Nükleer Enerji, hakkındaki, tamamen zıt ‘uzman` görüşlerin de birbiri kadar popüler olduğu ender alanlardan biri. Bir bakış açısına göre göre artan enerji talebini karşılamak için göz ardı edilemez bir kaynak diğerlerine göre ise bir ülkenin başını belaya sokmanın en garantili yollarından biriAlev SEREN
Temel motivasyon, avantajlar, dezavantajlar
Nükleer enerji düşüncesinin en önemli besin kaynağı ilerki on yıllara ait küresel enerji tüketim tahminleridir. Buna göre ülkelerin tükettiği enerji inanılmaz bir hızla artmaktadır ve doğal kaynaklar ile artan talebi karşılamak mümkün değildir. Uluslararası Enerji Ajansının (IAE) araştırmasına göre birincil enerji tüketimi 2005ten 2015a % 30 oranında artacaktır. Her ne kadar 25- 30 sene önce yani nükleer enerjinin yine populer olduğu dönemde 2000li yıllar için ortaya atılan korkutucu tüketim tahminleri gerçekleşmemiş de olsa bu biraz da bu meyanda teknolojinin gelişmesiyle daha tasarruflu ve verimli enerji tüketilmesi, yeni rezervler bulunması, rezervlerde başarı oranlarının artması ve sınırlı şekilde piyasada olsalar da rüzgar, güneş gibi alternatif enerjilerin de ortaya çıkması sayesinde olsa. Ancak bu sayılanlar arasından alternatif enerjiler haricindeki tüm unsurlarda yapılabilecek iyileşmenin oldukça sonuna gelinmiş olabilir. Üstelik küreselleşmenin artması ile ulaşım ve iletişim ihtiyaçları katlanarak büyüyor ve en önemlisi Çin ve Hindistan gibi çok hızlı büyüyen ülkelerde inanılmaz bir enerji iştahı bulunuyor. Çin ve Hindistandaki durum adeta bir bölümünde elektrik yanmayan bir coğrafyanın üzerine artık dev ampüller yerleştirme gereksinimine benziyor.
Öte yandan petrol fiyatlarındaki dalgalanma ve tırmanma, elektrik üretiminde son yıllarda payını iyiyce arttırmış olan doğal gaz fiyatlarını da yukarı çekecektir. Bu birincil enerji türlerine ait üretim miktarlarında tükenen rezervlere bağlı düşüş beklentisi olduğu ve kömürün de en yüksek karbon emisyonuna yol açan yakıt olduğu düşünülürse 2030a kadar %45 artması beklenen elektrik ihtiyacı için nükleer enerji düşünlmesi gereken bir opsiyondur.
Nükleer enerji ile ilgili temel avantajlar şunlardır:
Temel yakıt olarak kullanılan uranyum dünya görece bol ve daha yaygındır
Nükleer enerji neredeyse hiç karbon salınımına yol açmamaktadır.
Maliyet yapısı rekabetçidir ve makroekonomik dalgalanmalara karşı göreceli olarak daha stabildir. Amerikada nükler santallerde elektrik üretmenin maliyeti 2000de 2,03 cent / kWh iken 2005te 1,72 cent / kWhedüşmüştür.
Ortalama kapasite kullanım faktörü %90lar seviyesindedir, bu açıdan en yakın takipçi kömür santrallerinde ise bu seviye % 70lerdedir.
Buna karşılık en büyük dezavantajlar şunlardır:
İlk yatırım maliyetleri çok yüksektir.
Proje süreleri uzundur dolayısıyla 5- 6 yıl sonrası için öngörülen bir elektrik üretimi darboğazı sadece temeli atılacak bir nükleer santral ile zamanın çözülemez.
