“Ulus’a sapıyorsun, Kahve Dünya’sını geçiyorsun, sol tarafında Finansbank’ı göreceksin; oradan sola sap ve okları takip et, Prof. Dr. Aykut Barka Parkı tam karşına çıkacak, işte oradayız,” diye tarif etmişti telefonda Piagarden’ı, Danny Gülcan. Aykut Barka Parkı’na girinceye dek, Ulus’un bu tarafında böylesine güzel bir gizli bahçe olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. O bunaltıcı ve ağır İstanbul havası, yerini bir anda püfür püfür bir melteme bırakıverdi. İnanılır gibi değildi!
Ne yalan söyleyeyim, o Pazar sabahı, evden hiç çıkasım gelmemişti. Hava o kadar basıktı ki, bütün gün klimalı bir ortamda oturmak istiyordum. Ama Sevgili Danny Gülcan’ın nazik brunch davetini geri çevirmek istemedim ve bir arkadaşım ile birlikte Ulus’un yolunu tuttuk. Finansbank’ın sokağına saptığım sırada, “Acaba yanlış mı aldım tarifi?” diye geçirdim aklımdan… Ama az sonra karşımıza çıkan park ve zevkli dekorasyonu ile Piagarden yanılmadığımın kanıtıydı.
Bizi adeta evinde karşılar gibi karşıladı Danny Gülcan… Mekân daha yepyeni, gıcır gıcırdı! Büyük bir özenle kurulmuş tahta masaların üzerine çok geçmeden yerleştirilen küçük ekmek sepetleri (çeşit çeşit ekmekler, simitler), kırmızı renkli Amerikan servislerini tamamlar nitelikteydi. Belli ki, her detay ile ayrı ayrı ilgilenilmişti…
Sohbet havasında geçen röportajımız, çoğunlukla, “bunu nereden aldın, bayıldım!” ya da “bence tahta tuzluk biberlik almakla çok iyi etmişsin, buranın genel havasına çok uymuş!” tarzında yorumlarla kesiliyordu. Kahvaltı tabakları büyük bir özenle hazırlanmıştı, portakal suları taze sıkılmış, çaylar tavşankanıydı… Aklıma gelen ilk soruyu soruverdim: “Bu ismi nereden buldun?” Cevabı oldukça ilginçti: “Bir süre kafamı dinlenmek için gittiğim ve bir ay kadar kaldığım Hindistan’dan çok etkilendim ve buraya dönüp de böyle bir yer açmaya karar verince, aklıma ilk gelen isim bu oldu.”
Az sonra bir açık büfe kahvaltı masası kurulmaya başlandı: çeşitler gerçekten baş döndürücüydü. Açık büfeden fazla hoşlanmayan biri olduğumdan – dizginleri elimden kaçırıveriyorum çünkü – kahvaltı tabağı aldığıma bir kez daha sevindim! “Peki, burası sadece brunch ve kahvaltı yeri olarak mı tasarlandı?” diye sordum! “Olur mu öyle şey?” dedi. “Bizim amacımız burasını uzun soluklu bir yaşam alanına çevirmek. Sabah kahvaltısından, akşam yemeğine ve gece gezmelerine kadar… Bunun dışında, çocuklara doğum günü partileri, faşaduralar ve vijolalar organize edeceğiz.” Gerçekten de bu tür organizasyonlar için ideal bir yer.
Danny Gülcan aşırı titiz çalışan ve çok detaycı biri… İlk bakışta buradaki her şey gayet düzgün ve yerli yerinde görünüyordu, ama ona kalırsa daha burada “düzeltilmesi” gereken tam 89 detay vardı. Sürekli olarak elinde bir kâğıt-kalemle dolaşıyor ve gelenlere de fikirlerini soruyor. Mekânı geliştirmek, daha da güzelleştirmek için sürekli bir çaba içindeymiş gibi görünüyor. “Açılış yaptınız mı?” diye sordum. “Henüz değil. Bizim amacımız yaz boyunca bütün eksiklerimizi tamamlamak ve gerçek açılışı Eylül ayında yapmak. Yani, şu an için bir deneme sürecindeyiz. Deneme yanılma yoluyla en güzeli yakalayacağımızı düşünüyoruz. Zaten kış ayları için kapalı bir mekânımız da var.”
Birdenbire açık büfenin kurulduğu masanın arkasından bir su sesi gelmeye başladı ve bir anda duvar küçük çaplı bir çağlayana dönüştü. “Bu duvarı bu şekilde bulduk,” dedi Danny. “Onu hem dekoratif, hem de havayı serinletme amaçlı kullanmayı planlıyoruz.” Akan sular, doğal ortam ve çam dekorasyon ile öylesine bütünleşmişti ki, çıkarttığı sesten bile rahatsız olmuyordu insan. Danny Gülcan, parkın içindeki bu alanı belediyeden kiralamış ve muhteşem bir dekorasyon ile Ulus’un hizmetine sunmuş. Şimdi amacı burayı, oyun sahaları, sosyal tesisleri ve spor alanları ile tam bir “country club”a dönüştürmek. Titiz ve detaycı çalışması ile bu işin üstesinden geleceğinden eminim.