27 Aralık’ta Kenya’da yapılan Devlet Başkanlığı seçimi, ülkede etnik şiddet olaylarının yaşanmasına sebep oldu. Aradan iki ay geçti ve Kenya için yeni bir ümit ışığı yandı. 28 Şubat’ta Kenya Devlet Başkanı Kibaki ile Muhalefet lideri Odinga arasında kurulan koalisyon, ülkeye yeniden istikrar getirmeyi planlıyor
27 Aralık 2007’de devlet başkanlık seçimi için sandık başına giden Kenya halkı, son iki aydır tam bir kaos yaşıyor. Ulusal Birlik Partisi Lideri Mwaki Kibaki’nin seçimi kazanması, ülkede yıllardır varolan siyasi ve etnik gerilimin iyice kızışmasına neden oldu. Oyların sayımında hile yapıldığını ileri süren Demokratik Turuncu Haraket Lideri Raila Odinga’nın Kibaki’nin galibiyetini kabullenmemesi, Kibaki’nin ise seçimi adil yolla kazadığını diretmesi ülkede şiddet olaylarını başlattı.
Kenya’da varolan 42 etnik gruptan, Kikuyular nüfusun yüzde 20’sini, Luolar yüzde 14, Luhyalar yüzde 13, Kalenjinler ise yüzde 11’ini oluşturuyor. Devlet Başkanı Kibaki Kikuyu kabilesine, Muhalefet Lideri Odinga ise Luo kabilesine mensup. Farklı kabilelere mensup iki parti lideri arasındaki koltuk kavgası, ülkede yaklaşık bin kişinin ölümüne ve 600 bin kişinin ise yerinden olmasına neden oldu.
Seçim Komisyonu’nun 30 Aralık’ta Kibaki’nin yeniden Devlet Başkanı seçildiğini duyurması ile başkent Nairobi, Kisumu, Rift Vadisi ve sahil şeridinde ayaklanmalar başladı. Hükümet tüm canlı medya yayınlarını ve halk protestolarını yasakladı. Seçim sonrası en çok Nyanza ve batı illeri, Rift Vadisi’nin orta ve güney bölgeleri ile Nairobi bu kargaşadan etkilendi.
Kenya’da ilk şiddet saldırıları Kikuyulara yönelik başladı. Kikuyular da Odinga’ya destek veren Luo, Luhya ve Kalenjinlere geri karşılık vermede gecikmedi. Plansız ve kendiliğinden başlayan protestolar şiddet olaylarının başlangıç noktası oldu. Bu protestoların ardından kundaklama, tecavüz ve sivillerin polis tarafından öldürülmesine kadar pek çok şiddet olayı yaşandı. Bir başka şiddet eylemi ise, belli etnik grupların evlerinden zorla çıkartılmasıydı. Bu tür hadiseler Rift Vadisi’nin orta bölgelerinde, çoğu Kalenjinlerin, Kikuyuları ev ve işyerlerinden zorla çıkarması ile görüldü.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un insani işlerden sorumlu yardımcısı John Holmes, evlerini terketmek zorunda kalan 600 bin kişiden 300 bin’inin kamplara yerleştirildiğine, diğer yarısının ise anavatanlarına geri döndüğüne dikkat çekti. John, kamplarda yaşadığı tahmin edilen pek çok kişinin, aslında karakol, cezaevi, kilise ve hükümet binalarını sığınak olarak kullandığını açıkladı. Holmes ayrıca, ülke genelindeki 300 kampın, yerinden edilenlere yeteri kadar yardım sağlayamadığını, hükümet ve yardım kuruluşlarının bu sayı karşısında çaresiz kaldığını belirtti.
2002’de Devlet Başkanlığını Daniel Arap Moi’den devralan Kibaki, hiç şüphesiz ülkesine ekonomik ve politik reformları da beraberinde getirdi. Kenya ekonomisi 2006’da yüzde 6 oranında büyüme kaydederken, ülkeye yabancı yatırım ve turistler akın etti. Sivil toplum, basın ve parlamento bir araya gelerek ülkede demokrasi sürecini hızlandırdı. Ancak Kibaki 2002’de kazandığı desteği yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Bunda hiç şüphesiz Kibaki’nin, Kenya’daki diğer 41 etnik grubu gözardı ederek Kikuyulara öncelik tanıması büyük rol oynadı. Çoğu eğitimli ve başarılı bu etnik grup, sivil toplum kuruluşlarında, profesyonel meslek ve iş dünyasında yerlerini aldı. Özellikle Kuzey Rift Vadisi’nde ise Kikuyulara yönelik kızgınlık her geçen gün arttı.
