27 Ocak 2008 “Uluslararası Holokost Kurbanları’nı Anma” gününde, Metin Delevi’nin “Holokost ve çocuklar” başlıklı konuşmasına bu hafta ve önümüzdeki sayıda yer veriyoruz. Delevi özel transport programları dahil, Holokost’tan kurtulan çocukların çok az sayıda olduğuna dikkat çekti. Delevi, savaş öncesi ve savaş döneminde çocukların durumunu, ardından günümüz çocuklarının Holokost’a bakışlarını irdeledi
Holokost esnasında Yahudi, Çingene veya engelli 1,5 milyon çocuk öldü
Holokost esnasında ölen çocukların kesin bilançosu hiçbir zaman bilinemeyecektir. Bazı tahminlere göre bu sayı 1,5 milyon civarındadır. Nazi Almanya’sında ve Naziler tarafından işgal edilmiş ülkelerde katledilen yaklaşık 1.2 milyon Yahudi çocuk, on binlerce Çingene kökenli çocuk ve binlerce zihinsel veya bedensel engelli çocuk...
Çocuklar, çok ender olarak, çocuk oldukları için şiddete maruz kaldılar. ‘Ender’ olarak nitelendirdiğim bölüm çocuklar üzerinde yapılan tıbbi deneyler sonucu ölenlerdir. Genelde çocuklar, aileleri ile birlikte, din, ırk veya politik nedenlerden dolayı şiddet ve zulme maruz kalmışlardır.
Çocuk deyince çok geniş bir kitle kastedilmektedir. Aslında, bu kitleyi, değişik özellikleri nedeniyle üç ayrı yaş grubuna ayırmak gerekir:
a. 0-6 yaş grubu bebekler
b. 7-12 yaş arası çocuklar
c. 13-18 yaş arası ergenler
Fiziki çalışma olanakları, dolayısıyla, yaşama ve kurtulma olanakları yaş gruplarına göre değişkenlik göstermektedir. Getto veya kamplarda çalışabilecekleri için yaşları büyükçe olan çocukların yaşama şansları biraz daha artabiliyordu, ta ki aşırı yorgunluk ve açlıktan ölünceye kadar..
Artan kısıtlamalar ve tecrit
Yahudi çocuklar için kısıtlamalar dönemi 1933 yılında, Nazilerin iktidarı ele geçirmesi ile birlikte başlamıştı. 1939 yılına kadar çocukların kaderi iki olasılık arasında dolaştı: gittikçe düşmanlıkları artan ve zaman zaman şiddete dönüşen bir Almanya ortamı veya elde edilmesi pek de kolay olmayan özgür bir ülkeye göç etme mücadelesi. 1935’den sonra, Yahudi çocuklar, ilk adımda, sınıf, mahalle ve oyun arkadaşları tarafından dışlandılar, daha ilerideki adımlarda hakarete ve zorbalığa maruz kaldılar. İlk Nazi gazetesi olan “Der Sturmer” Yahudi tanıdıkları hakkında yazı yazacak öğrenciler için özel bir köşe ayırmıştı. Bundan sonra, öğretmenler de devreye girdi: sözde ırksal biyolojik özellikler öne sürülerek Yahudi çocuklar yetişkinler tarafından da aşağılanmaya başlandı. Çocuklar, kimliklerini saklamak durumunda kaldılar.
Sonuç olarak, bir direniş, bir kaçış yolu olarak, Yahudi aileler, çocuklarını, o günlere kadar pek rağbet edilmeyen, Yahudi okullarına göndermeye başladı. Bu özel davranış 1939 yılı sonrası getto ve kamplardaki yeraltı eğitimleri için bir ilham ve tecrübe oluşturdu.
Yahudi öğrencileri, resmen etkileyen ve hedef alan ilk kanun 25 Nisan 1933 tarihli “Alman okul ve üniversitelerindeki aşırı yığılmalara karşı çözümler” kanunu çıkarıldı. Buna göre, okullardaki Yahudi öğrenci sayısı toplam öğrencilerin %1.5 oranını aşamayacaktı. Bu kanundan yalnız Yahudi savaş gazilerinin çocukları ve ebeveynlerinden yalnız biri Yahudi olan çocuklar muaf tutuldu. Birçok okul bu kanuna uyarak Yahudi çocukları “mecburi tatile” çıkardı. Bu tür kanunlar ve genelgeler 1938 Kasım’ındaki Kristallnacht’tan sonra çoğalmaya ve daha da katılaşmaya başladı. 15 Kasım 1938’de Yahudi çocukların Alman okullarına gitmesi kesinlikle yasaklandı. Bu arada Çingene çocukları ve komünist diye tanınan ailelerin çocukları da aynı uygulamalara tabi oldular. Okul ayrımcılığı 1942 yılına kadar sürdü. En sonunda 7 Temmuz 1942 de tüm Yahudi okullar kapatıldı. Bu tarihlerde zaten Alman Yahudi’lerinin doğuya sürgünü başladı.
