Barışın reçetesi: sörf tahtaları

Dorian “Doc” Paskowitz hiçbir zaman dünyanın en başarılı sörfçülerinden biri olmadı ama adı sörf dünyasının efsaneleri arasında yer alıyor. Tüm hayatını sörfe adayan 86 yaşındaki bu adam şimdi sörfün dünyaya barış getirmesi için çalışıyor

Viktor KUZU Diğer
16 Ocak 2008 Çarşamba

21 Ağustos 2007 Salı günü, Hamas Gazze Bölgesi’ni kontrol altına aldığından beri kapalı tutulan İsrail- Gazze sınırı bir seferliğine açıldı. Aslında böyle bir yumuşama için hiç de uygun bir gün değildi. Daha o sabah iki tarafta bombalar patlamış, ikisi çocuk beş Filistinli hayatını kaybetmişti. İki tarafta da sinirler gergindi. Erez Geçiş Noktası’nda görevli İsrailli güvenlik görevlilerinin o gün sınır kapısını açmamak için çok güçlü nedenleri vardı. Yine de kapı açıldı ve 86 yaşında bir adam, yanında birkaç arkadaşı ve ellerinde 15 tane sörf tahtası ile Filistin tarafına geçti.

İsrail güvenlik görevlilerini sınır kapısını açmaları konusunda ikna eden ihtiyar Dorian Paskowitz adlı Kaliforniyalı emekli bir doktordu. Yaşamını sürdürdüğü Hawai’de Doc diye tanınan Paskowitz, 70 yıldır sörf yapıyor ve sörf dünyasının yaşayan en büyük efsanelerinden biri olarak biliniyor.

Dorian “Doc” Paskowitz’i Ortadoğu’ya getiren şey, üç hafta önce bir sabah “The Los Angelas Times” Gazetesi’nde Gazze’deki Al Deira Plajı hakkında okuduğu bir haberdi. Haberde imkansızlıklar nedeniyle bir sörf tahtasını paylaşmak zorunda olan iki Filistinli genç sörfçünün hikayesi anlatılıyordu. Haberi okuyan Doc, 48 yaşındaki oğlu David ile birlikte o sahile gidip Filistinli gençlere birkaç sörf tahtası vermenin iyi olacağına karar verdi ve harekete geçti.  İşin gerçeği bu seyahat, Doc’un Ortadoğu’ya sörf tahtası taşıdığı ilk seyahat değildi.

Dorian “Doc” Paskowitz bundan yaklaşık 50 yıl önce, 1950’li yılların ortasında genç bir Kaliforniyalı doktor olarak İsrail’e gelmişti. Hayali dünya sörf şampiyonasında İsrail’i temsil edecek, İsrailli sörfçülerden oluşan bir takım kurmaktı. O güne kadar sörf sporunun bilinmediği İsrail’de sörf tahtası da yoktu. Doc yanında 6 sörf tahtası ile gelmişti. Tahtaların hepsi de İsrail bayrağı şeklinde özel olarak boyanmıştı.

Doc hayaline ulaşmak için kendisine yardım edecek insanları bulma umuduyla Tel- Aviv sahilinde dolaşmaya başladı. Hilton plajına geldiğinde İsrailli cankurtaran Shamai “Topsi” Kanzapolki ile karşılaştı. Aklından geçenleri anlattığında, Topsi de kendisi kadar heyecanlandı. Doc İsrail’in ilk sörfçüsü olacak ismi bulmuştu.

O yıllarda Tel- Aviv sahillerine vuran dalgaların boyu bugüne göre çok daha yüksekti ve bu şartlar altında sörf yapmak oldukça tehlikeli ve cesaret isteyen bir işti. Ama Topsi ve diğer cankurtaran arkadaşları dalga sörfü sporunu öğrenme konusunda hem cesur, hem de hevesliydi. O güne kadar İsrail’de hiç dalga sörfü yapılmamış olsa da bu işi Topsi ve cankurtaran arkadaşlarından daha iyi yapabilecek kimse olamazdı. Çünkü o günlerde İsrailli cankurtaranlar, Araplar tarafından kıyıda balık avlamak için kullanılan Hasake adındaki geniş düz tahtalardan esinlenerek yaptıkları sörfe benzer bir aracı denizde zor durumda kalanları kurtarmak için kullanıyorlardı. Dalga sörfü ile birebir aynı prensiplere sahip olmasa da, benzerlikler vardı.

Dorian’ın verdiği dersler önceleri İsrailli cankurtaranların, zamanla sahilde dersleri izleyen meraklı kalabalığın dalga sörfü ile tanışmasını sağladı.