Rift Vadisi’nde bugün yaşanan kargaşanın altında hiç şüphesiz yine tarihte yapılan hatalar yatıyor. Bir zamanlar Kalenjin ve Masailerin anavatanı olan Rift Vadisi, geçen yüzyılın başında İngilizlerin sömürgesi altına geçti. 1963’te Kenya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla, İngilizler bu verimli bölgeyi yeni kurulan bağımsız hükümete sattı. Kikuyu kabilesine mensup ilk Devlet Başkanı olan Jomo Kenyatta, Rift Vadisini kendi kabilesine parselledi. Kenya anayasası ülkedeki tüm kabilelere istediği yerde yaşama hakkı tanısa da Kikuyuların, özellikle bu bölgedeki yayılımı diğer etnik grupların tepkisine yol açtı.
Kenya’da benimsenen “kazanan herşeyi alır” anlayışı, tarihten günümüze uzanan yanlışlar zincirinin önemli bir parçası. Afrika’nın genelinde görülen bu anlayış, ülke liderlerinin kendi etnik grubuna ayrıcalık tanıması ve nüfusun geri kalanını dışlamasıyla hayatiyet kazanıyor. Bu durumda da küçük kabileler, büyüklerin egemenliği altında eziliyor.
Kenya’da 1950’li yıllarda varolan Majimboism felsefesi, bugün halen muhalefet partisi tarafından benimseniyor. Bağımsızlık döneminde bu akımdan etkilenerek, politik bir hareket başlatan Joseph Martin Shikuku, federal bir sistemin Kenya’nın sorunlarına çare olacağı görüşünü savunuyor. Federalizm anlamına gelen majimboism, yerel toprak hakların korunmasını amaçlıyor. Bugün Rift Vadisi’nde yerli halkın, toprağını yabancılara kaptırttığını düşünmesi, bölgede yaşanan kaosu açıkça ortaya koyuyor. 27 Aralık seçimleri bir yerde majimboism’in, halk oylamasına sunulması anlamına geldi. Bölgecilik yanlısı Odinga, merkezi yönetim taraftarı Kibaki’ye karşı adil veya değil yenik düştü.
Kenya’da çoğu kurumlar; hukuk, meclis ve seçim komisyonu dahil Devlet Başkanı’na hizmet ediyor. Devlet Başkanı, yüksek mahkeme hakimlerini ve seçim komisyon üyelerini görevlendirme ve meclisi dağıtma yetkisine sahip. Başkan, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi belediye hizmetlerinden sorumlu il ve bölge temsilcilerini görevlendiriyor. Muhalefet partiden yana ilçelere yeterli kaynak ulaşmıyor. Meclis üyeleri, halk tarafından seçilse de, seçmenler sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin mecliste ele alındığından kuşkulu. Bu durum da halkın devlet kurumlarına olan inancını sarsıyor.
Kenya’da seçimleri planlama ve yönetme 22 temsilciden oluşan Seçim Komisyonu’nun sorumluluğunda. Eski Devlet Başkanı Daniel Arap Moi döneminde varolan “centilmenlik anlaşmasına” göre Başkan, meclise danışarak Komisyon üyelerini göreve atamalı. Ancak Kenya hukuku bu anlaşmayı zorunlu hale getirmediği için 2007’de Kibaki, yeni komisyon üyelerini meclisten bağımsız olarak kendi başına atadı. 27 Aralık seçimine hile karıştığı varsayımı hiç şüphesiz ki Devlet Başkanı’nın bu sonsuz yetkilerinden kaynaklanıyor.
