“Beni asıl üzen 6 milyon Yahudi'nin ölmesi değil, hâlen 14 milyonunun hayatta olmasıdır” Ku Klux Klan
Metin DELEVİ
Soykırımın Resmi Tanımı
Soykırım, kelime anlamıyla, (Genocide veya Yahudi Soykırımı olarak Shoah) belirli bir etnik - dini gruba yönelik işlenen suçları kapsar.
1944 yılında, Yahudi asıllı bir avukat olan Raphael Lemkin, Avrupa Yahudiliği'ni yok etmeyi hedefleyen, Nazilerin toplu imha politikalarına bir anlam, bir ad vermeye çalıştı.
Yunanca’da kabile, ırk anlamında olan “geno” ile Latince’de cinayet anlamına gelen “cide” kelimelerini birleştirip “Genocide” (Soykırım) terimini yarattı. Bu terim ilk kez olarak da Nuremberg Mahkemeleri'nde kullanıldı.
9 Aralık 1948 de ise, Birleşmiş Milletler, “Soykırım suçlarını engelleme ve cezalandırma” bildirgesini oybirligi ile onayladı.
Bu bildirge, soykırımı uluslarası bir suç olarak tanımlamakta ve bildirgeyi imzalayan ülkelerden bu suçu, nerede olursa olsun, engellemeleri ve cezalandırmaları beklenmektedir. Bu bildirgedeki Soykırım tanımı ise:
“Ulusal, etnik veya dini bir grubu veya ırkı, tümüyle veya kısmen yok etmek amacıyla yapılan ve aşağıda belirtilen eylemlerle oluşturulan fiildir:
a. bu gruplara mensup insanları öldürmek
b. bu gruba mensup insanların vücut veya zihinlerine kalıcı zararlar vermek
c. bu grubun, sonuçta kısmen veya tümüyle yok olmalarına yol açan eylemlerde bulunmak
d. gruba mensup insanların çoğalmalarını engelleyecek tıbbi tedbirler almak
e. gruba mensup çocukların zorla kimliklerinin değiştirilmesine yönelik eylemlerde bulunmak
Holokost İnkârı
Halk dilinde, “Holokost (soykırım) inkârı”, 2. Dünya Savaşı esnasında, Nazi rejiminin, 6 milyon Yahudi’yi sistematik olarak yok etmesini, bu eylem için kullanılan araç ve yöntemleri inkâr eden bir düşünce akımıdır.
Amerikalı akademisyen Deborah Lipstadt ise, Holokost inkârını söyle tanımlar: “tarihi gerçeklere ve bilinenlere karşı bir saldırı, soykırım, bir antisemitizm çeşididir. Antisemitizm veya herhangi bir önyargı gibi, rasyonel bir mantığı yoktur ve dolayısıyla standart bilimsel araştırma, çalışma yöntemi ve bilimsel sonuçlarla karşı tartışmalar sunulamaz. Aynen beyaza siyah diyen bir kişi gibi....”
Holokost inkârı veya soykırım revizyonizmi
İnkârcılar “Soykırım Revizyonistleri” etiketini kullanmayı tercih etmektedirler. Tarihi revizyonizm, kabûl edilmiş resmi tarihin, yeni kaynaklar ışığında, tekrar mercek altına alınması ve tartışmaya açılmasıdır. Genel anlamda, tarihin belli bir bölümü aslında tamamıyla doğru olmayabilir ve dolayısıyla tekrar incelenmesi gerekir. Böyle bir yaklaşım daha akademik göründüğü için bu grup tarafından tercih edilmektedir.
Bu yaklaşımda, ispatlanmış, belgelenmiş, varsayımlardan arındırılmış olguların tekrar incelenmesi istenmektedir. Ancak önde gelen inkârcılardan David Irving’in 2006 yılında Avusturya’da Holokost inkârı suçundan yargılanması ve hüküm giymesi esnasında medyanın özellikle bu etiketi kullanması ya farkın tam olarak anlaşılmamasından ya da basının bu görüşe meyilli olabileceği görüşlerini kuvvetlendirmektedir.
Holokost inkârcılarının savları
Her kişi ve gruba göre değişiklikler görülse de, inkârcıların kullandıkları bazı temel ortak temalar vardır:
• Yahudilerin katlinde gaz odalarının kullanılmadığını öne sürerler. Diğer bir iddia ise, büyük ve kapsamlı gaz odaları yerine, haşarat temizliği için Zyklon B gazı ve küçük mekânlar kullanıldığıdır.
