İki devletli çözüm şekli İsrailliler ile Filistinliler için barışın tesisi ve hem kendilerinin hem de karşı tarafın güvenliğinin sağlanması açısından en iyi yoldur. Annapolis Konferansı, barışı gerçekleştirmeye yönelik bu çabayı yeniden canlandırmayı amaçlıyor. Bu, hayli gecikmiş olan yeni bir başlangıçtır.
Annapolis'te müzakere masasında görüşülecek bir takvim veya temel bir gündem konusu olmamakla birlikte barışçı bir çözüm konusundaki kesin kararlılık yeniden tesis edilecek. Bunun ardından, belli başlı bütün meseleler hakkında karşılıklı sıkıntılara bir son verme ve karşılıklı yapıcı bir döneme girilmesini amaç edinen yoğun müzakerelerin gelmesi gerekir. Bu açıdan iki ulus devletin yan yana barış ve güvenlik içinde yaşayacağı yeni bir İsrail- Filistin gerçeği olarak "iki ayrı halktan oluşan iki ayrı devlet" vizyonunun rehberliğini hatırlamakta fayda vardır. İsrail, Yahudi halkının anavatanı ve ulusal amaçlarının ifadesi olduğu gibi Filistin de Filistin halkının anavatanı ve ulusal amaçlarının ifadesi olarak kurulacaktır.
İsrail- Filistin meselesinin çözümünde asıl yük taraflara düşmektedir ve ileride yapılacak olan müzakerelerde verilmesi gereken tavizler zor ve sıkıntılı olacaktır. Pek çok karmaşık temel meselenin ele alınması gerekmektedir, bunu yaparken de realiteler göz ardı edilemeyecektir. Bu nedenle, iki devletli çözüme doğru müzakereler şekillenirken, bu vizyonun fiilen hayata geçirilmesi iki tarafın da kabul ettiği Quartet'in performans temelli yol haritasının icrasına bağımlı olarak kalacaktır. Bu belgenin ilk aşamasında, Filistin yönetimi her yerde İsrail'e yönelik bütün terörist faaliyetleri durdurmaya mecburdur. Dünyanın bir terörist devlete daha ihtiyacı yoktur. Bu nedenle Filistin devletinin kuruluşundan önce Filistin yönetiminin yol haritasındaki vaatlerinin - özellikle de güvenlikle ilgili olanların- yerine getirilmesi gerekir.
İsrail tarafından bakıldığında, o da aynı şekilde yol haritasına bağlı olarak kendi yükümlülüklerini karşılamayı taahhüt etmiş ve şimdiden süreci desteklemek için bir dizi kıstası uygulamaya başlamıştır. Bütün yerleşim faaliyetlerinin dondurulmasının ötesinde, İsrail daha önce terörizme bulaşmış olan 800 Filistinli mahkumu salıvermiş, Fetih üyesi 170 kişiyi şiddetten vazgeçmelerinden sonra affetmiş, Batı Şeria'daki 25 barikat ile kontrol noktasını kaldırmış, Filistin yönetimine vergilerden ve gümrük gelirlerinden 250 milyon dolar aktarmış, Filistin'in altyapısının geliştirilmesi için kurulan uluslararası teşebbüslere katılmış ve Oslo mutabakatı ile kurulmuş olan muhtelif iki taraflı komisyona yeniden işlerlik kazandırmıştır. Çatışmanın sona erdirilmesi konusundaki sorumluluk iki tarafa ait olmakla birlikte, Annapolis toplantısını, uzlaşmaya ulaşma çabalarında tarafları destekleyici bir ortam sağlamak için uluslararası bir çabanın takip etmesi gerekir. Örneğin, aralık ayında yapılacak olan Paris Donörler Toplantısı uluslararası yardım yapan devletler açısından Filistin yönetiminin süreci ilerletmesine yardımcı olmak için bir fırsat oluşturacaktır. Uluslararası camianın Filistin yönetiminin fonksiyonlarını artırması ve Filistinlilerin ekonomik şartlarının genel olarak iyileştirilmesi konularında oynayacağı önemli bir rol vardır. Bu, müzakereler devam ederken bile barışın sağlanmasının bazı meyvelerini görmeye ihtiyacı olan halkın desteğini kazanmak açısından hayatidir.
Bu bağlamda Türkiye - Batı Şeria'da ihracat ağırlıklı yatırımların yer alacağı ve binlerce Filistinlinin istihdam edileceği düşüncesiyle bir sanayi bölgesi geliştirilmesine yönelik bir Türk- İsrail- Filistin inisiyatifi olarak- "Ankara Forumu" ile öncü bir rol oynadı. Filistin ekonomisindeki olumlu etkisi özellikle - barışın getirebileceği faydaları göstermesi açısından- önemli olacaktır. Çatışmanın barışçı bir çözüme kavuşturulması için çalışmak, dünya çapında tırmanışta olan İslâmcı aşırılıkçılık olmasa bile gerçekten de çok çetin bir mesele olacak. Bu nedenle, Arap ve İslâm dünyasının özellikle ılımlıları desteklemek ve aşırılıkçıları izole etmek konusunda özel bir rol oynaması gerekir. Taraflar arasında küçük meselelerde olsa bile bir uzlaşmaya varıldığında, ılımlı Arap devletlerinin desteği, özellikle herhangi bir başarıyı engellemeye kararlı olan aşırılıkçılar karşısında hayatidir. Benzer şekilde, ilerlemeler kaydedildikçe, Arap dünyası ile İsrail arasında da aynı şekilde bir normalleşme sürecine girilmesi gerekir. Bölgedeki ılımlıların desteği ile İsrail- Filistin diyaloğu Ortadoğu'nun genelinde bağların ve işbirliğinin geliştirilmesine sevk etmelidir.
Yahudiler ve Araplar açısından Annapolis ümidi temsil ederken Gazze de alternatif kâbusu temsil etmektedir. Hamas'ın kontrolündeki Gazze'de, Filistin halkı baskıcı bir dinî baskıya maruz kalmakta, Hıristiyan azınlıklar tartaklanıp öldürülmekte ve aşırılıkçıların kıyafet standardını ihlal eden kadınlar caddelerde taciz edilmektedir. İlaveten, Hamas'ın yönetime geldiği Haziran 2007'den bu yana, Gazze Şeridi'nden İsrailli sivillere yönelik olarak - çok sayıda kayba, geniş bir yıkıma ve sürekli bir terör atmosferine sebep olan- 350'den fazla füze ve 500 civarında havan saldırısı gerçekleştirilmiştir. Barışı gerçekleştirmeyi taahhüt etmekle birlikte, İsrail'in yine de vatandaşlarını terörist saldırılara karşı koruma sorumluluğu vardır. Ne yazık ki, aşırılıkçılar barış sürecini durdurmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Bu nedenle, İsrail'in ılımlı Filistin yönetimi ile yeni bir barış gerçeği oluşturma çabalarının İsrail'in aşırılıkçılara karşı koymaktan vazgeçtiği veya vatandaşlarının hayatlarını feda edeceği anlamına gelmediği hatırda tutulmalıdır. Annapolis buluşması, süreci yeniden başlatma, Ortadoğu'nun çehresini değiştirme potansiyeline sahiptir. İsrail, katılan bütün tarafların bu fırsatı değerlendireceğini ve barışa giden yolun temizlenmesini sağlamak için mümkün olan her şeyi yapacağını ümit etmektedir.