Birkaç yıl içinde İsrailliler sörf konusunda deneyim kazanmaya başladı. Ama hala ülkeyi uluslararası yarışmalarda temsil edecek bir takım kurulmamıştı. Bir kaç yıl sonra Dorian İsrail’e geri döndü ve yanında hevesli İsraillilerin kullanımı için yeni sörf tahtaları getirdi. Ülkenin yeni yeni kurulmaya başlayan sörf hayatına katılan az sayıdaki İsrailli Dorian’ın dersleri sayesinde Haseke sistemiyle sörf yapmayı bırakıp, evrensel teknikleri öğrendiler. 70’li yılların ortasında Dorian İsrail’i bir diğer büyük yenilikle tanıştırdı. Bu sörf tahtasına benzeyen ancak ebatları oldukça küçük şeyin en büyük farkı üzerinde dört tane küçük tekerlek olmasıydı. Sörften sonra Dorian İsrail’de kaykayın da öncülüğünü yapan isim olmuştu.

Kısaca Dorian “Doc” Paskowitz 50 yıl arayla önce İsrail’e, sonra da Filistin’e sörfü sevdirmek için Ortadoğu’daydı.

Dorian “Doc” Paskowitz, efsanesi şüphesiz artık sadece sörf camiası ile sınırlı değil. Bugün onun ve ailesinin hikayesi çok daha geniş kitlelere ilham veriyor.

1941 yılında Amerika’nın en başarılı tıp okullarından Stanford’dan mezun olduktan sonra genç bir doktor olarak ilk görev yeri Hawaii’ye yerleşti Doc. Kısa zamanda yükseldi ve başhekim oldu. Kariyeri, geliri ve sosyal statüsü yerindeydi ama tüm bunlar hayatının korkunç seyrini değiştiremiyordu. İkinci karısı ile ilişkisi kötü gidiyordu. Artık sörf yapmak istemiyordu ve ciddi uykusuzluk problemleri yaşıyordu. İkinci eşini yatakta arkadaşı ile yakaladığında gerçek anlamda dibe vurdu ve yaptığı her şeye bir süre ara vermeye karar verdi. 1956 yılında İsrail’e geldi. Hayatının ve birçoklarının hayatını değiştiren de bu bir yıllık kaçış oldu. Yanında getirdiği sörf tahtaları İsraillilerin bu sporla tanışmasını sağlarken, Tel- Aviv plajlarında hevesli gençlere verdiği sörf dersleri, o günden sonra bir ömür boyu birlikte olacağı Meksika Yahudisi güzel Juliette ile tanışmasını sağlayacaktı. Doc üçüncü evliliğini Juliette ile yaptı ve Amerika kıtasına geri döndü.

Döndüğünde artık bu hayatta yapacağı işin doktorluk olmadığını biliyordu. Juliette ile kurdukları sörf kampına yerleştiler ve çoğu zaman tek bir karavandan oluşan bu kampta Amerika’nın en sıradışı ailelerinden bir olarak görülen Paskowitz ailesini kurdular. Juliette ve Doc’un sekiz erkek, bir kız, tam dokuz çocuğu oldu. Aralarından dünya şampiyonu sörfçüler ve müzisyenler çıktı. Doc hiçbir çocuğunu okula göndermedi ve hiçbir zaman klasik bir aile hayatları olmadı.

En büyük oğlu David’e göre, babaları Doc hayatının ilk bölümünde o kadar çok acı çekmişti ki, çekirdek aile dışındaki tüm hayatın çok tedbirli olunması gereken, çok tehlikeli bir yer olduğunu düşünmeye başlamıştı. Belki de bu nedenle çocuklarının annesi olacak kadını ararken gözettiği kriter, en azından bir şempazenin çocuklarına gösterdiği kadar sevgiyi kendi çocuklarına gösterecek bir kadın bulmaktı. 10 yıl boyunca ara vermeden çocuklarını emzirdiği düşünüldüğünde, Juliette şüphesiz Doc’un aradığı doğru kadındı.

Hiçbir zaman aldığı kararlarla ailesini toplumsal hayatın dışına ittiği gerçeğini kabul etmedi Doc. O, hayal ettiği hayata ulaşmak için ailesi adına çok ciddi kararlar almıştı ama bu kararların sonucunda dışına itildikleri toplumsal hayat, onun doğruluğunu hiçbir zaman kabul etmediği bir yaşam tarzıydı.

