Ankara Üniversitesi’nden Mahir Ünsal Eriş, 12-15 Mart tarihlerinde İtalya’da Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nün düzenlediği “Akdeniz Buluşmaları”nda, bir çalışma atölyesiyle Türk Yahudilerinin laikleşme sürecinde, Rabi Nisim Behar’ı sunuyor olacak. Sunumu hakkında Eriş’in sayfamızla paylaştıklarını ve Rabi Behar üzerine kaleme aldığı metni yayınlıyoruz
Avrupa Üniversitesi Enstitüsü, Robert Schuman İleri Çalışmalar Merkezi, her yıl tekrarlanan “Akdeniz Buluşmaları (Mediterranean Meetings)” düzenliyor. Bu yıl 9. kez olmak üzere 12-15 Mart 2008 tarihleri arasında Montecatini-Floransa'da buluşma gerçekleşecek. Planlanan bu "buluşma"da 14 farklı başlık altında çeşitli çalışma atölyeleri olacak. Bunlardan 12 numaralı olan atölye "Laikleşme, Laiklik, Laik: Demokrasi ve Dini Azınlıklar (Secularization, Secularism, Secular: Democracy and Religious Minorities)" başlığını taşıyor. Bu çerçevede Mahir Ünsal Eriş bir çalışma gerçekleştiriyor olacak. Türkiye’den farklı isimlerin sunumlar yapacağı oturumun detaylarını aşağıdaki linkte bulabilirsiniz. “Türk Yahudilerinin laikleşme süreci ve bu dönemde bir figür: Rabi Nisim Behar” başlığını taşıyan sunumu ve Rabi Nisim Behar'ı çok önemli bir figür olarak gören Eriş düşüncelerini şu sözlerle paylaşıyor: “Tanzimat-Islahat süreciyle birlikte Gayrimüslim topluluklar, Müslüman çoğunluğa oranla daha çabuk değişime ayak uydurdular. Özellikle de batılı tarzda eğitim Rum, Ermeni ve biraz zor da olsa Yahudi Cemaatleri arasında daha erken ilgi gördü. Bunu Rotschild Ailesi’nin girişimleriyle Hasköy'de acılan "La Eskuela"dan ve hemen ardından Kamondo Ailesi’nin eğitim konusundaki çaplı ve ısrarlı girişimlerinden biliyoruz. Kont Avram Kamondo, batılı eğitimi önemsiyordu, çünkü Yahudi Cemaatinin her bir ferdi aldığı eğitim sayesinde devamlılığını sağlayacak, önemli bir güce sahip olacaktı. Nitekim öyle de oldu, herem edilmek pahasına, Kamondo batılı tarzda eğitimi destekledi ve böylelikle o zamana kadar okuyarak yalnızca haham olabilecek bir Yahudi çocuğu, öğrendiği meslek ve dil sayesinde toplumun her kademesinde kendine yer edinmeye başladı. Dünyadan gelen siyasi ve düşünsel ürünleri takip edebilme imkânına sahip oldu. Bu da Türk-Yahudi modernleşmesinin en önemli motorlarından biri oldu. Ancak modernleşme özellikle Yahudiler için ayni zamanda laikleşme demekti. Yahudilik, diğer grupların dinlerine kıyasla gündelik hayata daha çok müdahale eden (kaşer, Şabat, kippur orucu, evlilik kuralları gibi) bir din olduğu için modernleşen Yahudi bireyi bazı dini yükümlülüklerin önceliklerini yeniden tartışmaya başlayacaktı. Bu da hızlı bir sekülerleşmeyi beraberinde getirdi elbette. İste bu noktada Rabi Behar'ı çok önemsiyorum. Çünkü o modernleşirken sekülerleşmenin hızına yenik düsen Türk-Yahudi cemaatine ‘bir Yahudi’ye kimliğini kazandıran, onun etno-dinsel bir topluluğun mensubu oluşu’ fikrini hatırlatmak için 40 kadar kitap yazdı. kitaplarındaki dil bir Yahudi'ye anlatır gibi değil de sanki sokaktan geçen herhangi birini anlatıyormuş gibi sıfırdan ve yalındır. Bu da müdahalede ne kadar haklı olduğunu ortaya koyar. İşte bütün bunlar acısından Behar'ı sekülerleşen Türk Yahudilerini ‘Museviliği bir kimlik olarak da sahiplenmek ve yaşamak’ noktasına çağıran biri olarak görüyorum. O nedenle Behar’la ilgili çalışmalarımı (ki bana hayat boyu yetecek kadar çok malzeme veren üretkenlikte bir şahsiyet) götürebildiğim kadar uzağa götürmek, onu tarihin tozlu raflarına terk edilmekten alıkoymak ve yaşatmak istiyorum. Bir nevi Behar Uzmanlığı da denilebilir kalkıştığıma. İşte İtalya’da sunumunu yapacağım Behar hakkında düşündüklerim bunlar ve bu görüşümü sunumumda da savunuyorum.”