Seçim sonrası Kenya’da yaşanan etnik şiddet olaylarının altında her ne kadar politik sebepler yatsa da, etnik gruplar arası yaşanan ekonomik eşitsizlikler ülkenin bugünkü durumuna gelmesinde büyük rol oynadı. Pek çok Kenyalı, Kikuyuların ülkedeki ekonomik gelişimden büyük ölçüde faydalandığı görüşünde. Nairobi Borsası, Kenya Merkez Bankası ve Kenya Elektrik Santrali Kikuyular tarafından yönetiliyor. Bugün ülke nüfusunun yüzde 40’ı şehir merkezinde yer alan gecekondularda yaşıyor.
Kikuyular dışındaki diğer etnik grupların yaşadığı eşitsizliklere ek olarak, seçim sonrası yaşanan şiddet olayları ülke ekonomisini de derinden sarstı. Dünyaca ünlü safari beldelerine ve plajlı tatil köylerine gitmeyi planlayan pek çok tatilci seyahatlerini iptal etti. Sahil bölgesinde bulunan 120’den fazla birinci sınıf otelden yirmi tanesi tamamen kapandı. Bu durum da 20 bin kadar çalışanın evlerine dönmesini zorunlu hale getirdi. Nairobi, Rift Vadisi ve Batı bölgelerine gitmeye çekinen nakliye araçları yüzünden, Mombasa Limanında kargo yığılması yaşandı.
Seçimlerin hemen ardından, etnik şiddet olaylarının patlak vermesi ile BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan, Kenya’ya gitti. Muhalefet ile hükümet arasında kurulacak ortaklığa arabuluculuk etmek isteyen Annan, Kenya krizinde sıkışıp kaldı. Başbakanlık koltuğuna oturmayı planlayan muhalefet Lideri Odinga, hükümet ile yarı yarıya kurulacak bir koalisyon ortaklığının krize son vereceği görüşündeydi. Annan, seçim sonrası her iki parti temsilcisi ile yaptığı görüşmelerden bir sonuç elde edemeyince, 26 Şubat’ta müzakereleri durdurdu. Kibaki ve Odinga ile direkt masaya oturma kararı alan Annan, sonunda Devlet Başkanını pastayı bölmesi için ikna etti. 28 Şubat’ta iki parti arasında kurulan koalisyon ortaklığı, Odinga’ya uzun zamandır beklediği Başbakanlık koltuğunu verdi. Ancak Kibaki halen Adalet, Finans ve Savunma bakanlıklarını elinde tutuyor. Kibaki’nin daha ne kadar taviz vereceği, diğer tarafla hangi yetkileri paylaşacağı şimdilik kesinlik kazanmadı.
Şubat ayı ortasında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da Kenya’yı ziyaret etmiş ve her iki tarafı uzlaşmaya çağırmıştı. Ancak gerekli çözümlerin elde edilememesi üzerine, Rice üstü kapalı yaptırımlardan söz etmişti. Kenya ziyareti sırasında ABD’nin Kenya’ya yılda yarım milyar Dolardan fazla yardım sağladığını hatırlatan Rice’ın, yaptırım paketine neler koyabileceğini tahmin etmek güç değil. Her ne kadar Rice açıkça dile getirmese de ABD’li yetkililer, müzakereye engel olmaya çalışan politik liderlere vize sınırlaması getirilebileceğini açıkladılar.
Kenya’da kurulan koalisyon ortaklığı, son iki aydır ülkede yaşanan şiddete son vermek için atılan son ve önemli adım. Yüz binlerce kişinin evsiz kaldığı göz önüne alınırsa yeni bir seçim olasılığı zaten çareler arasında değildi. Hükümet, evlerinden olanların geri dönebilmeleri için yerleşim departmanı kuracağını ve huzuru sağlamak için de şiddetin en fazla yaşandığı bölgelerde 32 polis karakolu inşa edeceğini açıkladı. Kibaki, 6 Mart’ta parlementoyu toplayarak yapılan anlaşmanın yasalaşması için çalışmalara başlayacak. Ümit edelim ki imzalar atıldıktan sonra yeni anayasa, hukuk ve toprak reformları bir an evvel yürürlüğe girsin, böylece Kenya uzun zamandır beklediği istikrara yeniden kavuşsun.
Kaynaklar: Washington Post, New York
Times, Time, Council On Foreign Relations, BBC News, Newsweek, Guardian