Gazeteci yazar Marine Benjamin, Ortadoğu kökenli ailesinin egzotik geleneklerinin ve yaşam tarzının kendisine yabancı olduğunu hissederek büyüdü Londra’da. Anne ve anneannesinin aralarında evde konuştukları dil olan Arapça’yı öğrenmeyi reddetmiş ve geleneksel Arap yemeklerinin yerine hamburger ve birayı tercih etmişti. Fakat birkaç yıl önce kendi çocuğunu dünyaya getirdiği zaman, geçmişiyle arasındaki bağın yitip gitmekte olduğunu anladı
Bir ailenin dramı, bir ulusun öyküsü
Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Öyküsü’nde Benjamin, ailesinin yirminci yüzyılın ilk yarısında Irak’ta yaşayan Yahudiler arasındaki tarihi içinde uzun bir yolculuğa çıkmaktadır. Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1932 yılında Yahudiler bu ülkedeki en zengin ve en kalabalık etnik guruptu. Ticaret ve finans dünyasına tamamen egemen olan ve Dicle sahilinde muhteşem villalarda yaşayan bu azınlık Irak’ın önde gelen şahsiyetleriyle sıkı dostluklar kurmuştu. Bu tarihten yalnızca yirmi yıl sonra cemaat tamamen fakirleşmiş ve üyeleri de Yahudilere düşman bir Irak hükümeti tarafından ülkeden sürülmüştü. Benjamin’in büyükannesi olan Regina Sehayek bütün bu olayları bizzat yaşamıştı.
Benjamin’in keskin duyuları ve akıcı kalemi, hem iyi hem de kötü yönleriyle büyükanne Regina’nın zamanındaki Bağdat’ın canlı bir tasvirini yapmaktadır. Bu kitap Yahudilerin hayatta kalmak için verdikleri savaşı anlattığı kadar ‘Eski Dünya’ya ait olan Bağdat’ın acı ve tatlı yönlerini de kapsayan bir portresini ve kökleri İslam’ın doğuşundan bin yıl öncesine uzanan ve kültürüyle Irak’ın huzurlu bir çöl cennetine dönüşmesine katkısı olan renkli ve canlı Yahudi cemaatini de tasvir etmektedir. Ne var ki, bu Irak ve Yahudi portresi uzaklarda kalmış bir anıdır artık.
Yazar Marine Benjamin Irak’a ilk kez 2004 yılında gitti. Amacı bir zamanlar capcanlı olan Yahudi cemaatinden geriye kalanları aramaktı. Hüzünlü ve komik olayların birbirini takip ettiği Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Öyküsü aynı zamanda bir macera kitabı, tarihin içinde sürükleyici bir gezinti, bugün sadece manşetler ve özet haberlerde karşınıza çıkan insanların birer gerçek olduğunu gösteren bir yapıttır. Yanlış anlaşılma, asırlardır süren ön yargılar ve jeopolitik hırsların çapraz ateşi altında kalan bu insanların hayatları çoğu zaman trajik bir biçimde ellerinden alınmıştır. (Arka kapak yazısı)
Kitaptan Alıntılar
…Regina 1913 yılında sekiz yaşına gelince Laura Kadoori Kız Okulu’na başladı. Okul Levanten Yahudilere seküler eğitim vermek amacıyla, hayırsever bir grup Fransız entelektüeli olan “Alliance Universelle Isrelite” tarafından yirmi yıl önce açılmıştı. Orta sınıfa mensup Yahudiler arasında hemen popüler olmuş ve cemaat, Avrupai bir zarafet kazansınlar umuduyla kızlarını bu okula kaydettirmek için seferber olmuştu…
…Çağdaş ve kültürlü görüntülerine rağmen, böyle ‘iyi aile kızları’nın hiçbir zaman Avrupalı akranlarıyla aynı özgürlüklere sahip olmadığında ısrar ediyor annem. Bu kızların kariyer sahibi olmak gibi bir umutları yoktu; seyahat planları yapamaz ve son modaya uyarak etek boylarını kısaltamazlardı. Evlenecekleri erkeğe itiraz etmek gibi bir hakka da sahip değillerdi. Annem okulun hayırsever kurucularının “bir uygarlaştırma misyonu” üstlenmiş olmalarına karşın, yazgılarında iyi birer Bağdatlı eş ve ev kadını olmak yatan bu neslin kızlarını müdür ve müdirelerin yozlaşmaktan koruduğunu düşünüyordu.
