Türk Yahudi Lobiciliği -1

Bir Türk Yahudi Lobiciliğinden bahsedilebilir mi? Eğer böyle bir olgudan söz edilebilirse Türk dış politikasına gibi ne gibi katkıları olmuştur ve olabilir? Bu haftaki sayımızdan itibaren Denis Ojalvo’nun Galatasaray Üniversitesi’nde verdiği “Türk Yahudi Lobiciliği (Le Lobbysme juif en Turquie*)” konulu yüksek lisans tezinin özetini, üç bölüm hâlinde yayınlıyoruz

Perspektif
5 Mart 2008 Çarşamba

Bu tez niçin ve nasıl yazıldı?

Beşyüzüncü Yıl Vakfı ve Sn Eli Aciman arşivlerine ulaşma imkânı, konuya olan ilgimle pekişince, Galatasaray Üniversitesinde yapmış olduğum Yüksek Lisans tezinin konusu kendiliğinden ortaya çıktı. İsrail’de 1970-1975 senelerinde yapmış olduğum Siyasal Bilimler ve Sosyoloji tahsili, günümüze kadar geçen zaman zarfında, bölgemizdeki ve özellikle Türkiye ve İsrail’deki siyasi gelişmeleri teferruatı ile izlememe imkân verirken, Türk-Yahudi ilişkilerini de irdeleme fırsatı verdi. İşlerimin yoğunluğu nedeniyle, tezimde işlemiş olduğum, İspanya Yahudilerinin Türkiye’ye iltica edişlerinin beş yüzüncü yılı (1992) kutlama faaliyetlerine sadece bir sponsor, konferans dinleyicisi ve davetli sıfatlarımla katılabildim. Yaptığım çalışmanın bu etkinliklerin Türkiye’nin uluslararası ilişkilerine ve Türk-Yahudi ilişkilerine olan katkısının geniş toplum tarafından da bilinmesine yardımı olabilirse bundan memnunluk duyacağım.

Galatasaray Üniversitesinde, Uluslararası İlişkiler bölümünde geçirmiş olduğum 2001-2002 akademik yılı, bana bu disiplindeki bilgilerimi güncelleme imkanı verdi. Bu konuda özellikle değerli hocalarım Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, Dr. Erhan Büyükakıncı, Dr. Füsun Türkmen, Dr. Enis Tulca ve özellikle tez danışmanım Dr. Ali Faik Demir’e müteşekkirim.

Tezimin yazılması için tarafıma 500. Yıl Vakfı arşivlerine ulaşım imkânı sağlayan ve kendisiyle mülakat yaptığım Başkan Sn. Jak Kamhi’ye ve onunla bu projeyi omuzlamış olan Türk Reklam sektörünün duayeni Sn. Eli Aciman’a arşivlerinin fotokopisini yapmama müsaade ettiği için özellikle teşekkür ediyorum. Ayrıca, tarafıma mülakat verme nezaketini gösteren Dış İşleri Eski Bakanı Sn. İlter Türkmen; sorularıma telefonla cevap veren 1962-1964 yıllarında İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğunu yapmış olan Büyükelçi Sn. Shlomo Havilio; Sorularımı cevaplandıran 500. Yıl Vakfı Başkan Yardımcısı Sn. Naim Güleryüz; bu girişimimde bana cesaret veren 500. Yıl Vakfı Koordinatörü Sn. Harry Ojalvo’ya da müteşekkirim.

İlaveten, tarafıma incelemem için tez suretleri veren, kitaplarından çok şeyler öğrendiğim, ve 500. Yıl Vakfı’nın faaliyetleri konusundaki tenkitlerini benimle paylaşan dostum, araştırmacı Rifat Bali; sorularıma cevap verme nezaketini gösteren ve hatıratından yararlandığım Dış İşleri Bakanlığı Eski Genel Sekreteri (sonradan Müsteşarı) Büyükelçi Sn. Kâmuran Gürün; Türkiye’nin New York’ta Birleşmiş Milletler nezdindeki Orta Elçisi Sn. Altemur Kılıç; 500. Yıl tanıtım projesini fiilen yürüten ve benimle muhaberatta bulunan ABD’deki GCI Halkla ilişkiler şirketinden Dr. Elaine Mancini; ve sorularımı cevaplandıran TÜSİAD Eski Genel Sekreteri Sn. Prof. Dr. Güngör Uras’a da şükran borçluyum.

Denis OJALVO

İstanbul, Şubat 2005

_______________________________________________________________

“Kendi menfaatimi korumazsam bunu kim yapacak? Eğer sadece kendimi düşünüyorsam ben neyim? Şimdi değilse ne zaman?”

Hillel, Yahudi bilgesi,
M.Ö. 30 - M.S. 10, Ataların Meselleri
(Pirkei Avot) (1:14)

Osmanlı imparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı nihayetinde, 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşmasıyla, ana karası olan Anadolu’nun büyük bir kısmının parçalanarak tarihî azınlıkları Rumlar, Ermeniler ve Kürtler arasında paylaştırılması olgusuyla karşı karşıya kalıyordu. Bu şartların kabul edilemezliği, Türklerin bir istiklâl savaşı vermesi ve Sevr’in şartlarını 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşmasıyla ikame ederek söz konusu azınlıkların emellerine set çekmesiyle neticelendi.

