Suat Derviş, diğer adı ile Hatice Saadet Baraner...Aklı, özgüveni ve cazibeyi büyük bir doğallıkla benliğinde buluşturan; otoriteye, katı kural ve kalıplara karşı çıkan sıra dışı bir kadın, 1905-1972 yılları arasında yaşamış bir gazeteci ve yazar...
Dünyayı değiştirme işinin sadece "erkek" işi olduğunu savunanlara Reşat Fuat Baraner’in karısı olarak tanıtıldığında hiddetle ayağa fırlayıp “Ben, yazar Suat Derviş’im! Kimsenin karısı olarak yâd edilemem!” diyecek kadar özgür ve çağının ilerisindeki bu cesur kadın, Liz Behmoaras’ın satırlarında hayat buldu
Liz Behmoaras, adı biyografik romanlarla özdeşleşmiş bir yazar. “Moiz Tekinalp/Bir Kimlik Arayışının Hikayesi” adlı son romanından yaklaşık iki sene sonra Türk basın ve siyaset tarihinin tozlu sayfalarında unutulmuş bir kadın kahramanın yaşamını öyküleştirerek, çok önemli bir çalışmaya imza attı. Behmoaras’a son kitabı ile ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
Biyografik kitap türünde yoğunlaştınız. Bu, kendiliğinden oluşan bir tesadüf mü; yoksa bu türde yazmaktan keyif mi alıyorsunuz?
Bunca uzun süredir ve istikrarla yapılan işlerde bence tesadüfe hiç yer olmaz. Kendimi klasik anlamda edebiyatçı saymıyorum. Yazı yazmayı seven ve yazdıkları basılıp bazıları tarafından okunup beğenilen biriyim sadece. Yazı hayatıma Şalom’da söyleşiler yaparak başladığıma, ilk kitaplarımın ikisi de söyleşi kitapları olduğuna göre insanlara, insan olgusuna çok ilgi duyduğum ortada. Söyleşiden biyografi tarzına geçmem kaçınılmazdı. Özellikle ilgimi çeken kişileri tanıyıp okurlarıma tanıtmak, yaşamlarında yer alan olaylara ve eylemlere kendi yorumumu katmak istiyorum; bazen de anlattığım kişiyle özdeşleşmek… Hakkında araştırma yapmak… Başkalarına bir model olarak sunmak… Her halükarda bellek kaybına karşı bir mücadele vermek… Bunları yaparken keyif almaz olur muyum hiç? Bilgisayarımın başına geçtiğimde kendi yaşadığım ortama paralel bir ortamda kayboluyorum: Jak Samanon’la Hasköy’de bir Şabat akşamı mum yakıyorum; Mazhar Osman’ın peşinden dehşet içinde Toptaşı Bimarhanesini geziyorum; Tekinalp’la Selanik’te Beyaz Kale’nin ayağında, yüzyıllık çınarın gölgesinde İttihatçıların kahvesindeyim; Suat Derviş’le ise Çamlıca’da eski bir tekfur sarayından İstanbul’un üstüne batan güneşi seyrediyor, Küllük Kahvesi’nde Dino kardeşler ile sohbet ediyor ya da Sansaryan Han’da acı çekiyor ve korkuyorum…
Gazeteci alt yapınız gazeteci Suat Derviş'i anlamanızı kolaylaştırdı mı?
On yıl boyunca Şalom’da, gönüllü olarak ama işimi müthiş ciddiye alarak gazetecilik yaptım. Gazeteci Suat Derviş’in, mesela 1920’lerde bütün meslektaşlarını atlatarak İbrahim Refet Paşa’yla röportaj yaptığında adrenalininin nasıl yükselmiş olabildiğini tabii ki çok iyi anlayabildim; bir röportaj için gün boyu İstanbul’un bütün semtlerini aç susuz nasıl dolaştığını, bir yurt dışı gezisinde mesai arkadaşlarıyla nasıl deliler gibi koşturup bir o kadar da eğlendiğini çok “damardan” hissettim! Sonuçta da şu kanıya vardım: Suat Derviş mükemmel bir gazeteciydi.
Osmanlı burjuvazisinden gelen eğitimli bir kadın; başına buyruk. Üç evlilik yapmış ve farklı kentlerde geçen bir yaşam. Bunca sıradışılığa rağmen, Derviş'in kendisinden çok çevresi ön planda. Neden?
