Cordoba’daki Casa de Sefarad “Sefarad Coğrafyası ve Anılar” konulu bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansın amacı Akdeniz’in değişik yerlerine dağılmış olan Yahudilerin yüzyıllardır korudukları mirası ortaya çıkartıp ortak noktaları saptamak, ayrıca bu kültürlerin İspanya kültürüne etkisinin kalıntılarını bulup İspanyolların bunun bilincine varmalarını sağlamaktı
Karen Gerşon ŞARHON
15. yüzyılda oldukça etkin bir Yahudi cemaati olan, büyük Yahudi düşünürü Moises Maimonides (Rambam)’in doğum yeri Cordoba’da bugün hiç Yahudi yaşamıyor. Engizisyon, İspanya’nın güneyinde hakim olan Endülüs ve Yahudi kültürlerini silmeyi başarmış ve bu kültürlerin tarihteki varlıkları son yıllara kadar pek de üzerinde durulmayan kavramlar olarak kalmıştır. Son yıllarda ise İspanya kendi tarihindeki zenginliklerin farkına varmaya başladı; hem turistik açıdan hem de kültürel açıdan bu hazinelerin ortaya çıkarılmalarının kendi kültürlerine katkıda bulunacağının önemi anlaşıldı.
İki yıl önce Cordoba’da kurulan Casa de Sefarad ise bu tip düşünce ve çıkarlardan uzak bir amaçla yola çıktı. Casa de Sefarad’ın başında yer alan Rosana de Aza ile Sebastian de
la Obra
, Sefarad kültürüne gönül vermiş kültür elçileri olarak çalışan bir karı-koca. Daha önceleri Sevilla kentinin eski Yahudi mahallesinde yönettikleri Casa de
la Memoria
(Anılar Evi), İspanya’daki eski Yahudi kültürünün canlanmasını amaçlamıştı. İki yıl önce, Cordoba’nın (ve İspanya’nın) en eski sinagogunun tam karşısında yer alan 14. yüzyıldan kalma eski Yahudi evini gördüklerinde rüyalarının gerçek olabileceğini anlayıp evi satın aldılar ve o tarihten itibaren Sefarad kültürünün canlanmasına yönelik bir kale oldular.Eskiden devlet kütüphaneleri sorumlusu olarak çalışan Sebastian de
la Obra
görenleri kıskançlıktan parmak ısırtacak kadar muhteşem bir kütüphane kurmuş Casa de Sefarad’ta. Sefarad kültürü ile ilgili basılmış her türlü yayın bu kütüphanede yer alıyor. Bir müze haline dönüştürülen Casa de Sefarad her gün turistlerin akınına uğramakta, Los Pasharos Sefaradis Grubu’nun CD’leri büyük ilgi görmekte.
27-30 Mart tarihleri arasında Casa de Sefarad çok ilginç bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansın adı: “Sefarad Coğrafyası ve Anılar” idi. Sponsorluğunu Fas Yahudi Cemaati ve Fas Yahudileri Araştırma Merkezi’nin üstlendiği bu konferansın amacı Akdeniz’in değişik yerlerine dağılmış olan Yahudilerin yüzyıllardır korudukları mirası ortaya çıkartıp ortak noktaları saptamak, ayrıca bu kültürlerin İspanya kültürüne etkisinin kalıntılarını bulup İspanyolların bunun bilincine varmalarını sağlamaktı. Konferansın bir diğer amacı da Casa de Sefarad’ın sinagog haline getirilen büyükçe bir odasının sinagog görevi yapmasını sağlamak ve yüzyıllar sonra Cordoba’da bir Şabat duası gerçekleştirmekti.
Konferansın sponsorluğunu üstlenen Fas’ın Marakeş Cemaati, liderleri Jacky Kadosh aracılığı ile Casa de Sefarad’a bir Sefer Tora hediye etti ve sinagogun resmi açılışı bu Sefer Tora ile 27 Mart akşamı gerçekleşti.
28 Mart günü başlayan konferansta Virginia Luque, Cordoba’nın Yahudi tarihini ve günümüze kadar gelebilmiş bazı kültür izlerini anlattı. İspanyol dilinde kendilerinin bile farkına varmadıkları ama Yahudi kültürünün izlerini taşıyan öğelerden örnekler vererek İspanyolların bu konuda bilinçlendirilmeleri ve araştırmalar yapmak üzere teşvik edilmeleri gereğine dikkati çekti. Daha sonra söz alan Jaime Sánchez Casas, Casa de Sefarad’ın İspanya’nın başka hiç bir yerinde olmadığı kadar canla başla çalışan bir merkez olduğunu, finansmanını turistlerden sağladığını ve birçok etkinliğe imza attığını belirtti.