Lisanslama ve bürokratik işlemler de uzundur
Tesislerin yönetilmesi yüksek know- how sahibi teknik kadrolar gerekmektedir
Kamuoyunda nükleer enerjinin risklerinden doğan kuvvetli bir muhalefet bulunmaktadır (ABDdeki Three Mile Island reaktöründe 1979 yılındaki kazada kimse ölmemesine rağmen 1980- 84 arasında 51 reaktör siparişi iptal edilmişti.)
Atık yönetimi ve atıkların depolanması da karmaşık ve risk taşıyan süreçlerdir.
Yaşam süresi sonunda tesisin sökülmesi ve ortadan kaldırılması da maliyetli bir süreçtir
Dünyada Durum
30u aşkın ülkede toplam 450 civarında nükleer enerji tesisi bulunmaktadır. Nükleer enerji dünyanın elektrik ihtiyacının yaklaşık % 20sinin ve toplam enerji ihtiyacının ise % 7sinin karşılamaktadır.
ABD 100ü aşkın santral ile en çok kurulu tesise sahip ülkedir ve nükleerin kurulu güce oranı % 20dir. En yüksek oran %78 ile Fransadadır. 1980lerin başında sistematik olaran nükleer santral kurulumlarına başlayan Fransada enerjide dışa bağlı olmama durumu % 49,8e ulaşmıştır, enerji harcamalarının GSMHya oranı ise 1981deki %5ten 2005te %2,26ya gerilemiştir.
Nükleer kullanımı yaygın diğer ülkeler 53 tesis ile Japonya, 35 tesis ile İngiltere, 29 tesis ile Rusya ve 19 tesis ile Almanya sayılabilir. Güney Korede 16 reaktör bulunmasına rağmen toplam kurulu güce oranı %41dir.
Proje aşamasındaki tesislere bakıldığında Mayıs- 2007 itibariyle tüm dünyada inşaa halinde olan 31 nükleer santral bulunmaktadır ve ilk 3 sırada 7 proje yürüten Rusya, 6 proje ile Hindistan ve 4 proje ile Çin bulunmaktadır.
Türkiyede Durum
Türkiyenin herhangi bir santrali bulunmasa da nükleer enerji kavramı ile tanışması 1955te ABD ile Sulh İçin Atom anlaşmasını imzalamasına kadar gerilere gider.
Nükleer santral kurma çabaları kapsamında 1965ten itibaren 4 kez yurtdışından danışmanlık alınması ve ihale yapılması sürecinde girilmesine rağmen bu projeler sonuçlanmamıştır. Bu kapsamda Silifke yakınlarındaki Akkuyu bölgesi nükleer sit alanı yapılmış ve 1976da lisanslanmıştır. İlerleyen yıllarda da Sinop da tesis kurulumu için düşünülen yerlerden biri olmuştur.
Geçtiğimiz Nükleer Güç Santrallerinin Kurulmasına dair kanun yürürlüğe girdi, hatırlanacağı üzere kanun tasarısı önceli cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir.
Resmileşen kanuna göre Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, kurulabilecek santrallere ait teknik gereklilikleri belirleyecek ve 1 ay içinde duyuracak. Enerji Bakanlığı ise tahsis edilecek yer, birim fiyatlama, lisanslama ücretleri, altyapı için verilecek teşvikler gibi detayları bir yönetmelik ile yayınlayacak. Ardından TETAŞ tarafınan ihale süreci başlayacak ve teknik yeterliliğe sahip şirketlere EPDK lisans verecek. Santral kuracak şirket ve TETAŞ arasında 15 yılı geçmeyecek satış anlaşması imzalanacak ve üretilen elektrik için alım garantisi verilecek.
Türkiyenin fay hatları üzerinde bulunması sebebiyle de yer tahsisi önem kazanıyor. Ayrıca nükleer tesis kurulan bölgenin turizm gelirlerinde de bir düşüş beklenmesi doğal. Dolayısıyla nükleer güç santrali kurulumu doğru ve yeni teknolojileri stratejik bir biçimde değerlendirmekle birlikte ulusal bir fayda- maliyet analizi de yapmayı zorunlu kılıyor.