Söz ve renklere hayat veren bir sanat adamı (2)

Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü yayınladığımız, değerli sanatçı Habib Gerez ile, yaşamı, çalışmaları ve anıları üzerine gerçekleştirdiğim söyleşinin devamını aktarıyoruz

Perspektif
16 Nisan 2008 Çarşamba

Resim çalışmalarınız nasıl başladı?

Hukuk Falültesi’nden sonra Tatbiki Güzel Sanat Okulu’na misafir öğrenci olarak bir süre devam ettim. 11 yıl, akademi hocası Nurullah Berk ile çalışmalarımı sürdürdüm. Bugüne kadar 30’u yurt dışında olmak üzere 120 kişisel sergi açtım, pek çok yarışmaya katıldım; şiir ve resim alanlarındaki yarışmalardan 63 ödül aldım. Çalışmalarım Türkiye’de Selçuk Yaşar Müzesi ile Edirne Çağdaş Sanat Müzesi’nde, Fransa’da Loukine Arsonval Müzesi ile Troyes Güzel Sanatlar Müzesi’nde, Belçika’da Herstal Müzesi’nde, ABD’de Judah Magnes Müzesi’nde, İsrail’de Jewish Art ile Ben-Ari Müzesi’nde sergilenmektedir. En son Meksika’dan gelen bir grup da oradaki Yahudi müzesi için çalışmamı almak üzere ilgililer.

 

Resme başladığınız dönemde cemaatimizin çalışmalarınıza bakış açısı nasıldı?

O dönemlerde sanattan anlayanlar çok azdı. Dolayısıyla da toplumumuzda da sanata pek önem verilmezdi. 2000 yılında “Sanatta 50 yıl” kitabım çıkardığımda ise cemaatimiz destekçi oldu, katkıda bulundu.

 

İlk tablonuzu kime ve kaça sattınız?

1960’lı yıllardan bugüne kadar itibaren kayıtlarım var. İlk isim olarak Bensiyon Eskinazi, 500 TL görünmekte. 

 

Hayatınızda şiirin yeri nedir, resim çalışmalarınızla ilişkisi nasıl seyretti?

Ben Faruk Nafiz Çamlıbel’in öğrencisiydim. 1952’de ilk şiir kitabımı çıkardım ve 57 yıldır sanat çalışmalarımı sürdürüyorum. 1950’den itibaren esaslı bir biçimde edebiyat ve şiirle ilgilenmeye başladım. Dergilerde yayınlanan ve basılan kitaplarımla sanat dünyasına girdim. 1960’dan itibaren resim çalışmalarıma başladım. 1980’e dek şiir ve resim at başı olarak devam etti, sonraları resim ön plana geçti.

 

Yörük Çıkmazı’ndaki Gündeş Apartmanı’ndaki çalışmanızın öyküsü nedir?

70-80 senelik bir geçmişi var Şaban Gündeş Apartmanı’nın. Nurallah Berk ile çalıştığımız Güney İş Hanı restore edileceğinden oradan ayrıldık. Asmalımescit’te küçük bir daire kiraladım. Daha sonra o binadaki evler randevu evi haline geldi ve “Habib Bey, sen o binadan çıkacaksın” dediler. Ben de zaten öyle bir apartmanda yaşamak istemiyordum. Daha sonra Şaban Gündeş Apartmanı’nın alt katını atölye olarak kiraladım. Birkaç yıl sonra birikimimle bir üst katını satın aldım. Ardından diğer üst katı da aldım, deniz gören bir daireydi. Annem Hollanda’ya göç edince, Şişli’den Tünel’e taşındım. 1999’da yılında ise şimdi yaşamakta olduğum yeri alıp restore ettirdim.

Eski apartmanımın olduğu çıkmazda sağlı-sollu iki duvar vardı. Apartman sakinleri, “Habib Bey madem sen ünlü bir sanatçısın, bizim için bir çalışma yapar mısın” diye rica ettiler ve iki tablo hazırladım oraya. Bir tanesi bozuldu, yeni bir tablo yaptım. Geçen sene de “Habib Bey buranın eskisisin, yine bozuldu biri, biraz rötuş yap” dediler ve geçen yıl diğerini de düzelttim. Şimdi bana görev düşüyor. 2-3 senede bir onların üzerinde çalışmam gerekiyor. Galata kulesine gelen turistler bu tabloların resimlerini çekiyorlar. 

 

İlk yurtdışı sergilerinizi anlatabilir misiniz?

İlk yurt dışı sergim... O yıllarda kokteyllere çok önem verilirdi. Bayanlar şık kostümleri uzun elbiseleri ile dikkat çekerdi. Baylarda da papyon modası vardı... Kırmızı-yeşil kocaman papyonlar. Bir ara koyu renkli elbiseli, yakaları kolalı bir bey geldi, koluma girdi ve tablomu çok beğendiğini, ilgilendiğini söyledi. Bir vali veya belediye başkanı olabileceğini düşündüm... Sonra evinde misafir olarak kaldığım dostuma beyin kim olduğunu sordum. Bana “Tanıyorsun, geçen gün gördün” dedi ve ekledi, “Balıkçı hani, balık satıyor...” Ardından bu kişinin tanınmış bir tablo koleksiyoncusu olduğunu öğrendiğimde büsbütün hayretler içinde kaldım.

 

Geçmiş olsun... İki ay önce bir kalça ameliyatı geçirdiniz ve bir protez takıldı. Alınan parçayı saklayıp, parçanız için bir şiir yazmışsınız...

Dr. Mahmut Berkman ameliyatımı gerçekleştirdi ve bana çok yardımcı oldu. Ameliyattan sonra “Üstadım, bana alınan kemiği verebilir misiniz?” diye rica ettim ve onu bir kavanozda bir anı olarak saklamaktayım.

Söyleşimiz son bulurken Habib Gerez’in evinden bana armağan etmiş olduğu kitapları, takvimi, cd’leri ile ayrılıyorum. Bu birikimi ve adıma imzalamış olduğu “Sanatta 50 yıl” adlı kitabını özenle okuyup, saklayacağım. Kendisine bana ayırmış olduğu zaman için teşekkür ediyorum. Ayrıca, hayatta insanın yapmak istediklerine gönül vermesi ve benliğini sevmesi üzerine de bana ilham vermiş olduğunu paylaşmak isterim...

Kavanozdaki Parçam

Sen, uyluk kemiğimin bir parçasısın

Dile kolay

Seksen yıl birlikte yaşadık

Kah güzel kah acılı günler gördük

Zora koştuk

Kaybolan yılların ardında...

Son zamanlarda uyutmadın

Gecenin güne döndüğü saatlerde

Üzerindeki pürüzler

Geçmiş günlerin gölgeleri

 

Evet, elmaya kurt girmeye görsün

Biliyorum

Her şeyin başı sağlık.

 

Dünyanın binbir türlü hali var

Ömür biter, dert bitmez.

Üzdün

Koparmak istedin beni

Sözcüklerin renklerin

Büyülü dünyasından.

 

Azalan takvim yapraklarında

Döndüm tekrar renkli yaşamıma

Bitsin bu çile dedim

İçimden çıkarıp attım

Böylece ayrıldı yollarımız

Ayrıldı yollarımız

Sonsuza kadar

Sonsuza kadar...

 

12.2.2008 Gerez