• Soykırım kurbanlarının cesetlerinin ortadan kaldırılması için sistematik bir yöntem kullanılmamıştır, diğer bir deyişle kapsamlı “İnsan Fırın” ları yoktur. Zaten, bu tür fırınları aktif vaziyette tutabilmek için gerekli yakıtı, savaş ortamında temin etmek mümkün değildir.
• 5-6 milyonluk Yahudi kurban sayısının çok abartılı olduğunu öne sürerler. Bu rakam, Naziler tarafından işgâl edilmiş topraklardaki Yahudi sayısına çok yakındır. Eğer böyle bir durum olsaydı savaş sonrası Avrupası'nda neredeyse hiç Yahudi kalmamış olması gerekirdi. Buna karşılık, çok miktarda Yahudi, Rusya, Filistin veya Birleşik Devletlere kaçıp izlerini kaybettirmiş olabilirler.
• Kamuya sunulan film, fotoğraf ve basılı dokümanların çoğu Alman halkını dünya nezrinde kötülemek amacıyla, Müttefikler ve özellikle Rusya tarafından, propaganda aracı olarak savaş sonrası üretilmiştir.
• Naziler tarafından gerçekleştirildiği söylenen zulüm ve vahşet, aslında Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti kurulması amacıyla kurgulanmış bir komplo-senaryodur.
• Soykırım ispatı için kullanılan tanıklar yalancı şahitlik yapmışlar ve özellikle belgeler, kasten yanlış yorumlanmış, üzerinde oynanmış ve hatta sonradan üretilmiştir.
• Müteffikler, gaz odaları veya fırın olarak kullanıldığı öne sürülen yapıların hemen hemen tümünün savaş bitmeden önce kanıtları yok etmek üzere Naziler tarafından yıktırıldığını söylemektedir. Ancak kamplarda bulunan moloz ve enkaz miktarı çok azdır ve hatta bu molozlar bu bölgelere sonradan getirilmiştir (aslında bu molozların çoğu civar köylerin yeniden inşaası için köylüler tarafından götürülmüştür.).
• Gaz odalarının enkazları üzerinde yapılan tahlillerde insan öldürecek miktarda toksik madde kalıntısı bulunmamıştır.
• Antisemit damgası yememek için birçok insan ve kuruluş gerçekleri söylememektedir.
• Savaş sonrası Yahudiler'e ödenen tazminat miktarı o kadar yüksektir ki, bu para musluğunu kesmemek için “Holokost Yalanı” na devam edilmektedir.
• Siyon Protokolleri'nde bu kurgu çok önceden planlanmıştır. Gerçekleşmesi için de bir miktar Yahudi’nin kurban edilmesinden kaçınılmamıştır.
• Ölen Yahudi sayısı gerçekten 6 milyon ise, buna karşılık 20 milyon Hıristiyan sivil ölmüştür. Tek bir yerde, Dresden’de 25 dakika içinde 20.000 sivil ölmüştür. Dikkatleri bu konudan saptırmak için “Yalan” a devam edilmektedir.
• Ne Hitler’in, ne de başka yüksek kademeli Nazi yöneticisinin Yahudiler'in imhası ile ilgili bir emri olmamıştır. Ölenler olmuştur; ancak bu ölümler savaşın doğal sonucu olup bir “Soykırım” söz konusu değildir.
Bizler, hür insanlar, tepkisizliğin bir seçenek olarak benimsendiği durumları şiddetle reddetmeliyiz. Tepkisizlik her zaman saldırgana yardımcı olur, kurbanlara asla… - Elie Wiesel
Holokost inkârcılığının tarihçesi ve bazı örnekler:
Tarihin garip bir cilvesi, ilk inkârcılar Naziler olmuştur. Savaşın sonucu şekillenmeye başlayınca, Himmler, tüm toplama ve ölüm kampları komutanlarına verdiği emirle tüm evrakların, gaz odaları ve fırınların, kanıt sayılabilecek her şeyin yok edilmesi emrini vermişti ve bu emir de hemen uygulanmıştı. Savaş bitiminde, bir çok SS lideri Almanya’dan kaçıp, meşhur Nazi propaganda çarklarını çalıştırıp olayları ya savunmaya, ya da çarpıtmaya çalıştılar. Böylece, bilinen “Holokost inkârı” yöntemlerinin ilk tohumları atılmış oldu.