…Regina daha sonra cemaatte kulaktan kulağa dolaşan fısıltılardan Agnes’in o gece İran’da yaşayan Iraklı bir işadamıyla nişanlandığını, düğünden sonra kocasının ailesiyle birlikte oturmak üzere daha önce hiç görmediği İran’a gittiğini öğrendi. Agnes Regina’nın yakın arkadaşı değildi ve gruba pek katılmazdı ama yokluğu sınıfta hissedilmişti. Gittikten sonra boş kalan sandalyesi sınıfa hâkim olmuş gibiydi, kızların hepsi Agnes’in sırasına yan gözle bakmadan edemiyordu. Arkadaşının başına gelenden Regina’nın çıkardığı iki ders vardı: Birincisi, kızlar zamanı geldiğinde elden çıkarılır, uygun bir damat adayı varsa baba kızını bir kocaya devrederdi. İkinci derse göre ise, artık kendi sırası yaklaşmaktaydı…
…Fakat bütün ideallerin yanı sıra Arap ulusunun hangi coğrafyada yer alacağı da önemliydi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlıların egemenliğinden kurtulan tüm bölge, mandacı güçler tarafından yönetilen devletlere bölünmüştü. Bunlardan Mısır, Ürdün ve Irak Hükümetleri, tam bağımsızlığı dört gözle bekliyorlardı. Ancak bu ülkelerden hiçbiri ulusalcıların tarif ettiği anlamda, tüm Arap milletini kucaklayacak bir Arap devleti olarak tanımlanamazdı. Bu yeni ortaya çıkan devletler uzun ömürlü olamazlardı; er veya geç, birleşik ve süper bir Arap devletinin çatışı altında bir araya gelmek zorunda kalacaklardı. Irak 1930’lu yıllarda Panarabizm denilen idealin önderi olmuş, fakat bu, Faysal’ın yönetimi altında gerçekleşmişti…
…Binlerce başarılı ve Iraklı olmayı benimsemiş Yahudi ailesi gibi Regina’nın ailesi de Arapların, Filistin sorunu karşısındaki duygularını fazla önemsememişti. Iraklıların ülkenin yerli halkı olan Yahudileri kardeşleri gibi kucaklamak konusunda nerede duracaklarını doğru değerlendiremediler. Iraklılar ülkenin sadık Yahudi yurttaşlarının haklarını korumakla, Siyonistlere karşı öfkesi gittikçe yükselen Filistinli kardeşlerinin yanında olmak arasında bir tercih yapmak zorunda kalmışlardı. Her ne kadar Iraklı Yahudiler Siyonist programa karşı olduklarını söyleseler de Iraklıların çoğu, Filistinlilerin yanında yer almayı seçmişti…
…Ortada dolaşan rivayetlere göre, Almanlar, öğrenciler arasında sessizce militarizmi yaymakta ve bu eğitimi parasal olarak desteklemekteydi. 1937 yılında, Fritz Grobba’nın daveti üzerine Hitler’in gençlik örgütünün lideri olan Baldur von Schirach, ekibinden sekiz kişiyle birlikte Bağdat’ı ziyaret etmişti….
…Bağdat doğumlu olan İsrailli yazar Eli Amir, İsrail’de nasıl yeniden “eğitildiğini” acı bir mizah diliyle ve büyük bir içtenlikle anlatır: Ailesinin kucağından koparılan çocuk öküz arabasıyla uzaktaki bir kibutza götürülür ve orada İsrail Devleti’ni kuranların Avrupalı felsefelerini öğrenir. Amir’in Asyalı “önyargılarından” kurtulması sağlanır; Fevziler: İlan ve Abdülazizler: Avner olur kibutzda…
Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Hikayesi
Babil’de Son Günler
Yazar: Marine Benjamin
Profil Yayıncılık
320 sf.
Bu kitabı www.gozlemkitap.com ya da Gözlem Kitabevi’nden temin edebilirsiniz.