusunun öncelikli gündem olmamasına rağmen zirvede hazır bulunuyor. İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni de öncelikli gündem maddelerinin Filistin barışı olduğunu belirtse de, fırsat olursa Golan Tepesi konusunda Suriye ile görüşebileceklerinin altını çizdi.
Annapolis Zirvesi, somut bir sonuca ulaşılacak bir buluşmadan çok, gelecek konusunda tarafları bir araya getirecek bir başlangıç noktası olarak görülüyor.
İsrail ve Filistin Özerk Yönetimi, Annapolis Zirvesi öncesinde bir Filistin Devleti’nin kurulmasını amaçayan barış görüşmelerine 12 Aralık’ta başlayıp 2008 sonuna dek sürdürme kararı aldı. Metne göre taraflar, ABD tarafından desteklenen Yol Haritası Planı’nı yeniden hayata geçirip uygulamaya başlayacaklar.
İlk etapta tarafların Paris’te biraraya gelmesi beklenirken, Rusya sürpriz sayılabilecek bir çıkışla, Annapolis’in hemen ardından devam görüşmelerin Moskova’da gerçekleştirilmesi için girişimlere başlayacağının duyurusunu yaptı.
Olmert - Bush görüşmesi
İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve ABD Başkanı George W. Bush çarşamba günü bir araya gelerek, Bush’un önümüzdeki yıl görevini tamamlamadan önce İran’ın nükleer programına yönelik çözüm önerileri üretecek. İki liderin görüşmesi Annapolis barış konferansından bir gün sonra gerçekleşecek. İran’ın nükleer çalışmalarına ek olarak, Olmert ile Bush arasında Kudüs ile Şam ilişkileri ile İsrail ve ABD arasındaki meselelerin de bulunduğu bölgesel sorunlar üzerinde duracak.
Birkaç ay önce Olmert, Bush’un geçtiğimiz senelerde İran’ın nükleer programını durdurmak için askeri yönden büyük çaba sarf ettiğini fakat son zamanlarda Amerikan üst düzey yetkililerin, İran’la olan sorunları diplomasi ile çözme yanlısı olduğunu vurguladı. Bunun yanı sıra İsrail’de yayınlanan Yedioth Aharonot’un köşe yazarlarından Nahum Barnea’nın sorularını yanıtlayan Olmert, “İran’ın askeri hedefleriyle anlaşma yapmamız mümkün” açıklamasını yaptı. Olmert’in ofisi ise röportajla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.
İsrail Stratejik İlişkiler Bakanı Avigdor Lieberman geçtiğimiz hafta sonu Ma’ariv ile yaptığı röportajda İsrail’in önümüzdeki sene İran’a yönelik büyük atılımlarda bulunacağını söyledi. İsrailli yetkililer ise İran’a karşı yapılacak bu müdahaleye ABD’nin de destek vermesi gerektiğini belirtti. Olmert ve diğer İsrailli politikacılara göre İran, yalnızca İsrail’in değil, tüm uluslararası camianın sorunu. Yetkililere göre, Olmert’in her oturumda yinelediği gibi İran halkının yönetimin baskısına karşı gelebilmesi için henüz vakit var. Yetkililer ayrıca İran’a yapılan sermaye akışını durdurmayı düşünürken, ABD İran’a finansal kısıtlamalarda bulunabileceğini belirtti.
ABD Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Tahran Yönetimi’ne karşı aldığı sert tavırdan memnun gözüküyor. Olmert’in yardımcılarına göre bu yaptırımların İran’ın nükleer programı üzerinde bir işe yaramadığını görmeden ABD’nin, İran’a yapması muhtemel askeri bir müdahale için uluslararası destek toplaması zor görünüyor.
Uluslararası camia önümüzdeki ay gerçekleşecek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısını bekliyor. Güvenlik Konseyi İran ile ilgili iki raporu değerlendirecek. Bunlardan biri Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun (International Atomic Energy Agency, IAEA) önerileri olarak biliniyor. İsrail ise IAEA’nın yaptırımlarını ‘yumuşak’ bulduğunu ifade etti. İkincisi ise Güvenlik Konseyi’nin oluşturduğu bir ekibin hazırladığı geniş çaplı bir raporu kapsıyor. İki rapordan yalnızca bir tanesi negatif olarak değerlendirildiği takdirde, Güvenlik Konseyi’nin daimi beş üyesinden Rusya ve Çin, ABD’nin Tahran’a karşı yaptırımlarını destekleyeceklerine söz verdi.
Levy: Türkiye'nin çabalarından memnunuz
Toplantıda Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Ali Babacan temsil ediyor. 27 Kasım'daki zirve öncesinde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ile FÖY Lideri Mahmud Abbas'ı TBMM'de buluşturarak tüm dünyanın dikkatini çeken Türkiye, 'barışa katkı sağlayan ülke' olarak görülüyor.
Zaman Gazetesi’ne konuşan İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy, Ankara'nın bölge barışına katkısını övdü. Filistinlilerin ekonomik gelişmesi için Batı Şeria'da kurulacak endüstri bölgesinin önemine dikkat çeken Bergama doğumlu Büyükelçi Levy, "Başka ülkeler para verirken, Türkiye kalıcı çözümler için proje üretiyor" dedi.
Filistinli mülteci - Yahudi mülteci
Dünya Arap Kökenli Yahudiler Organizasyonu Başkanı Heskel M. Haddad geçen perşembe verdiği bir röportajda, Filistinliler ile yapılan barış görüşmeleri kapsamında Arap ülkelerinden kaçmak zorunda kalan yüz binlerce Yahudi’nin haklarının da savunulmasını istedi.
Haddad, 1948’te İsrail kurulduğunda Arap ülkelerinden göç eden 850 bin Yahudinin geride 300 milyar Dolarlık varlık bıraktığını söyledi. Haddad, Arap ülkelerinden kaçan Yahudilerin bu ülkelerde 100 bin km2’lik toprağın tapusunun sahibi olduğunu, bu tapuların organizasyonun arşivinde bulunduğunu sözlerine ekledi. Bu toprakların çoğunun Irak, Mısır ve Fas’ta olduğu belirtildi.
Haddad röportajda hiçbir Filistinli liderin Filistinli mülteci sorununu çözmeyen bir barış anlaşmasına imza atmayacağını belirtirken, İsrail’in de aynı şekilde Yahudi göçmenlerin haklarını savunmasının elzem olduğunu söyledi. Haddad iki sorununun çözümünün anahtarının Arap Birliği olduğuna işaret etti. 1950’de Arap ülkelerinin Filistinli mültecilere vatandaşlık vermemesini kabul eden Arap Birliği bu şekilde ikinci nesil ile milyonu geçen sayıda Filistinlileri 50 seneden uzun süre askıda bıraktı. Bunun yanı sıra Arap Birliği Arap hükümetlerine ülkelerinde yaşayan Yahudileri göçe zorlayacak kanunları çıkarmaları ve uygulamaları için baskı yaptı. Haddad bu ülkelerdeki Yahudilerin Siyonizm nedeni ile değil, göç etmeye zorlandıkları için İsrail’e gittiklerini belirtti. Haddad İsrail hükümetlerinin bu durumu göz ardı etmesinin dar görüşlülük olduğunu, bu konuyu takip etmenin Filistinli mültecilerle ilgili mali sorunların çözümünde de faydası olacağını söyledi.