1421 yılında Osmanlı tahtına 2. Murad geçti ve bu padişahın hükmü 1451 yılına kadar sürdü. Sultan 2. Murad imparatorluğu genişletmeye devam etti ve gayrimüslimlerden oluşan birlikler kurdu. Bu birliklere zamanla birçok Yahudi de katıldı. Bunlar uzun yıllar Osmanlı kuvvetlerinde hizmet gördüler. Bu birliklere katılmak istemeyenler bir bedel karşılığı askerlikten muaf kılındılar.
Tarihçi Rozanes’e göre Yahudiler birçok Osmanlı seferine katılmıştır.
Yahudi tarihçi Rozanes, Ladino dilinde çıkan Guerta de la İstoria Gazetesi’nde yayımlanan bir yazıya karşılık olarak Yahudilerin Osmanlı ordusuna hizmetlerinin bir bilançosunu yaparken şöyle der: “Her zaman ve yüzyıllardan beri Türkiye Yahudileri savaşa katıldılar ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki savaşlarında başarıya ulaşmaları için çok para harcadılar. Çünkü bu yönetim altında dinlerinin icaplarını rahatlıkla yerine getirebileceklerini ve Yahudi oldukları için maruz kalabilecekleri saldırılara karşı Türk devletinin onları koruyacağını biliyorlardı.”
16. yüzyılın sonunda Fransa Yahudileri kovulduklarında bir kısmı Türkiye’ye sığındı. Aşkenaz Yahudileri’nden gruplar da 2. Murad zamanında Osmanlı topraklarına göç ettiler.
Sultan 2. Murad Yahudilere karşı çok olumlu bir tutum takındı ve zamanın en büyük tıp bilginlerinden İshak Paşa’yı saray doktoru (hekimbaşı) atadı. Sultan Murad ayrıca İshak Paşa ve ailesini bütün vergilerden muaf kılan bir ferman çıkardı. Bundan sonra Yahudilerin saray doktorluğu gelenek halini aldı ve birçok Yahudi tıp uzmanı Bab-ı Ali’de görev yaptı.
> 2. Mehmet (Fatih) zamanı (1451-82)
2. Mehmet İstanbul önlerine geldiğinde, kent Yahudileri daha çok Galata kesiminde oturmaktaydı. Bizans imparatorluğu tamamen çöküp İstanbul’un alınması an meselesi haline geldiğinde, durumlarından memnun olmaktan çok uzak olan kent Yahudileri, muhtemelen, Osmanlıların zaferini çabuklaştırmayı düşündüler. Anlaşıldığı kadarıyla bu cemaat, surların içinden kenti çember altına alan Osmanlı kuvvetlerine fiilen yardım etmenin imkansızlığı karşısında, Bizans yönetimiyle işbirliği yapmaktan kaçınma yoluyla, Türklerin savaş çabasını dolaylı olarak desteklediler. Hatta bazı kaynaklara göre İstanbul Yahudileri Fatih’le gizli bir anlaşma yapmışlar, bu dolaylı işbirliğine karşılık da Fatih, kenti aldıktan sonra Yahudilere imtiyazlı bir statü tanımıştır. Fatih’in bu konuda çıkarmış olduğu ferman bugüne dek yayımlanan belgeler arasında bulunmamakla birlikte, Osmanlı hükümdarları tarafından değişik tarihlerde en az üç kere teyit edilmiştir. Hatta 1 Nisan 1604 tarihinde 3. Mehmet tarafından çıkarılan bir ferman 2. Mehmet’in Yahudilerle, 150 yıl önce yapmış olduğu anlaşmayı ve verilen hakları teyit ve tekrar etmektedir.
Osmanlılar, İstanbul’u aldıktan sonra, 2. Mehmet yeni sinagogların inşaasını yasak etmekle birlikte, Yahudilere din ve vicdan özgürlüğü vaadetti. Muhasara sırasındaki işbirliğine istinaden yapılan bu taahüde ek olarak, Osmanlı padişahı, mevcut sinagogların imar edilebileceğini ve evlerin sinagoglara dönüştürebileceğini ilan etti. Bu fermanla Fatih, Yahudilerin din ve inanç meselesine karışılmayacağını da tespit etti.
Fatih’in Yahudilere karşı gösterdiği bu düzgün davranış, sadece fetih esnasında gördüğü yardımdan dolayı değildir. Ondan önceki Osmanlı hükümdarları gibi Fatih’te Yahudilerin teknik yeteneklerini küçümsememiş ve yeni imparatorluğun kalifiye eleman ihtiyacını gözden kaçırmamıştır. Bu nedenle kenti alır almaz güvenilir bir milletin yerli Rum unsurlara karşı dengeleyici bir rol oynayacağı düşüncesinden hareketle, Yahudileri kente yerleşmeye davet etmiş ve bu amaçla imparatorluk kentlerine tamimler yollayarak İstanbul’un Yahudilere açık olduğunu ilan etmiştir. Hatta Fatih Sultan Mehmet, buraya yerleşecek Yahudilere “evler, tarlalar, bağlar” vaadetmiştir. Bunun üzerine binlerce aile İstanbul’a geçmiştir.