Bilinen ilk sistematik inkârcı Amerikalı tarihçi David Hoggan’dır. 1961 de yayınladığı “The Forced War” (Zorunlu Savaş) adlı kitapta 1939 öncesi Nazi antisemitizminin sonuçlarını haklı gösterme yoluna gitti. 1969 yılında yayınlanan “The Myth of Six Million” (Altı milyon Mitosu) ile gerçek niyetini ortaya koydu.
Avrupa’da ise, kendisi de siyasi görüşleri yüzünden kamplara gönderilen ve sonradan kurtulan Fransız tarihçi Paul Rassinier “Soykırım Gerçeği” ni sorgulamaya başladı ve sonuçta tüm iddiaların Siyonist-Amerikan-Sovyet komplosu olduğunu ve olayların kasten çarpıtıldığını öne sürdü.
İnkâr hareketi 70'li yıllardaki yayınlarla genişlemeye başladı. İsrail – Arap savaşları bu yayılmada etken oldu.
Arthur Butz’un “The Hoax of the Twentieth Century” (20. Asrın Aldatmacası) ve David Irving’in “Hitler’s War” (Hitler’in Savaşı) kitapları bu harekete ivme kazandırdı.
1978 ve 1979 yıllarında Lyon Üniversitesi'nde edebiyat profesörü olan Robert Faurisson’un Le Monde gazetesinde yayınlanan ve gaz odalarının var olmadığını öne sürdüğü iki mektup ile uç noktasına ulaştı.
Bradley Smith ve CODOH
(Committee for Open Debate On the Holocaust):
Bradley Smith “Soykırım üzerine açık tartışma komitesi” – CODOH adlı bir oluşumun kurucusudur. Bu oluşumdan önce de IHR de medya ilişkileri yöneticiliği yapmıştır.
1987 yılında kurulan bu oluşumun özelliği, başta üniversite gazete ve yayınları olmak üzere, her türlü medyada Soykırım ile ilgili şüpheleri temel alan ilanlar vermesidir. Bu ilanlar, her durumda tahrik unsuru oluşturmaktadır: yayınlanmadığı taktirde, özgürce konuşma hakkı savunucuları devreye girmekte, sansürden bahsedilmekte ve sonuçta Yahudi emperyalizmi ve komplolarına kadar uzanılmaktadır; yayınlandığı taktirde ise ırkçılık karşıtı gruplar, Yahudi kuruluşları hücuma geçmekte ve sonuçta her şıkta tuzağa düşülmekte ve istenilen ortam yaratılmaktadır.
1990'lı yılların sonuna kadar bu yöntem kullanılarak “tarihe yeni bir ışık tutma” adı altında “Holokost inkârcılığı” yaptılar. 2000'li yılların başında, Körfez Savaşı ana konu olunca basın bu kuruluşa olan ilgisini kesti ve böylece CODOH’un gazete ilanları kampanyası sona erdi.
Institute For Historical Review (IHR):
IHR, 1979 yılında Willis Carto tarafından “Soykırım Mit” ini kamuoyu önünde sorgulama amaçlı bir örgüt olarak kuruldu. Tarihsel revizyonizm geleneğine uygun görünmek için ilk taraftarlar antisemit veya Nazi görüşlü ve sempatizanı olmayanlar arasından seçilmeye gayret edildi. Böylece soykırım inkârcılığının neo-nazi veya antisemitlere has bir olgu olmadığı gösterilmeye çalışıldı; ancak çok kısa süre içinde tüm örgüt üyeleri antisemit, neo-nazi kimliklerini açıkça göstermeye başladılar.
IHR yayın katalogunda çeşitli tarihçilerin eserlerine de yer verildi; ancak örgüt tarafından yayınlanan ve dağıtılan malzemelerin büyük çoğunluğu Holokost ile ilgili gerçekleri sorgulayan yayınlardı.
IHR, hâlen çalışmalarını Holokost inkârına adamış en önemli örgütlerden biridir.
Son yıllarda, iç çekişmeler sonucu Carto örgütten ayrılmak zorunda kalmış, liderliği Mark Weber almıştır. Carto ise yine aynı yolda yürüyen Barnes Review dergisini çıkartmaya başlamıştır.
