Diaspora Yahudileri / İSLAM ÜLKELERİ (12)

Sara YANAROCAK Kavram
27 Mart 2008 Perşembe

16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu en parlak dönemini yaşamış ve toprakları en geniş sınırlarına erişmiştir. Bu yüzyılda imparatorluk topraklarına iyice yerleşen göçmenler Yahudi sürgün tarihinin en büyük isimlerinden bazılarını yetiştirmişlerdir. Yasef Nasi Osmanlı Devleti’nin maliye ve diplomatik faaliyetlerinde önemli roller oynamış, Tiberya’da büyük bir Yahudi Kolonisi kurmaya çalışmıştır. Amon Ailesi Bab-ı Aliye en büyük doktorlarını vermiş, Osmanlı hükümdarlık ailesi yalnız bu doktorlara güvenmişlerdir. Bunların dışında Salamon .... Natan Eskenazi, Salamon Aben Yaeş ve Ester Kira, Osmanlı padişahlarıyla Batılı hükümdarlar arasında ilişkiyi sağlamışlar ve diplomatik sistemde önemli roller oynamışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler

İstanbul, imparatorluğun başkenti olduğundan, bu faaliyetler doğal olarak burada yer almış, önemli simalar burada yaşamışlardır. Öte yandan bu dönemde, Safed kentinde Cordoba’nın yerini alan bir Talmud ve özellikle Kabala ekolünün yükselmekte olduğunu da görüyoruz. Yaakov Beirav burada Sanhedrin’i diriltmek isterken, Yosef Karo da bugünkü Yahudi hukukunun temeli sayılan Şulhan Aruh’u burada tamamlamıştır.

 

Amon (Hamon) Ailesi

Amon ya da Hamon adıyla tanınan İspanyol göçmen ailesi yetiştirmiş olduğu tıp doktorlarıyla isim yapmıştır. Yitzhak Amon 1400 yılının ortalarına doğru Granada’nın Müslüman hükümdarı Abdullah’ın özel doktoruydu.

Yahudiler İspanya’dan kovulduktan sonra Amonlar da Osmanlı’ya geldiler ve hemen Bab-ıali’de bir mevki edindiler. Granada’da doğmuş olan Josef Amon önce 2. Bayezid, sonra 1. Selim’in (Yavuz Sultan Selim) doktoru oldu. Josef Amon, padişahını çıkmış olduğu seferlerde de izledi ve 1517 yılında, o zamana dek görmemiş olduğu anavatanı İsrail’in Osmanlı topraklarına katılmasına şahit oldu. 1518 yılında da seferden dönerken Şam’da öldü.

Josef Amon’un oğlu Moşe, Osmanlı döneminin en parlak zamanında yaşadığı için (1490-1554) ailenin de en çok isim yapan üyesi olmuştur. Babasının ölümü üzerine Moşe Amon hekimbaşı oldu ve Yavuz Sultan Selim’den sonra, onun oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a hizmet etti.

Bilindiği kadarıyla Moşe Amon saray çevrelerinde iyi ve olumlu ilişkiler kurmuş olmakla birlikte bir entrikaya kurban gitti ve bunun sonucu olarak görevinden alındı. Burada Yahudi aleyhtarı bir eylemin söz konusu olup olmadığı açık değildir. Şurası gerçek ki Amon’lar sarayda sağlam bir yere sahiptiler. Moşe Amon kralın sempatisini kazanmış hatta bir keresinde Amasya’da patlayan bir kan iftirasının tekrarını önlemek amacıyla hükümdardan bir ferman almayı başarmıştı. Bununla birlikte, bir Yahudinin Babıali’deki durumu kolay değildi. Bunlar Müslüman çevreler gibi destek kaynaklarına ve lobi olanaklarına sahip değildi. Özellikle göçten hemen sonra bu kişiler yalnız kendi yetenek ve ileri görüşlerinden güç alma durumundaydılar. Örneğin 2. Bayezid bir keresinde Jozef Amon’dan Müslüman olmasını istemiş ve bu konuda karara varması için kendisine üç gün mühlet tanımıştır. Sürenin dolmasından sonra Jozef Amon padişahın karşısına çıkarak, 2. Bayezid’a bir hançer uzatmış ve ölümü din değiştirmeye tercih ettiğini, ölmeye de hazır olduğunu bildirmiştir. Padişah bu sadakat ve inanç örneği karşısında hem şaşırmış hem de memnun olmuş, talebinden vazgeçmiştir.

Amon Ailesi, Osmanlı sarayı tarafından Evlad-ı Musa (Moşe Amon’un evlatları) unvanıyla bütün vergilerden muaf kılınmıştır.

Moşe Amon, Kanuni’nin yanında Bağdat seferine katılmış ve dönerken Babilli Yahudi bilginlerinden Yosef Tavus’u yanına almıştır. Tavus Tevrat’ı, Yahudilerin kulanmış oldukları Farsi Yahudiceye çevirmiş ve bu eserini 1546 yılında Moşe Amon’un yardımıyla İstanbul’daki Sonsino Matbaasında Tevrat’ın Aramca ve Arapça çevirileriyle birlikte bastırmıştır.

Moşe Amon’un son derece değerli elyazması kitap koleksiyonunda, 6. yüzyıla ait Codex Discorides de bulunmaktaydı. Yazmış olduğu tıp kitaplarından diş bakımıyla ilgili bir eseri bugün İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir. Moşe Amon’un oğlu Jozef, babasının ölümünden sonra Hekimbaşı oldu ve bu görevine Kanuni’den sonra 2. Selim zamanında devam etti. Onun oğlu Yitzhak da aile mesleğini sürdürmüş ve Osmanlı diplomasisinde bazı roller oynamıştır.

 

Kanuni ve 3. Selim Dönemleri: Nasi Ailesi

Nasiler İsrail tarihine geçmiş, başlıca Yahudi ailelerindendir. Muazzam bir servete sahip olan bu aile Avrupa’nın en güçlü hükümdarlarıyla arkadaşlık ilişkileri kurmuş, Osmanlı sarayında çok önemli görevlere ulaşmış, siyasal siyonizmden 350 yıl önce, İsrail ülkesinde özerk bir Yahudi kolonisi kurmayı tasarlamıştır.

Daha sonra bazı üyelerinin Yahudiliğe döndüğü Nasi ailesi, aslında Mendes adında bir Portekizli konverso (dönme) ailesiydi. Donna Gracia Nasi (1510-1568) Portekiz’de Beatrice de Luna Hıristiyan adıyla doğdu. 1528’de kendisi gibi konverso olan banker Francisco Mendes ile evlendi. Kocasının ölümünden sonra (1537) bankacılık işine tek başına devam etti. Mendes bankasının Avrupa’da birçok temsilcisi olup, 1. François ve 5. Charles gibi büyük hükümdar bu bankadan kredi alırlardı. Gracia Mendes kocasının işini devraldıktan sonra, Kutsal Roma imparatoru, Gracia’nın Yahudiliğini gizlice koruduğu ithamı ile Mendes’in servetine el koymak istedi. Ancak büyükçe bir “kredi” karşılığı, bankanın faaliyetine devam etmesine “izin” verdi.

Bilindiği gibi Yahudileri şu ya da bu nedenle itham edip ortadan kaldırmak, hükümdar ve kilise ilgililerinin kolay servet edinme yollarındandı; görülüyor ki, S. Charles Quint gibi tarihte sağlam bir yer edinmiş olan bir imparator dahi bu şekilde davranabiliyordu.

devam edecek...