Evliya Çelebi’ye göre de, Edirne’den getirtilen İstanbul’da “Mahalletü’l Yahudiyyin-i Edirneviyyin” adı verilen bir semte yerleştirilmişlerdir. Bu tarihte İsrail ülkesine Safed kentinden bile Yahudi grupları gelip İstanbul’a yerleşmişlerdir.
Osmanlı hükümdarının özel doktoru Yaakov adında bir Yahudiydi. Resmi belgelerde Hekim Yakup (Maestro Jacopo) adıyla anılan bu doktor, aynı zamanda Fatih’in maliye bakanı (defterdar) idi. Osmanlı Devleti’ne diplomatik hizmetlerde de bulunmuş ve bu hizmetlerine karşılık vergilerden muaf kılınmıştır. 2. Mehmet 1452 yılında İstanbul’un alınmasından kısa bir süre önce, kent önlerinde Boğazkesen mevkiinde imzalamış olduğu fermanda şöyle demektedir:
“Bu fermanı yazmamın nedeni, bilginlerin şanı ve doktorların tacı, zamanın Galenos ve Hippokrates’i, Yahudi doktor Yakub’u ve bütün zürriyetini benden sonraki sultanların koyacakları dahil bütün vergilerden muaf kılmaktır. Yukarıda zikredilen kişilerden (Yakup ve ailesi) belirtilen vergilerden talep edenler, Tanrı’nın, meleklerin ve insanların gazabına uğrasın.
İşbu ferman, Boğazkesende hicri 856 yılının (1452) dördüncü ayında (Rebi ül ahir) verilmiştir.”
> Fatih Sultan Mehmet zamanında İstanbul Yahudi Cemaati
İstanbul alındıktan sonra Osmanlı cemaatlerinin en önemlisi haline gelen İstanbul topluluğunun lideri Rabi Moşe Ben Eliya Kapsali ve Rabi Mordehay Komtino’dur. İstanbul dışındaki Osmanlı kentlerinde Yahudi kültürel gelişmesi ertesi yüzyıla kalmıştır. Yalnız Edirne’de, kayda değer gelişmeler olmuştur.
Rabi Moşe Kapsali (1420-96) Girit’te doğdu ve Bizans döneminde İstanbul’da hahamlık yaptı. Kent Osmanlı yönetimine geçtikten sonra tarihçi Franco’ya göre, Padişah tarafından (bir vergi karşılığı) hahambaşı atandı.
Ansiklopedia Judaika, İstanbul’un en önemli hahamı olduğundan bahseder. Gerçekten de hahambaşılık müessesi resmen 19. yüzyılda kurulmuştur. Kapsali, o zamanlar güçlü bir cemaat olan Karayların Talmud okullarına alınmalarını yasaklamış ve bu cemaatin etkisini azaltmıştır. Bu arada, bir dinsel hukuk meselesi nedeniyle, zamanın hukuk otoritelerinden İtalyalı Rabi Colon, bir aile hukuku konusunda Kapsaliyi Yahudi yasalarını ihlal etmekle suçlamış ve İstanbul cemaat liderini “herem” yani “afaroz”la tehdit etmiştir.
Kapsali, İspanya’dan kovulan Yahudilerin yerleştirilmeleri için çalışmış, İberyalılar gelmeden önce Bab-i Ali ve Fatih tarafından dürüstlüğü ve sağduyusu için övülmüştür.
Rabi Mordehay Ben Eliezer Komtino (1420-1487), Kapsali gibi İstanbul’un alınışına şahit olmuş kent liderlerindendir. İstanbul’da doğdu, din dışında astronomi ve matematik alanlarında etüdler yapmıştır.
Komtino, İstanbul’da gelişen İbrani kültür hareketinin liderlerindendi. Dinsel eğitime paralel olarak liberal ve laik eğitimi, genel kültürün, dinsel kültürden önemsiz olmadığını savundu. Rabi Mordehay Komtino, hocası Katalonyalı Hanah Saporta’nın etkisiyle Karaylara karşı olumlu bir tutum takındı ve Eliya Başyazı ve Kalev Afendopulo gibi sonradan adları duyulacak Karay liderlerine hocalık yaptı. Komtino Edirneli Aşkenaz hahamı Rabi Yitshak Tsarfati’nin de hocası oldu.
Bu lider dinsel ve bilimsel konularda birçok eser verdi, hem Yahudi, hem Yahudi olmayan çevrelerde büyük bir bilgin olarak tanındı. İbn Ezra gibi büyük Tevrat yorumcularını eleştirme cesaretini bile gösterdi. Öğrencilerine, Tevrat ve Talmud tahsil ederken, bu eserlerin daha iyi anlaşılmasını olanaklı kılan müspet bilimleri ihmal etmemelerini telkin etti. İbn Ezra’yı eleştirmesi üzerine maruz kaldığı sert tepkiler karşısında İbn Ezra gibi büyük bir bilginin dahi hata yapabileceğini söylemiştir.
devam edecek...