İki Dünya savaşı arasındaki devrede totaliter rejimlerin ortaya çıkması, savaşın kendisi ve onu takiben Soğuk Savaş’ın yaşanması, söz konusu emellerin yerel bazda ve güdük kalmalarına sebep oldu. Savaşın ertesinde, Sovyet tehdidi altında bunalan Türkiye, 12 Mart 1947 Truman Doktrini ve 18 Şubat 1952’de NATO’ya girişi ile rahatlama imkânı buldu. Ancak, Türkiye’de yabancı düşmanlığının artmasına da sebep olan Kıbrıs sorunu, komşusu ve NATO çerçevesinde müttefiki olan Yunanistan’la arasının açılmasına ve bu olgunun, Türkiye’nin ABD ve istikbalde AB’yi oluşturacak olan devletlerle olan ilişkilerinin de etkilenmesine sebep oldu. Yunanistan’ın uluslar arası alanda Türkiye’yi tecrit etme gayretleri, ABD’deki Yunan lobisinin Amerikan Kongresi’ne uyguladığı baskılar sonucu başarılı olunca, Türkiye’nin bu ülkeyle olan ikili ilişkilerini, gene Yunanistan’ın Avrupa ülkeleri ve kurumları nezdindeki benzer girişimleri, Türkiye’nin bu ülke ve kurumlarla olan ilişkilerini olumsuz etkilediler. Türkiye, evvelce tanımadığı “lobi” olgusuyla karşılaşıyor, Kıbrıs’ta yabancı işgalci statüsünün ve “Ermeni Soykırımı”nı reddetmesinin verdiği olumsuz görüntüyle ciddi bir imaj ve halkla ilişkiler sorunuyla baş etmek zorunda kalıyordu. Türkiye’nin ABD silahlarına olan bağımlılığının bilincinde olan Yunan ve Ermeni lobileri böylece Türk dış politikasını rehin alıyor ve Amerikan Kongresine yaptıkları başarılı baskılarla Türkiye’ye silah ambargosu konulmasına ve milli güvenliğinin tehlikeye girmesine sebep oluyorlardı. Türkiye, böylece, lobiciliğin Amerikan demokrasisinin özelliklerinden biri olduğunun ve bu ülkenin dış politikasını etkilediğinin bilincine varacaktı. Türkiye, bu yeni olguyla başa çıkabilmek için profesyonel lobi şirketlerine hatırı sayılır ödemelerde bulunacaktı. Bu gayretler faydalı olmakla beraber, seçmen bazında yapılan lobiciliğin, Kongre nezdindeki gücü karşısında yetersiz kalıyordu. Dolayısıyla, bu olgu ile mücadele edebilmek için Türkiye’nin tezlerini destekleyebilecek, hiç olmazsa hasım lobilerin verdiği zararı telafi edebilecek diğer bir lobi ile işbirliği yapmanın gereği ortaya çıkıyordu. Bu lobi Amerikan Yahudi lobisi olabilirdi. Ancak, bu lobiye ulaşmak ve onu işbirliğine ikna etmek gerekiyordu. Türk Yahudi toplumu bu iş için bir vektör, bir ara yüz gibi devreye girecekti.

Çalışmamızda Türk Yahudi lobiciliğini inceleyecek ve onun Türk dış politikasına olan katkılarını değerlendirmeye çalışacağız. Bir Türk Yahudi lobisinden bahsedilebilir mi? Bu olgu nasıl zuhur etti? Bu lobi devletin telkiniyle mi kuruldu?

Bunun dış ülkelerle olan bağlantıları nedir? Bu olguyu belirli dönemlerde ortaya çıkan bir emare gibi telakki etmek mümkün müdür? Açıklanması gereken husus, Türk Yahudi lobiciliğinin Türk dış politikasına müdahale edip etmediği ve lobiciliğin, Güçler Ayrılığı ilkesine dayanan Amerikan siyasi sisteminin, kaçınılmaz bir türevi olup olmadığıdır.

İki olgu ve katalizör vazifesi gören bir olay Türk Yahudi lobiciliğinin ortaya çıkmasını izah edebilir. İlk olarak, Güçler Ayrılığı ilkesinin lobiciliği, vatandaş gruplarının ve yabancı çıkarların temsilcilerinin taleplerinin Yasama erkine yani Amerikan Kongresi’ne iletilmesi için meşru bir araç olarak telakki ettiğini; Bu erkin, dış politikayı tayin eden Yürütme erkini, yani Başkanlık Yönetimini etkilediğini not etmek lazımdır. Not edilmesi gereken ikinci husus ise, Soğuk Savaş boyunca Türkiye’nin bağımsızlığını ve milli güvenliğini koruyabilmek için ABD’ye ve onun sağladığı silahlara olan bağımlılığı konusudur ki, bu son husus geçerliliğini hala korumakta olup kısa vadede değişmesi mümkün görünmemektedir. Türk Yahudi lobiciliğinin ortaya çıkmasını sağlayan katalizör olay ise, 1974’te Kıbrıs’taki Rum Milli Muhafızlarının darbe yapıp idareyi ele geçirmeleri neticesinde Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesi, bu müdahalenin ABD’deki Yunan Lobisi’ni harekete geçirerek bunun Kongre’yi etkilemesi ile Türkiye’ye yönelik bir Amerikan silah ambargosunun uygulanmasına sebebiyet vermiş olmasıdır.