İlk hedef çocuklardı
Ilk önceleri Almanya’da daha sonraları işgal altındaki tüm Avrupa’da görülen toplumsal zulüm, yoksullaşma ve sağlık sorunlarının ilk hedefi yine çocuklar oldu. Görüldüğü gibi, 1933 yılından sonra çocukluk-ergenlik dönemindeki deneyimler Yahudi çocukları için anlam ve şekil değiştirdi.
Bu dönem içinde, Alman Yahudi çocukları, ortak gençlik ortamlarından dışlanıp, tecrit edilmiş bir alt toplum haline dönüştü. Toplu eğitim, eğlence ve spor mekanlarına Almanlar’la birlikte gitmeleri, kamu gençlik olanaklarından faydalanmaları yasaklandı. Bir anlamda çocukluk-ergenlik dönemi hayatı sürmek yerine, yaşam savaşı vermeye başladılar.
Yalnızca birkaç bin Alman, Avusturya ve Çekoslovak Yahudi’si çocuk, aileleri tarafından, “Kindertransport” olanakları ile İngiltere, Avustralya, Filistin’e ve hatta ABD’ye gönderilmiş ve bu sayede korkunç sondan kurtulmayı başarmışlardır.
Savaşın patlak vermesiyle birlikte, öncelikle Polonya’da daha sonraları işgal altındaki tüm Avrupa’da, aileleriyle birlikte gettolara doluşan çocuklar, bu yerlerde açlık, sefalet ve hastalıklarla karşı karşıya kalmış ve daha bu aşamada ölümle yüzyüze gelmişlerdir.
1933 Temmuz’unda yayınlanan ve hemen yürürlüğe giren “engellilerin kalıtsal devamının engellenmesi” kanuna dayanarak, zihinsel ve fiziksel engelli çocuklar ilk adımda kısırlaştırıldı 1939’dan sonra ise ötenazi adı altında öldürüldü.
Nazi zulmü, tutuklamalar ve sürgünler, yaş ve cinsiyet gözetmeksizin Yahudi ailelerin tüm fertlerine uygulanıyordu. Tabii olarak da çocuklar da bu uygulamalardan muaf tutulmuyordu. Çocukların gözleri önünde, ebeveynler, kardeşler dövülüyor, tecavüz ediliyor ve öldürüyorlar, tek başlarına kalan çocuklar da bir süre sonra aynı akibete uğruyorlardı. Kamplara ve gaz odalarına varıncaya kadar, açlık, hastalık, köle gibi çalışma deneyimlerini de yaşayabiliyorlardı, daha büyük yaştakilere göre yaşama şansları sıfır gibi görünüyordu. Holokost’tan canlı çıkmış çocuk sayısı bu nedenlerle çok azdır.
1939 yılından yani savaşın başlamasından sonra işgal altındaki Avrupa’daki Yahudi çocukların kaderi 4 ana başlıkta özetlenebilir:
1. Toplama kamplarına varışlarında çeşitli yöntemlerle hemen öldürülenler
2. Doğumlarından hemen sonra öldürülenler (en çarpıcı örnek 1943-45 yılları arasında Ravensbrück Toplama Kampı’nda doğan ve kamp kayıtlarına göre hemen öldürülen 870 bebek)
3. Sayıları oldukça az olan, gettolar veya toplama kamplarında doğan ve bir şekilde canlı kurtulabilenler (bu grubun en meşhur örneği Cracow gettosunda doğmuş, özel hazırlanmış sırt çantasında Buchenwald Kampı’na getirilmiş ve burada da Alman komünist mahkumlar tarafından saklanmış, büyütülmüş ve sonuçta Holokost’tan sağ kurtulmuş Stefan Georg Zweig –yazar olan Stefan Zweig değil)
4. Genellikle 10 yaşından büyük, bir süre ağır işlerde çalıştırılmış veya tıbbi deneylerde kullanılmış ve neticede ölmüş çocuklar. Theresienstadt Kampı’na getirilen 15.000, 10 yaş üstü çocuktan yalnızca 1.100’ü canlı kalmıştır.
Buna karşın, az sayıda olsa bile, bazı çocuklar yerel halk tarafından veya kendi başlarına saklanarak bu yaşam savaşını kazanmış, bazıları direnişçi saflarında kurye, kaçakçı ve hatta bomba taşıyıcısı olarak savaşa bizzat katılmışlardır.