Casa de Sefarad’ın Başkanı Sebastian de
la Obra
en büyük dileğinin farklı coğrafyalara dağılmış olan ve her nasılsa mucizevi bir şekilde eski kültürlerinin birçok öğesini günümüze kadar taşımış olan cemaatlerin ortak noktalarını bulmaları gerektiğini ve modern İspanyol kültürünün de bu eski kültürlere kucak açarak daha da zenginleşebileceğini söyledi. Daha sonra ben, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’deki durumu özetleyen bir konuşma yaptım. Hayatlarında ilk kez Judeo-Espanyol dilini duyanlar çok heyecanlandılar ve konuşmanın sonuna kadar duygu ile yüklü olarak dinlediler.
28 Mart akşamı Şabat duası için Casa de Sefarad’ın yeni sinagogunda toplanan katılımcılar Jacky Kadosh’un yönettiği bir dua ile Şabat’ın anlamını bir kez daha irdelediler. Söylenen duaların anlamlarını da anlatan ve mistik yorumlar yapan Jacky Kadosh, bu dua sayesinde yüzyıllardır duvarlara hapsolmuş ruhların hürriyetlerine kavuştuklarını söyleyince birçok hanımın gözlerinde yaşlar birikti. Dua sonunda herkesi ayağa kaldırıp dans ettiren Kadosh, bir gelin gibi gelen Şabat’ın danslarla karşılanması gerektiğini söylerken melodilere Türkiye ezgilerini katmayı da ihmal etmemek için benden Leha Dodi’yi söylememi rica etti.
29 Mart günü konferanslar Fas Yahudileri üzerine yapılan araştırmaların dökümü ile devam etti. Genelde Paris Sorbonne Üniversitesi’nde devam eden araştırmaların çoğunu günümüzde Müslüman doktora öğrencileri üstlenmiş durumda. Fas’ta pek az Yahudi kaldığı için, bu araştırmaları Yahudi kültürünün Fas’ın özgün kültürünün zengin bir parçası olduğunu düşünen Müslüman öğrenciler yürütüyor. Paris Sorbonne Üniversitesi’nde profesör olan Ephraim Riveline, Arrik Delouya, Robert Assaraf, Richard Ayoun gibi Fas kökenli öğretim görevlileri de bu öğrencilere ellerinden gelen akademik yardımı yapmakta ve onlara burs bulmaya çalışıyorlar. Hassan Majdi ve Nadiya Ziani adlı Fas’lı öğrencilerin doktora tezlerinin konusu “Fas’taki azizler kültürü”. Yahudi ve Müslüman toplumlarının içiçe yaşamalarından kaynaklanan doğal etkileşim sonucu Fas’ın birçok yerinde bulunan Yahudi ve Müslüman azizlerinin türbelerini bugün de, geçmişte de, hem Yahudiler hem de Müslümanlar ziyaret edermiş. Hassan ve Nadiya bu azizler arasında Yahudi olanları bulup onların yaşam öykülerini araştırıyorlar. Son derece ilginç olan bu tez bütün profesörler tarafından destek görüyor.
Konferansın ilginç etkinliklerinden biri de Sandra Bessis’in (Paris’te yaşayan Tunus kökenli sanatçı) kemancı Fas’lı Rachid Brahim Djelloul eşliğinde verdiği konserdi. Judeo-Espanyolca, İbranice ve Arapça şarkılar söyleyen Bessis, müziğin ne kadar birleştirici bir öğe olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Son şarkısı ‘Fel Sharah’ (Üsküdar’a Giderken şarkısının yedi dilde karışık bir versiyonu) şarkısını söylemek üzere beni sahneye davet etti ve herkes bu şarkıya eşlik etti.
Genelde Fas Yahudi cemaati hakkında çok fazla bilgimiz olmayan bizler için, aslında onların Türkiye Yahudilerine ne kadar benzediklerini görmek, aynı tip esprileri yaptıklarını duymak ve aynı damak tadından hoşlandıklarına tanık olmak son derece ilginçti. Bu cemaat ve üyeleri ile daha yakın bir ilişkiyi geliştirmek üzere birbirimize sözler verdik, Casa de Sefarad ve yöneticileri Rosana de Aza ile Sebastian de
la Obra
’ya bu düzeyli etkinliği gerçekleştirdikleri için teşekkür ederek 30 Mart günü Cordoba’ya veda ettik. Duaların sesleri ise Cordoba’nın yeni sinagogunda duvarlara ve apliklere yerleşti ve Cordoba için yeni bir dönem başladı...