Avrupa ‘nefret suçlari` ile mücadelede sinifta kaldi

AGIT yaptığı bir araştırmada, kendisine üye 56 ülkenin büyük bir çoğunluğunda, nefret suçları ile etkin bir mücadelenin yapılmadığını ortaya koydu. Yayımlanan raporda, özellikle Avrupa ülkelerinde nefret söylemine bağlı suçlarda büyük bir artış yaşandığı belirtildi

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından hazırlanan son rapor, kuruluşa üye ülke hükümetlerinin ırkçılık ve şiddet içeren nefret suçları ile mücadelede yetersiz kaldığını ortaya koydu.
AGİT ile çalışma yürüten Human Rights First adlı sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlanan, aralarında Rusya Federasyonu, AB ülkeleri, Türkiye, ABD ve Kanada’nın da bulunduğu AGİT üyesi 56 ülkeyi kapsayan  araştırma bu ülkelerde nefret suçları ile yeterli mücadele edilmediğini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
Rapora göre AGİT üyesi 56 ülkeden yalnızca 15’i şiddet içeren ve şiddeti teşvik eden nefret suçları ile mücadeleyi etkin bir şekilde yürütüyor. 30’dan fazla üye ülkede nefret suçları ceza kapsamına girse de bu konularda yeterince dava açılmadığı, savcılıkların takipte zayıf kaldığı bunun sonucu olarak toplumda infiale sebep olabilecek ırkçı söylemlerin cezasız kaldığı ortaya konuluyor.
Human Rights First’ün İcra Direktörü Maureen Byrnes, Avrupa ülkelerinde nefret söylemine bağlı suçlarda büyük bir artış yaşandığını söyledi. “En sıkıntı yaratan konu AGİT üyesi birçok ülkenin taahhütte bulunmuş olmalarına rağmen nefer ve ırkçılığa bağlı suçları işleyenlerin yargı karşısına çıkarılamaması, nefret söyleminde bulunan basın, yayın kuruluşlarının cezasız kalması”.   Byrnes, Avrupa ülkelerinin hukuk mekanizmalarının nefret suçlarına ilgisiz kalmasının en endişe verici konu olduğunun altını çizdi.
Geçtiğimiz Ekim ayında Kiev’de bir Yahudi okulu yakıldı. Birkaç hafta sonra yine aynı şehirde yaşayan bir Nijeryalı ırkçı bir saldırıda öldürüldü. Buna rağmen Ukrayna Hükümeti nefret, ayrımcılık ve ırkçılığa bağlı suçların şeffaf bir şekilde takibini gerçekleştirmiyor.
Ukrayna nefret suçlarının düzenli olarak kayıt altında tutulmasını ve yayınlanmasını taahhüt etmiş ancak bu tür mekanizmaları yalnızca kısmi olarak kurmuş kırk kadar AGİT üyesi ülke arasında yer alıyor. 
İtalya ve Norveç gibi ülkelerde Arnavut, Romen ve Afrika kökenli göçmenler sürekli olarak sözlü hakaret ve fiziksel saldırılara maruz kalmasına rağmen bu ülkelerde nefret suçları ile mücadele mekanizmaları yeterince işlemiyor. Bu ülkeler yıllık olarak nefret suçlarındaki trendleri yayınlamamakta ısrar ediyorlar.
Avrupa ülkelerinde Londra ve Madrid bombalı saldırılarından sonra Müslümanlara karşı şiddetin arttığı gözlemleniyor. Çoğunluğu maskeli gençlerden oluşan çeteler birçok Avrupa kentinde Müslüman göçmenlerin yaşadığı mahallelerde tesadüfi fiziksel şiddet uyguluyor. Sokaktan geçen İslami giyimli kişilerin bu saldırıların hedefi olduğu kaydediliyor. Benzer şekilde Avrupa başkentlerinde Yahudi düşmanlığı ve ırkçı saldırılarda gözle görülür bir artış yaşanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş rakamlara ulaşılan bu saldırılarda onlarca sivilin yaralandığı ve öldürüldüğü, binaların ateşe verildiği ve mezarlıkların tahrip edildiği kayıtlara geçiyor. Ilam Halimi isimli bir gencin sırf Yahudi olduğu için Arap kökenli bir göçmen tarafından Paris’te öldürülmesi,  Moskova’da bir sinagogda dua sırasında yapılan bıçaklı saldırıda onlarca masum sivilin yaralanması en çarpıcı nefret suçlarına örnek gösteriliyor.
Özellikle Doğu Avrupa, Türkiye ve Rusya’da 19. yüzyılın antisemit söylemini andıran manşetlerin gazetelerin başlıklarına taşınması, aşırı sağcı veya dinci siyasi gurupların söylemlerini sertleştirmeleri halkı tahrik eden antisemit saldırıların işlenmesinde en büyük itici güç olduğu vurgulanıyor.
Fransa’da alınan ciddi önlemlerden sonra ırkçı saldırılarda 2006 yılında bir önceki yıla göre %10 düşüş yaşanmasına rağmen antisemit saldırılarda %6.6 artış olduğu gözlemleniyor. İngiltere’de antisemit saldırılarda önceki yıllara oranla %33 oranında bir artış olduğu devlet raporlarına yansıyan rakamlar. Bu saldırıların özellikle İsrail- Hizbullah savaşının yaşandığı döneme denk geldiğine dikkat çekiliyor.  2006 yazında medyanın ana mecralarında dahi savaşa bağlı olarak antisemitizme varan söylemlerin manşetlere taşınmasının ırkçı saldırıların gerçekleşmesinde büyük rol oynadığı vurgulanıyor.  Medya’nın ırkçılığa varan söyleminin önüne geçilmemesi raporda AGİT üyesi ülkelerdeki “kayıtsız kalma politikasına” bağlanıyor.
Rapor, medya yoluyla yapılan sözlü saldırı, hedef gösterme ve suçlayıcı söylemin önlenmesinin nefret suçlarının azalması için kritik bir aşama olduğu vurgulanıyor. Rapor AGİT ülkelerinde nefret suçlarında artışın durdurulması için üç şart ortaya koyuyor:
1. Nefret suçları izlenmeli: Irkçılığa bağlı şiddetin önlenmesi için hükümetlerin düzenli olarak izlenmesi ve kamuoyuna yönelik rapor yayınlanması için gerekli kurumların devlet bünyesinde kurulması ve güçlendirilmesi.
2. Nefret suçlarına ağır cezalar getiren yasalar uygulamaya konmalı: Irkçılığa bağlı şiddet içeren suçların en yüksek cezalar ile yargılanması için gerekli yasal düzenlenmeleri yapılması ve en önemlisi varolan yasaların doğru ve etkin şekilde işletilmesi.
 3. Kanunların uygulamasının güçlendirilmesi: Irkçılığa bağlı şiddetin sorumlularının ağır cezalara çarptırılması, medya yoluyla işlenen suçların, hedef göstermelerin cezasız kalmaması, mahkeme süreçlerini şeffaf yürümesi ve kamuoyuna mal olması.