Bu çalkantılı dönem sonrası, IHR taraftar kaybetmeye başlamış ve özellikle finansal destekten yoksun kalmıştır. Bu durum karşısında IHR yöneticileri Ortadoğu’ya yönelmiş ve bu bölgedeki terör örgütleri ile doktrin işbirliği yapmaya başlamıştır.
Resmi görüşleri ise, Holokost’u inkâr etmedikleri; ancak büyütülecek bir konu olmadığı ve bu abartma neticesi bir “aldatmaca komedisi” ne dönüştüğüdür.
“Çok sayıda Yahudi, savaş esnasında çalışma kamplarına, gettolara götürülmüşler ve büyük bir kısmı da bu esnada ölmüştür. Sistematik bir katliam söz konusu değildir. Altı milyon sayısı abartılıdır. Yahudiler tarafından öne sürülen olaylar, yöntemler, sayılar büyük bir aldatmacadır. Bu aldatmacalardan da tüm Hıristiyan ve dürüst insanların haberdar olması gerekir.” (Willis Carto – IHR ilk başkanı)
“Soykırım ile Yahudiler’e politik zulüm uygulanması ve buna bağlı bir kaç öldürme olayı kastediliyorsa kimse bunu inkâr edemez. Bizim ana amacımız yersiz ve abartılı anlamlarda kullanılan soykırım kelimesinin bu konuda kullanılmasını engellemektir” (Mark Weber – IHR Başkanı)
Zündel Davaları:
Kanada’da yerleşik Alman vatandaşı Ernst Zündel, inkârcı malzeme basımı yapan ve dağıtan Samisdat Publishing adlı yayınevini işletmekteydi. Dağıtılan yayınlar arasında “6 milyon gerçekten öldü mü?” başlıklı kitap bulunuyordu.
1985 yılında “yanlış haber dağıtımı” yasasına dayanılarak Ontario Yerel Mahkemesi'nde yargılanmış ve yanlış haber olarak kabûl edilen Soykırım inkârına yönelik yayın yapma ve dağıtma suçundan 15 ay hapse mahkûm edilmişti. Bu davadan önce adı duyulmamış olan Zündel, aldığı ceza sayesinde özgür konuşma hakkı savunucularının gözdesi olmuş ve ön plana çıkmıştır.
1992 yılında Kanada Yüksek Mahkemesi “yanlış haber yayma” yasasını anayasaya aykırı bulmuş ve yasa kaldırılmıştır. Böylece Zündel’e temyiz hakkı doğmuş, dava tekrar görülmüş ve beraat kararı çıkmıştır.
Beraat kararı sonrası, Zündel, sahibi olduğu web sitesi üzerinden inkârcı görüşlerini tekrar yaymaya başladı.
2002 yılında Kanada İnsan Hakları Mahkemesi, web sitesindeki malzemeleri İnsan Hakları Bildirgesi’ne aykırı bulmuş ve Zündel’den web sitesi üzerindeki bu tür yayınları durdurması istenmiştir.
2003 yılında Amerikan Göçmen Bürosu, kaçak olarak ABD'ye giriş yaptığı için Zündel’i tutuklar ve Kanada’ya iade eder. Kanada’da misafir vatandaş statüsüne aykırı hareket ettiği gerekçesiyle bir yıl hapiste tutulur ve bu süre sonunda anayurdu Almanya’ya iade edilir. Almanya’da da “ırkçı propaganda” yapmak suçundan mahkemeye çıkarılır ve ?ubat 2007'de, ırkçılık ve etnik nefret propagandası yapmaktan 14 ayrı suçu sabit görülmüş ve beş yıl hapse mahkûm edilmiştir.
David Irving Vak'ası:
1998 yılında, İngiliz yazar David Irving, “Denying the Holocaust” (Holokost’u inkâr etmek) adlı kitabı aracılığıyla onurunu zedeleyici iftiralar attığı savıyla yazar Deborah Lipstadt ve Penguin Yayınevi'ni mahkemeye verir. Bilindiği üzere 80'li yıllarda David Irving inkâr içerikli birkaç kitap yazmıştır. Lipstadt, kitabında Irving’in, ideolojilerini daha gerçekçi göstermek için tarihi gerçekleri saptırdığını yazmıştır.
İngiliz “onur koruma” yasasına göre Lipstadt ve Penguin yayınevi savlarını ispatlamak, diğer bir deyişle soykırımın tarihi bir gerçek olduğunu ispatlamak durumunda kaldılar.