Bir biyografi yazmak, başlangıçta hakkında bir fikir edinmiş olduğunuz ancak az tanıdığınız bir kişiyle uzun bir yolculuğa çıkmaya benzer. Yol boyu onu keşfedersiniz. Bazen o kişi kitabınızda baştan ona ayırmak istediğiniz yere sığmaz taşar, bazen de tasarladığınızdan çok daha az yer işgal eder. Suat Derviş’in, 20’li yıllarda Berlin, 30’lu yıllarda sansür altında Babıâli ve 50’li yıllarda Paris tasvirlerinin zaman zaman gerisinde kaldığı, o bölümlerde biraz silik durduğu doğrudur, zira bizzat “Ben burada çok önemli değilim” mesajını verdi; ancak kitabın pek çok bölümünde de yürekliliğiyle, doğallığıyla ve özellikle şaşırtıcı derecede öncü kişiliğiyle ön plana geçtiğini düşünüyorum.
Suat Derviş, Kara Kitap, Fosforlu Cevriye, Ankara Mahpusu ve daha birçok eserin yazarı. Kitaplarından bazılarını okuma fırsatı buldunuz mu? Size göre nasıl bir yazar ya da cesur ve doğal kişiliği bu romanlara yansımış mı?
Önceden onun eserlerini okumadan, bir yazarın biyografisini, yazmaya kalkışmak hiç mümkün olabilir mi? Suat Derviş’in bütün kitaplarını, en azından Latin harflere çevrilmiş olanları, bütün öykülerini ve çok sayıda gazete yazısını tabii ki okudum. Romanlarına yansıyıp yansımadığı sorusuna kitabımdan bir alıntıyla yanıt vereyim: “Suat Derviş romanlarında giderek daha çok Suat Derviş’i anlatır; kendinde beğendiği ve beğenmediği özellikleri, amaçları, özlemleri, pişmanlıkları, yaptıkları, yapamadıkları ve yapmayı hedefledikleriyle…” Yani, sevmiş olduğu erkeklerin maddi manevi tasvirlerinden tutun, yaşam, ölüm, mutluluk ve aşk hakkında düşündüklerine kadar, kişiliği ve yaşamı hakkında pek çok ipucu buldum roman ve hikâyelerinde.
Diğer kitaplarınıza oranla bu kez daha fazla dip not v.s.'ye rastlıyoruz. Geçmişe dayalı tecrübeler mi sizi buna itti; yoksa bu kitap bunu mu gerektirdi?
Aynı kalemden çıkmış her biyografi bir öncekinin klonu olmalı diye bir kural yok. Jak Samanon, çok yaşlı olan anneannemin bir an önce okuyabilmesi için kısa tutulmuş bir belgesel tarzındaydı. Mazhar Osman ve Bir Kimlik Arayışının Hikâyesi ise romanlaştırılmış biyografilerdi, ancak her ikisinde de, onları yazarken faydalanmış olduğum kitaplar en sonunda uzun bir kaynakça bölümünde sunuluyordu. Suat Derviş’te kaynakçanın yanı sıra, metinde alıntılara yer verdiğim için, sayfa sayfa düşülmüş dip notlar da var. Çeşitli roman ve makalelerden birebir alıntılanmış bölümleri dipnotsuz vermek nasıl mümkün olabilir ki?
Kitap kapağı çok başarılı, Derviş'in kişiliği hakkında kuvvetli ipuçları veriyor. Kapak seçimi kime ait?
Çalışırken defalarca fotoğraflara bakarım. Onlarda yakaladığım kahramanımın beden dili, giyim tarzı, etrafındaki insanlar, sırasında arka plandaki dekor bana hakkında pek çok şey öğretir. Fotoğraflar arasında da, hangisinin kapak olacağına çok erken karar veririm; kitabımı hayalimde bu kapakla kitapçı raflarında görmek beni bütün yazma süreci boyunca yüreklendirir. Bu kez de böyle oldu. Projemden haberdar ettiğim Sahaf Mütefferika’nın sahibi Lütfü Seymen beni telefonla arayıp “Hiçbir yerde yayınlanmamış şahane bir fotoğrafım var” dedi. Pek çoğu ünlü olan erkekler ordusu arasından dimdik, hem vakur ve güçlü hem de son derece kadınsı bir edayla sivrilen bir Suat Derviş ile karşılaşınca “İşte bu!” dedim. Sahaf “Sakallı Lütfü”ye buradan bir kez daha kocaman bir teşekkür yollamak isterim.