O zamana kadar, Gayrimüslim azınlıklarını iç ve dış politikasından soyutlamış olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kıbrıs müdahalesinin müttefikleri (NATO ve ABD) nezdinde sebep olduğu baskılara göğüs gerebilmek için, bu politikasında değişim emareleri gösterdi.

Bu çalışma, Türk Yahudi lobiciliği olgusunun zikredilen çerçevede incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu çerçevede, yapılan tespitleri özetledikten sonra önermelerimizi sıralayabilir çalışmamızın safhalarını zikredebiliriz. Veriler:

- Amerikan dış politikası Başkanlık Yönetimi tarafından tespit edilmekle beraber, Kongre’nin, Güçler Ayrılığı ilkesi gereğince, Yönetimin bu tasarrufunu yasama aşamasında engelleme imkânı vardır. Amerikan Siyasi sistemi, baskı gruplarını ve lobileri, karar alma sürecini etkileyen meşru etmenler olarak görmekte ve bunların faaliyetlerini kanunlarla düzenlemektedir.

- Bazı lobiler çok güçlü olup dış politika konusunda Yasa yapıcılarının oylarını etkileyebilmektedirler. Amerikan siyaset sahnesi Türkiye’ye husumet duyan baskı grupları ve etnik lobilerle (Yunan-Ermeni ve Kürt) doludur.

- Türkiye-ABD ilişkileri İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Türkiye için stratejik ve vazgeçilmez bir özellik arz etmektedir. Silahlarının büyük bir kısmı ve savaş uçaklarının tümü Amerikan menşeli olan Türkiye, milli güvenliği için Amerika’ya bağımlıdır ve bu durumun kısa vadede değiştirilmesi mümkün görünmemektedir.

Bu verilere dayanarak önermelerimizi sıralayabiliriz:

- Uluslar arası alanda Türkiye için gönüllü olarak destek ifade edebilecek yegâne Gayrimüslim azınlık Türkiye Yahudi Toplumu’dur.

- Amerikan Yahudi Lobisi ve diğer Yahudi dayanışma örgütleri dünyadaki Yahudilerin kaderleriyle yakından ilgilenmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’deki Yahudi Toplumu bunlara ulaşmak için bir vektör olarak kullanılabilir.

- Türkiye Yahudilerinin, Türkiye’nin dış politikasına katkı yapmaları için harekete geçirilmeleri, arzulanan ve ülke menfaatleriyle bağdaşan bir husustur.

- Türkiye Yahudi Toplumu kendisine biçilen görevle özdeşleşmektedir.

- Türkiye, Amerikan Yahudi Lobisi’nin İsrail’in bekasına verdiği önem çerçevesinde Türkiye’yi İsrail’in bölgesel güvenliğinin önemli bir etmeni olarak görmekte olduğunun bilincindedir ve bu “İsrail Perspektifi”ni dikkate almaktadır.

Araştırmamızda, lobicilik kavramına, Türkiye Yahudilerinin ülkenin siyaseti ile olan ilişkilerine, Türkiye karşıtı lobilerin ortaya çıkışlarına ve taleplerine, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Türkiye’ye uygulanan ambargonun kaldırılması için 1975-1977 dönemindeki faaliyetleri ile Yahudi Lobisi’nin bu konudaki katkılarına, 1980-1982 askerî idare döneminde Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yurt dışında Türkiye yanlısı bir lobi oluşturmak için yaptığı girişimlere ve Yahudi Lobisi ile yapılan temaslara, nihayet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türkiye Yahudi Toplumu’nun ortaklaşa kurdukları 500. Yıl Vakfı’nın Türkiye’nin dış politikasına yaptığı katkıları incelemeye çalışacağız. Çalışma, söz konusu işbirliğinin kuruluş aşamasını içeren 1988-1992 yıllarına odaklanacak, 500. Yıl Vakfı’nın ve bu girişimi aldığı notlarla irdeleyen Sn. Eli Aciman’ın arşiv verileriyle belgelenecektir. İlaveten, Kongre’yi ve Başkanlık Yönetimi’ni etkileyen, Türkiye karşıtı lobileri etkisiz hale getirmek için yapılan halkla ilişkiler gayretlerinin hedef kitlesi olan Amerikan Yahudi Örgütlerinin yapıları ve çalışmaları hakkında bilgi verilirken, uluslar arası sahnedeki olaylara, Türkiye-İsrail ilişkilerini kapsadıkları oranda, bunların Türkiye-ABD ilişkilerini etkiledikleri cihetiyle değinilecektir. Nihayet, yapılan önermelerin tutarlılığı irdelenecektir.

devamı haftaya...