1988 yılında açılan Galeri Almelek, kuruluşunun 20. yılını Bebek’teki yeni mekanında bir dizi sergi ile kutluyor. Galeriyi ziyaret eden sanat severler bir yandan Süleyman Saim Tekcan’ın duvarları süsleyen Atname’sini seyrederken, diğer yandan mekanın lebiderya manzarasından pay alıyorlar.
Galeri Almelek’in 20. kuruluş yıldönümünde Ester Almelek ile baş başa
Sanat piyasasının pek de cıvıl cıvıl olmadığı bir ortamda bir galeriyi 20 yıl boyunca hakkıyla yürütebilmek kolay bir iş olmasa gerek. O halde Galeri Almelek’in sahibi Ester Almelek’i başarılı kılan nedir? Onun sözleriyle “işin başında bizzat bulunmak ve bitmez tükenmez sanat aşkı...”
Biraz geçmişe gidecek olursak; bu işe nasıl başladınız?
Eğitimimi bitirdikten sonra bir süre İsrail Konsolosluğu’nda çalıştım. Daha sonra LCC’nin iç mimari ve dekorasyon kurslarına devam ettim. LCC’de, sene sonu proje çalışmasında bir galeri projesi üretmeye karar verdim ve bu amaçla araştırmalar yapınca işin inceliklerini öğrendim. Aynı zamanda ağabeyim Moiz Benezra’nın ressam olması, onun sergilerine katılmam, heyecanını paylaşmam beni bu işe yöneltti. Edebiyat ve tiyatroyla yakından ilgilenen ve fiilen çalışmalar yapan eşim Yakup Almelek’in de desteğini yadsıyamam. İstanbul ve Venedik’te Sanat Tarihi kurslarına gittim. 20 seneden beri bu işin içindeyim. Amacımız her zaman nitelikli sergiler açmak, sanatçıları tanıtmak ve her kesimden insanın eserleri görmesini sağlamak. 20 yıl boyunca galerimizden genç/usta bir çok sanatçı geçti. Bir çoğunun ilk sergilerine ev sahipliği yaptık. Uzun yıllar İstanbul Sanat Fuarı’na katıldık. Bu fuarların bazılarında konser, tango, mim gösterisi, gibi show amaçlı etkinlikler gerçekleştirdik.
Günümüzde sanat olgusunun sınırları çok genişledi ve özellikle yurt dışında inanılmaz çalışmalar yapılıyor. Mesela Madrid’deki fuarda gerçek bir uçak vardı.
Biraz sanat galericiliğinden söz eder misiniz?
Galeriler uzun müddet Türkiye’de müze görevi gördüler. Çok şükür ki, son yıllarda ülkemizde müze sayısı arttı. Türkiye’de bazı galeri sahiplerinin galericilik anlayışı eserlerin üzerine kırmızı nokta koymakla sınırlı. Oysa bu, sanatsal birikim kadar titizlik,güven, karşılıklı saygı isteyen bir iş. Galeri, sanatçıyla sanat sever arasında bir köprü vazifesi görüyor. Sanat galericiliğinde beklentiler sınırlı tutulmalı, özellikle maddi anlamda; insanın yaşamını bu
işle
sürdürebilmesi
çok zor. Galerilerin önemli bir sıkıntısı da giderek artan müzayedeler. Müzayedelerde eserler ya değerinden daha fazla ya da tam tersi düşük fiyata satılıyor, yani yurt dışında olduğu gibi belirli bir fiyat yok; bu kargaşa hem galerileri hem de müşterileri zorluyor. Ayrıca bir sanatçının eseri, ülkesinde olsun, yurt dışında olsun her zaman paraya dönüşebilmeli. Sanat Tarihi Profesörü Bülent Özer, bir panelde “Türk resmi artık convertible olabilmeli” demişti.
Bunların yanı sıra bu işin çok zevkli tarafları da var: devamlı sanatla iç içesiniz. İlk sergiden sonra “ne kadar güzel, burada sürekli yeni sergiler açabileceğim” demiştim. Her sergi yeni bir dünya; her serginin farklı izleyicisi var; onlarla iletişim kurmak benim için ilginç
Galeri Almelek’te genelde ne tür eserler sergilenir, buna kim karar verir?