Neticede bu deneyimleri yaşamış yüzbinlerce Yahudi çocuktan ancak bir kaç bini kurtulmuş ve bizlere bu bilgileri aktarabilmişlerdir. Ancak bu acımasız dönemi baska ülkelere giderek atlatabilen çocukların öykülerini kısa bir şekilde aktarmak istiyorum.
Kindertransport operasyonu
Almanya’da Nurenberg Yasaları’nın yayınlanması ile Yahudi’lerin tüm vatandaşlık hakları ellerinden alınmış ve toplumdan soyutlanmışlardı. Siyasi, ekonomik ve toplumsal kısıtlamalar artık Yahudi’leri değişik çözümler üretmeye yöneltmişti. Maalesef çok küçük bir grup kaçmaya veya göç etmeye yönelmiş, vize alımındaki zorluklar bu eylemi oldukça zorlaştırmıştı. Ancak, Kristallnacht sonrası Yahudiler çeşitli çalışma kamplarına gönderilmeye başlanınca, zor olsa bile, kaçış ve göç fikri eyleme dönüştü. Burada belirtmek isterim ki, bu dönemde Yahudi göçmenleri kabul eden ülkelerin sayısı çok azdı.
Kindertransport olarak adlandırılan, II. Dünya Savaşı’nın 9 ay önce başlayan ve savaşın başlamasıyla aşağı yukarı biten, özellikle Yahudi çocukları Nazi felaketinden kurtarma amaçlı bir operasyondur.
Kristallnacht’tan birkaç gün sonra, İngiliz Yahudi cemaati ileri gelenlerinden bir grup, dönemin başbakanı Neville Chamberlain’e çağrıda bulunmuş, ileride geri gönderilme kaydıyla, Almanya, Avusturya ve Çekoslovakya’dan belli miktarda Yahudi çocuğun geçici göçmen statüsüyle İngiltere’ye kabul edilmelerini istemişlerdi. Bu operasyonun tüm masrafları Yahudi Cemaati tarafından karşılanacaktı. İngiliz Hükümeti, bu çağrıyı hemen ertesi gün görüşmüş ve 0-17 yaş arası çocukların geçici göçmen statüsüyle İngiltere’ye
kabul
edilmeleri onaylanmış ve herhangi bir kota da öngörülmemişti.
Bu operasyon kapsamında Almanya, Avusturya ve Çekoslovak kökenli yaklaşık 10.000 Yahudi çocuk Hollanda ve Belçika üzerinden İngiltere’ye getirilmiş, bir kısmı ise İngiltere üzerinden Filistin ve Avustralya’ya gönderilmiştir.
Bu operasyon amaç olarak başarıya ulaşmış ve çocukların hemen hemen hepsi savaş sonrası hayatta kalmıştır. Diğer taraftan, savaş sonrası, bu çocukların çok az kısmı Holokost’tan kurtulabilen aileleriyle birleşmiş, büyük kısmı ise aileleriyle hiçbir zaman buluşamamıştır.
Bir de tarihe, “1000 çocuk” olarak geçen, Almanya’dan ve Nazi tehdidi altındaki ülkelerden yaklaşık 1400 Yahudi çocuğun ABD ye getirtilmesi olayı vardır. Bu çocuklar,
- Avrupa’dan Amerika’ya 1933-45 yılları arasında getirtilmişti.
- Yaşları 14 aylık ile 16 yaş arasında değişmekteydi.
- Ailelerinden ayrılıp gelmişlerdi.
- ABD’de koruyucu aile, okul veya benzeri kuruluşlarda yerleştirilmişlerdi.
İlk grup 1934 Kasımında New York’a vardı. Savaş çıkana kadar her yıl yaklaşık 100 çocuk ABD ye getirildi. Bu sayının azlığının sebebi de, ABD’nin devlet politikası olarak, ekonomik kriz dönemi sonrası, yabancılara ve göçmenlere pek hoşgörülü davranmamasıdır. İkinci sebep de yabancı kotaları nedeniyle dikkatleri yasadışı giriş yapan bu çocuklardan uzaklaştırmaktı.
Kristallnacht’tan sonra Yahudi kuruluşlarının talep ve baskılarına rağmen göçmen kotaları bu özel neden için bile değiştirilmedi. Ancak 1942 yılında Holokost gerçeği kamuoyunda duyulmaya başlandığı vakit bu sayı nispeten biraz yukarı çekildi, ne var ki geç kalınmış iş işten geçmişti.
Bu çocuklar genellikle Yahudi ailelerin yanlarına verilmiş ve 21 yaşına kadar bu aileler tarafından bakılma ve eğitilme taahüdü alınmıştı.
Bu çocukların büyük bir çoğunluğu da tahmin edilebileceği gibi hiçbir zaman gerçek aileleriyle buluşamadılar.
devamı haftaya....
Fotoğraflar: ‘Tanıklık Etmek’ adlı kitaptan alınmıştır.