Kadın duyarlığının filmi

Yazarı, senaristi, yönetmeni, montajcısı, yapımcısı, başrol oyuncuları, görüntü yönetmeni ile “Fidel’in Yüzünden” tümüyle bir kadın filmi. Kariyerini sol görüşlü politik filmlere adamış, Oscar ödüllü Costa Gavras’ın yanında asistan olarak yetişmiş kızı Julie, ilk yönetmenlik denemesinde bizlere yakından tanıdığı bir çevreyi anlatıyor.

Viktor APALAÇİ
13 Şubat 2008 Çarşamba

İlk filmi “Fidel’in Yüzünden” ile Julie Gavras, siyasal sinemanın büyük ustası babasının izinde olduğunu gösteriyor.

1970’li yılların Paris’inde, burjuva yaşantılarına son verip, ateşli birer aktivist haline gelen bir karı-kocanın öyküsünü, 9 yaşındaki kız çocuklarının gözünden izliyoruz. Evin, Küba göçmeni dadısını göre her türlü kötülüğün arkasında Fidel Castro vardır

“Fidel’in Yüzünden / La Faute a Fidel” tam bir kadın filmi. Yönetmeni ve senaristi (babası Costa Gavras’ın yanında asistan olarak pişen) Julie Gavras. Film, Domitilla Calamai adlı bir kadın yazarın, aynı adlı çok satan kitabından alınmış. Yapımcı, ünlü yönetmen Maurice Pialat’nın kızı Sylvie. Başrolde, yine bir ünlü babanın kızı, Julie Depardieu var. Filmin görüntü yönetmeni, Nathalie Durand ve montajcısı Pauline Dairou, kadın teknisyenler.

1970’li yılların Paris’inde geçen konusuyla film, 68 ruhuyla antifaşist bir mücadele içindeki, sosyalizme gönül vermiş bir ailenin yaşadıklarını anlatıyor. Filmde Paris’teki burjuva yaşantılarına, bir olay sonrası son verip, ateşli birer aktivist haline gelen bir karı-kocanın öyküsü, 9 yaşındaki kız çocuklarının gözünden anlatılıyor.

Kariyerini sol görüşlü politik filmlere adamış, bu günlerde Berlin Festivali’nde jüri başkanlığı yapan Oscar ödüllü babası Costa Gavras’ın yanında, (aralarında “Amen”in de bulunduğu) filmlerin asistanı olarak yetişmiş Julie Gavras, ilk uzun metrajlı filmi olan “Fidel Yüzünden”de, bizlere yakından tanıdığı bir çevreyi anlatıyor.

Şili’deki demokrasi mücadeleleri, Allende dönemi, bu filmde de (tıpkı babasının Oscar kazandığı “Kayıp / Missing” de olduğu gibi) arka planda işleniyor. 1970’lerin Fransa’sının politik atmosferi, komşu İspanya’da yaşanan çalkantılı günler, çatışan ideolojiler, Castro’nun Küba’da bağımsızlık kazanmasından sonra diğer Latin Amerika ülkelerini etkilemesi, faşist rejimlere karşı özgür Avrupa ülkelerinde oluşan dayanışma atmosferi, toplumsal çalkantılar, babasının sert politik tarzından etkilendiğini gizlemeyen Julie Gavras tarafından ustalıkla dile giteriliyor.

Kendisi bunu, henüz ilk filmini yapan bir yönetmenden beklenmedik bir olgunlukta, dönemin ruhunu, hayal kırıklıklarını başarıyla yansıtan bir uslupla yapıyor.

NAİF VE HINZIR BİR MİZAH

Franko rejimi karşıtı eniştesinin İspanya’da öldürülmesinden sonra, dul kızkardeşi ve yeğenini Paris’teki evinde misafir eden İspanyol avukatın, politik tarzı değişikliğe uğrar. İspanya’dan kaçmanın yaşattığı suçluluk duygusuyla genç avukat hayatına yeni bir yön vermeyi, solcu bir aktivist olmayı seçer. Marie Claire dergisinde yazan Fransız karısı da kendisine destek verir.

Karı-koca, Allende’nin seçim kampanyalarına destek vermek üzere Şili’ye giderler. Dönüşlerinde, taşındıkları küçük ev, sakallı Allende yandaşlarının buluşma noktası olur.