Savunma tarafı bu çalışmayı yapmak üzere Cambridge Üniversitesi tarihçilerinden Richard Evan ile anlaştılar. Evans’ın iki yıl süreyle Irving’in çalışmalar ve yazılarını incelemesi sonrasında, sahte kaynaklar kullanıldığı ve bazı tarihi gerçeklerin kasten çarpıtıldığını sonucuna varıldı. Mahkeme, araştırma sonuçlarına dayanarak Lipstadt’ın masumiyetine yani haklılığına karar verdi ve dava beraatle sonuçlandı. Mahkemenin diğer önemli kararı ise Irving’i “aşırı sağcı, neo-nazi yanlısı ırkçı bir kışkırtıcı” olarak suçlamasıdır.
Irving, 1989 yılında toprakları üzerinde yapmış olduğu konuşmalardan dolayı Avusturya Mahkemesi tarafından soykırım inkârcılığı yapmakla suçlanmış , suçu sabit görülmüş ve gıyabında tutuklama kararı çıkarılmıştı. 2006 yılında bu mahkumiyete rağmen Irving Avusturya’ya gitti. Çıkarıldığı mahkemede suçunu kabûl etti ve akabinde tutuklandı. Tutuklandıktan sonra Irving bir hata yaptığını, yanlış düşündüğünü ve Holokost’un inkâr edilemez bir gerçek olduğunu beyan etti.
Belçika ve Fransa'da inkârcılık:
Fransa’da ve Belçika’da geleneksel antisemit, anti-İsrail görüşlerle yoğrulmuş aşırı sağ ve aşırı sol hareketler inkârcılık konusunda ortak bir noktaya geldiler.
Belçika’da aşırı sağ bir oluşum olan Vlaam Blok partisinin lideri Roeland Raes, 2001 yılında yaptığı bir röportajda 2. Dünya Savaşı’nda ölen Yahudi sayısının abartıldığını, gaz odalarının var olmadığını ve ölümlerin savaşın doğal etkilerinden olduğunu beyan etti. Daha da ileri giderek, Anne Frank’ın günlüğünün bir reklam ürünü olduğunu ilave etti.
Raas, bu konuşmadan sonra gelen protestolar sonucunda istifa etmek zorunda kaldı. 2005 yılında ise, Vlaams Blok partisi yerel mahkemeler tarafından ırkçılık yapmak ve ırkçılığa teşvik etmekle suçlandı. Bunun üzerine parti dağılmak zorunda kaldı; ancak bir yıl sonra adını Vlaams Belang olarak değiştirerek aynı yönetim kadrosu ve aynı görüşlerle siyasete geri dönüş yaptı. Fransa’da ise aşırı sol Marx’ın “Yahudi Kapitalizmi” aşırı sağ ise “İsa'nın katilleri” söylemlerine ilaveten soykırım dosyalarının tekrar açılması gerektiğini belirterek bu tartışmaya katıldılar.
Ortadoğu'da soykırımı inkâr sempozyumları:
Ülke En az En çok
Avusturya 6 ay 10-20 yıl
Belçika para cezası 1 yıl
Çek Cumhuriyeti 6 ay 2 yıl
Almanya para cezası/6 ay 5 yıl
Fransa para cezası/1 ay 2 yıl
İtalya 3 yıl 4 yıl
Litvanya para cezası/1 yıl 10 yıl
Polonya para cezası/3 ay 3 yıl
Romanya 6 ay 3-5 yıl
Slovakya para cezası/1 ay 3 yıl
İsviçre para cezası/1 yıl 15 ay
Soykırım inkârcılığının çeşitli ülkelerdeki cezaları
Yakın tarihlerde Suriye, İran ve Hamas’tan yetkililer Holokost’un inkârına yönelik konuşmalar yaptılar.
2002 yılında, Arap Birliği’ne bağlı Zayed Koordinasyon ve Takip Merkezi, Abu Dabi’de Holokost inkârı konulu bir sempozyum düzenlediler.
Hamas yetkilileri de bu söylemlere değişik yöntemlerle katıldılar. Hamas liderlerinden El-Rantissi, Soykırım’ın hiçbir zaman gerçek olmadığını, Naziler'in Siyonist kuklaları olduklarını ve Nazizm’in siyonistlerin bir yan örgütü olduğunu söyledi. 2000 yılındaki Hamas basın duyurusunda, Soykırım için “sözde Soykırım, üretilmiş ve temeli olmayan bir hikâyedir” cümlesi kullanıldı.