Burada eski eserler sergilemeyiz, yani burası bir tablo dükkanı değil. Eski sanatçılarla da çok az çalıştım; bir kez Bedri Rahmi, bir kez de Necdet Kalay ile. Yaşayan bir sanatçıyla birebir iletişim kurmak çok daha farklı bir olgu. Her zaman profesyonel ve bu işin eğitimini almış sanatçılarla çalışmayı tercih ediyoruz. Resmin yanında heykel, seramik sergilerine de yer veriyoruz. Uzun seneler “Yontu dünyamızdan” başlıklı, Türkiye’nin en önemli heykeltıraşlarının katıldığı karmalar yaptık. Genç yetenekleri konuk ettik. Kavramsal sanat sergileri, tematik sergiler açtık. AKM, CRR gibi mekanlarda sergiler düzenledik, yabancı sanatçıları ağırladık.
Genelde hangi sanatçıyla çalışacağımıza ben karar veririm ama bir danışma kurulumuz da var, gerektiğinde onların tavsiyesini alırız. Bazen sanatçının kendisi de bize başvurabilir. Karşılıklı olarak verilen referanslar önemlidir. Kişisel sergileri tercih ediyorum, artık fuarlara bile tek sanatçı ile katılıyoruz. Geçen sene İsrailli sanatçı Frank Meisler ile katıldık ve çok ilgi gördü. Bir keresinde de İlan Hasson gelmişti. Modern sanat yapan genç Türk sanatçıları yurt dışında daha çok tanınıyor. Modern resim, videolar, enstalasyonlar günümüzün modern sanat eserleri. Biz de bu sene Bienal kapsamındaki “Uykusuz Geceler” etkinliğine videolar ve Sibel Horada’nın enstalasyonu ile katıldık. Sanat artık tuvalden çıktı, bu tarz işlere doğru kayıyor ve yurt dışındaki fuarlara klasikçilerden çok, yeni eğilimlerle uğraşan genç sanatçılar davet ediliyor, onlar rağbet görüyor. Gerçi kavramsal sanatın işleri belli bir süre sonra ortadan yok oluyor, elinde sadece belgesi kalıyor yani bunlar kalıcı yapıtlar değil. Ben de senede bir-iki kez bu tip sergiler açmayı düşünüyorum.
Sanatın hedefi kimler olmalı?
Türkiye’de çok koleksiyoner yok. Yeni hedefimiz aslında gençler olmalı. Gençlerin bir sanat eserine bakmayı öğrenmeleri ve ona sahip olmayı istemeleri gerek. Bu çok güzel bir duygudur. Galerimizi öğretmenleri eşliğinde ilk okul öğrencileri de ziyaret ediyor. Böylece kütüphanemizdeki sanat yayınlarına bakma fırsatı bulurken küçük yaştan da sergi gezme alışkanlığı kazanıyorlar. İnsanlar, “satın almazsam ayıp olur” düşüncesiyle bir galeriye girmeye çekiniyorlar. Oysa bizler bu eserlerin mümkün olduğu kadar çok insan tarafından en azından görülmesini istiyoruz. Ayrıca kişiler fiyatı yüzünden istedikleri bir tablonun orijinaline sahip olamıyorlarsa özgün baskılarını (litografi) satın alabilirler. Türkiye’de henüz bu alışkanlık pek yok ama litografiler hediye de edilebilirler.
Önümüzdeki günler için ne gibi projeleriniz var?
20. yıl sergileri kapsamında Atname’yi, Can Yücel’in kızı Su Yücel ve Fahri Sümer’in sergileri takip edecek. Seneye büyük bir mekanda kapsamlı bir sergi açmayı düşünüyoruz. Bu sergi, şimdiye kadar beraber çalıştığımız sanatçıların eserlerinden oluşacak, ayrıca bir de kitap yapacağız. Şubat sonunda ağabeyim Moiz Benezra ile New York’taki Art Expo Fuarı’na daha sonra da Zurich Fuarı’na katılacağız.
Bunca yıl sanat ve sanatçılarla iç içesiniz; bunlar yaşamınızı nasıl etkiledi?
Galeriye gelenler “kim bilir ne güzellikler sunacaksınız bize” diyorlar. Bu söz insana çok güzel bir duygu veriyor. Başkasına hoş anlar geçirtebilmek beni mutlu kılıyor. Yeter ki gelsinler... Sanat insanın hayatını zenginleştiren, aydınlatan, güzelleştiren bir uğraş.