Filmde konu olan roman “Tutto Colpe di Fidel” (Bütün suç Fidel’de) adını, evin hizmetçisi, Küba’dan devrim yüzünden kaçmış, Filomena’nın dilinden düşürmediği, cümleden alıyor. Bu göçmen kadın için bütün kötülüklerin arkasında Fidel Castro ve komünistler vardır. İçindeki antikomünist öfkeyi evin 9 yaşındaki kızı Anna’ya aşılar. Anna’nın Bordeaux’da yaşayan büyükanne ile büyükbabası da Filomena gibi düşünmektedir.

Olayları çocuk karakterlerin aracılığıyla aktarmak, çok yazarın ve senaristin tercih ettiği bir yoldur. Geçen yıl izlediğimiz “Pan’ın Labirenti”nde Guillermo de Toro, aynı yöntemi kullanarak faşist Franco dönemini, küçük kız kahramanın gözünden anlatmıştı.

9 yaşındaki Anna, dul halasının evlerine sığınmasından sonra yaşanan değişikliklere anlam verememektedir. Daha küçük bir eve taşınmak zorunda kalmışlar, babasının faşist ilan ettiği Mickey Mouse’u okuması yasaklanmış, okuduğu rahibe okulunda din derslerine girmesi ailesi tarafından men edilmiş, annesinin kürtaj hakkı üzerine yaptığı çalışmalar yüzünden evine tanımadığı kadınların, babasının sakallı militan arkadaşlarının gelmesine alışamamıştır.

Filomena’ya göre Anna ebevynlerinin komünist olmasında da suç Fidel Castro’dadır. Ailesinde yaşanan köklü değişiklikleri, anlam veremediği çelişkileri sorgulayan Anna, bir yandan büyürken, olup bitenleri anlamaya çalışırken, diğer yandan yeni duruma ayak uydurmaya çalışıyor.

ÇOCUK GÖZÜYLE 68 RÜZGARI

Anna’nın yaşadığı hayal kırıklıkları, cinsiyet, din, aile bağları, çatışan ideolojiler gibi temalar aracılığıyla filmde bir büyüme hikayesi olarak anlatılıyor.

Yazar-yönetmen Julie Gavras ve kadrosundaki kadın yardımcıları bu temaları, kadın duyarlılığının avantajlarından yararlanarak başarıyla işliyorlar. 9 yaşındaki bir kız çocuğun dünyayı algılama yolundaki sorularına, naif ve hınzır bir mizah eşliğinde cevap arayan film, içten ve sıcak atmosferiyle izleyiciyi etkiliyor.

Dadısı sürekli değişen, düzensizlikler içindeki yeni hayatında her türlü olayın arkasındaki mantığı aramaya çalışan zeki bir çocuğun, yetişkinlerin dünyasında kendine yol açmaya çalışması filmde ustalıkla anlatılıyor.

1968 Mayıs’ındaki Paris’teki öğrenci hareketlerinden filizlenen 68 ruhunun dünyanın dört bir yanındaki insanları nasıl etkilediği, “Fidel’in Yüzünden”de başarılı bir siyasal film formatında anlatılıyor.

Julie Gavras, diyaloglarındaki doğallıkla, keskin mizahıyla, duyarlı sinema diliyle izeyicisini yüreğinden yakalamayı başarıyor. Allende’nin belediye seçimlerinden kıl payı farkla muzaffer çıktığı gün, Paris’teki taraftarlarının yaşadığı sevinç sekansında hep bir ağızdan çıkan “Venceremos – Kazanacağız” marşını izleyici tüyleri diken diken dinliyor.

Yine Anna’nın ebevynleriyle katıldığı ilk sokak yürüyüşü sekansında, polisin müdahalesi sonrası, coplanan insanlar arasında yalnız kalışında yaşadığı korku ustalıkla yansıtılmış. Metafor yüklü final bölümü gözyaşlarını harekete geçiriyor.

Anna rolü için 500 aday arasında seçilen Nina Kervel, sinemadaki bu ilk deneyiminde, Allah vergisi kabiliyeti ve sevimliliğiyle, oyuncu kadrosunda sivriliyor. Depardieu ailesinin başarısını sürdüren Julie, Ferzan Özpetek’in fetiş oyuncusu, İtalyan aktör Stefano Accorsia iyi oyunculuklarıyla öne çıkarken, Julie Gavras bu çalışmasıyla, geleceği parlak yeni bir kadın yönetmen olduğunu müjdeliyor.