Doc’a göre insan, Stanford gibi dünyanın en iyi üniversitelerinden birine giderek eğitilmiş olmuyordu. Stanford’a giderek sahip olduğun tek şey bilgiydi. Bilgelik ise ancak yaşamın öğrettiği deneyimlerle gelen bir şeydi ve kendi çocuklarında bundan çok vardı. Böyle düşünerek çocuklarını okula göndermemeyi kendince açıklıyordu belki ama her ailede olduğu gibi Paskowitz ailesinde de inişler ve çıkışlar yaşandı. Geriye dönüp bakıldığında Doc’ın tercihlerinin ailesini nasıl bir hayata sürüklediği ve sonuçlarının ne olduğunu ancak aile bireyleri bilebilir. Ama dışarıdan bakıldığında Paskowitz ailesinin Amerika’nın en sıra dışı ailelerinden biri olduğu şüphesiz. 

Dorian “Doc” Paskowitz her zaman için iyi bir Yahudi oldu ama onun tapınağı sinagoglar değil, dalgalardı. Bunun yanında Doc kendini “tanıdığı en aptal Yahudi doktor” olarak tanıtıyor. Hayatı boyunca hep ailesinin yaşamasına yetecek kadar parası oldu Doc’un. Paranın bütün kötülüklerin başı olduğunu düşündü. Sırf ailesinin huzurunu kaçıracağı gerekçesiyle teyzesinden miras kalan 40 bin doları kabul etmedi. Doc’un para konusundaki duruşunu en iyi anlatan ise 1977 Dünya sörf şampiyonu Shaun Tomson. Tomson’a göre çok az insan para yerine dalgaların peşinden gitmeyi tercih eder, Doc da onlardan biri.

Para ile ilgili olarak yeni yeni endişelenmeye başlıyor Doc. Bu dünyadan göçüp gittiğinde kendisinden 10 yaş genç eşini zorluklarla başbaşa bırakmak istemiyor. Geçtiğimiz yıl çekilen, kendisini ve Paskowitz ailesini anlatan “Surfwise” adındaki belgesel, çok daha geniş kitlelerin bu efsanevi ismi tanımasına olanak sağladı. Bu Doc’un sevgili eşine borçsuz bir gelecek bırakmasına imkan verebilir. Para konusunda az da olsa endişeleniyor olsa da, zamanını bu işlerle geçirecek biri değil Doc. Aksine sahip olduğu bilgeliği dünya barışı için kullanacağı bir organizasyon bu günlerde en çok zamanını alan iş. Geçen yıl kurduğu “Barış için Sörf” vakfı, İsrail ile Filistin arasında barışın sağlanması ve iki tarafın bir arada yaşamaya alışması için sörfün çok güçlü bir araç olduğuna inanıyor. Çünkü vakfın kurucusu Doc’a göre insanlar birlikte sörf yapabiliyorlarsa, birlikte yaşayabilirler de.

Sekiz kez dünya sörf şampiyonluğunu kazanan Suriye asıllı sörfçü Kelly Slater ve Doc’un dünya şampiyonu ünvanına sahip büyük oğlu David ve daha bir çok ünlü sörfçü geçtiğimiz yaz Dorian “Doc” Paskowitz ile birlikte İsrail’deydi. Sayıları yirmi bini bulan İsrailli sörfçülerin katılımıyla düzenlenen organizasyon büyük ses getirdi. Dünya kamuoyunun Doc’u ve “Barış için Sörf” vakfını tanıması ise Gazze’ye yaptığı ziyaret ile gerçekleşti.

86 yaşındaki Dorian “Doc” Paskowitz Filistinli sörfçü gençlerin sörf tahtasına ihtiyacı olduğunu gördü. Sörf tahtaları olursa hayallerini gerçekleştirebileceklerini düşündü. Huzurlu evinden kalkıp karmaşanın ve gerginliğin tam ortasına geldi. İsrail’den Gazze’ye geçerken üzerindeki sadece bir sörfçü şortu ve sörf tahtaları vardı. Tantanasız bir buluşma ile sörf tahtaları sahiplerine ulaştırıldı. Fazla birşey konuşulmadı. Filistinli gençler tahtaları aldılar, üstlerini çıkarıp sahile dalgaları yakalamaya koştular. Doc sörf kampına geri döndü.

Doc’un barış için attığı adım, uzlaşmazlıklar bölgesinde bir sinek vızıltısı gibi kalmış olabilir. Atılan bu adımın barışa bir katkısının olacağını düşünenleri naiflikle suçlamak kolay. Ama Dorian “Doc” Paskowitz’ın mütevazi hayatının görkeminden ders almamak yapacağımız en aptalca iş olur.