Arap dünyasının bazı aydınları da, IHR nin Beyrut’ta tertiplediği bir konferansın iptali üzerine üzüntülerini belirten protesto mesajları yayınladılar.
Ahmedinecad olgusu:
Ortadoğu’da Soykırım inkârcılığı oldukça yeni bir kavramdır. Daha önceki söylemleri, Holokost’un bedelinin Filistinliler tarafından ödenmemesi gerektiğidir.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad bu iki kavramın sentezini yapmıştır. 2005 yılında yaptığı bir konuşmada soykırımın, İsrail tarafından üretilmiş bir çocuk hikâyesi olduğunu söyledi:
“Yahudi katliamı adında bir efsane yarattılar ve bu efsaneyi, Tanrı’larından, dinlerinden ve peygamberlerinden daha kutsal saymaktadırlar. Batı dünyası bu efsaneyi sorgulayanlara çok sert davranmaktadır. Ancak dine, Tanrı’ya bu hikâye aracılığıyla hakaret edenlere hiçbir şey yapılmıyor”
Daha da ileri giderek, söyleşisinde, İsrail’in Almanya veya Avusturya’ya taşınması gerektiğini, bu sözde katliamın bedelinin Filistinliler tarafından değil Almanya ve Avusturya tarafından ödenmesi gerektiğini söyledi.
Başta Amerika, İsrail ve Avrupa Birliği olmak üzere birçok batılı ülke bu konuşmayı protesto etti. Almanya parlamentosundaki tüm partiler ortak bir kınama mektubu gönderdiler. Hamas siyasi lideri Meşal, Ahmedinecad’ın bu “cesur ve gerçekçi” konuşmasını desteklediğini söyleyerek destek verdi. 2006 yılında Der Spiegel Dergisi ile yaptığı röportajda Ahmedinecad, aynı görüşleri ve Holokost ile ilgili şüphelerini yineledi.
11 Aralık 2006 tarihinde, Tahran’da yapılan ve bizzat Ahmedinejad tarafından desteklenen, “Uluslararası Soykırım üzerindeki görüşleri gözden geçirme “ konferansı uluslararası protestolara yol açtı. Tahran yönetimi tarafından bu protestolara verilen resmi yanıt ise, “Soykırım, dokunulmaz ve kutsal bir konu değildir. Bu konu çok abartılıyor” oldu.
Yasal Önlemler
Birçok Avrupa ülkesinde Soykırım inkârcılığı yasal olarak cezalandırılmaktadır. Cezalar, para cezasıyla başlamakta 20 yıl hapse kadar uzanabilmektedir.
Kanada, İngiltere ve İskandinav ülkelerinde olduğu gibi birçok ülkede soykırım inkârcılığına yönelik özel maddeler olmamasına rağmen, ırkçılık ve ırkçılık suçlarına ağır cezalar verilmektedir.
Avrupa Birliği’nin 2003 yılında kabûl ettiği “Siber Suçlar” protokolünde, bilgisayar aracılığıyla işlenen, ırkçılık amaçlı suçlar kapsamında, “insanlığa karşı işlenen suçlar” ve “Soykırım inkârı ve övgüsü” anabaşlıkları da bulunmaktadır.
Bu konuda dikkati çeken bir olay ise, Soykırım inkârını suç sayan ve cezalandıran ülkelerden çoğu (Almanya, Avusturya vb.), Soykırım fikrinin çıkış ve uygulama ülkeleridir. Bu ülkelerde, Nazizm ile ilgili her türlü eylem, söylem, sembol vb. de suç kapsamına girmektedir.
Bu tür kısıtlamalar ise, inkârcıların kullandıkları ana malzemelerden biridir: “Bu ülkeler konuşma, düşünme özgürlüklerini kısıtlayan sansürcü ülkelerdir”.
En çarpıcı örnekte, Deborah Lipstadt’ın David Irving’e karşı kendini savunma zorunda kalmasıdır.
Avrupalı inkârcılar, söylem veya yayınları dolayısıyla yargı karşısına çıktıklarında, Avrupa İnsan Hakları Bildirgesinin konuşma özgürlüğü ile ilgili 10. maddesine dayanarak savunma yapmaktadır. Buna karşılık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aynı bildirgenin “hiçbir özgürlük, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamak veya kısıtlamaya teşvik etmek amacıyla kullanılamaz” maddesiyle bu başvuruları geri çevirmektedir.