“If your actions inspire others to dream more, learn more, do more and become more, you are a leader.”*
Alp ALKAŞ
* Eğer hareketleriniz başkalarının daha fazla şey hayal etmesine, daha fazla şey öğrenmesine, daha fazla şey yapmasına ve daha fazla şey olmasına ilham sağlıyorsa; o zaman siz bir lidersiniz.
Bu sözü altıncı ABD Başkanı John Quincy Adams, liderlik için söylemiş. Aslında bu söz, bize neden pek çok yetenekli sporcunun sonunda “herhangi biri” olarak kariyerini noktaladığını ve neden bazılarının bu arenada diğerlerinden daha yüksek mertebelere ulaşarak, unutulmazlar arasına girmeyi başardığını çok güzel açıklıyor. İngiltere ve İspanya gibi futbolun en kaliteli liglerine sahip ülkelerin milli takımlarının futbol turnuvalarındaki başarısızlığı bu lider ekliğindendir. Bunun yanında aynı dönemde Zidane’ın liderliğindeki Fransa, ardı ardına Dünya ve Avrupa şampiyonu olmayı başarmıştır.
Liderlik, genellikle saha içindeki oyunculara yüklenmeye çalışılan, futbolda “on numara” basketbolda “flor general” olarak tabir edilen bir nitelik olarak görülmekle birlikte aslında pozisyonu gereği teknik direktör mevkisindeki kişinin daha kolayca uygulayabileceği bir meziyettir. Arnold “Red” Auerbach’ın değişen kadrolarla tekrar tekrar şampiyon olması, Phil Jackson’un iki farklı takımda toplam dokuz şampiyonluk kazanması, bir Fransız olarak Arsen Wenger’in futbolun beşiği İngiltere’de Arsenal ile kazandığı başarılar, yöntemlerini sevin ya da sevmeyin Fatih Terim’in başarıları hep bu liderlik meziyetinden değil midir?
Son dönemlerde bize çok da uzak olmayan bir kişi, gemisinin sessiz ama derinden giden kaptanı olarak takımını daha önce hiç erişmediği noktalara taşıyor. Kim mi dersiniz? Arthur Zico. Hani geldiği ilk zamanlarda yerden yere vurulan Zico. Hani bir grup çok bilmiş tarafından kendini ispat etmeden Fenerbahçe’nin başına geldiği için dalga geçilen, Zico. (Bu arada Zico’nun teknik taktik anlayışını isteyen eleştirebilir ama Zico’nun oyun bilgisini sorgulayacak kadar oyunu bilmemek oldukça vahim bir durum)
Geldiğinde “Beyaz Pele” olarak lanse edilen Arthur Zico, defalarca kendisine bu yakıştırmasının yapılıyor olmasından rahatsız olduğunu söyledi. Sanırım bu sene Fenerbahçe’yi taşıdığı noktadan sonra bu isteği yerine gelmiş olacak. Çünkü kendisi, geldiği günden beri sakin tavrı ile takımının bütün krizleri aşmasını sağladı. Söylenenlere kulağını tıkayıp doğru bildiğini, elinden geldiğince yapmaya devam etti. Geçen sene ligin son haftalarında lig kızıştığında takımın bir evvelki senenin Fenerbahçe’si gibi panik olmasına izin vermedi, Lucescu gibi olan biten her şeyden şikâyet edip doğru bildiğini yapmaktan vazgeçmedi, Fatih Terim gibi çevresindeki herkese meydan okumadı. Kimseyle ağız dalaşına girmedi, kimseyi “saat kaç” diye sormadı, hiçbir hakeme tetikçi demedi.
Sadece doğru bildiğini yaptı, Trabzon’da yaşanacak bir hezimeti durdurup, kimsenin niye transfer edildiğini anlamadığı Deivid’e Trabzon’da şampiyonluk golünü attırdı ve şampiyon oldu. Alex de Souza’yi küçük maçların adamı olmaktan kurtaracak yolu açtı. Sevilla’da geri düştüğünde takımına başı dik yürümeyi ve işlerine bakmayı öğretti. Hepimize de öğretmeye devam ediyor.
Galatasaray tribünlerinde çok sevdiğim bir motto’nun dediği gibi:
YÜRÜYEDUR ZİCO! Senden öğrenecek daha çok şeyimiz var.