‘’Bazı büyük felaketler, insanın içindeki gizli yetenekleri ortaya çıkarır’’ diyor “Gölge Asker, Sabetaycı Selim’in Öyküsü, Kod Adı Sod, Aşka Bir Şans Daha, Canavar Ergun” kitaplarının yazarı Erroll Geraldin… Beyoğlu D&R’in daveti vesilesiyle kitaplarını imzalamak üzere geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelen yazar ile bu söyleşiyi gerçekleştirme imkanını buldum
Kitaplarınızın konuları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Gölge Asker: Hakiki olaylarla beslenmiş bir kurgu roman Tehlike içinde yaşayan, yaşadığı tehlikeler ile kendini besleyen bir ajanın maceralarını anlatıyor; Kod Adı Sod’da, istihbarat örgütlerinin içyüzünü bulabilirsiniz; Canavar Ergun: "Gölge Asker" ve "Kod Adı: Sod"un kahramanı Sod’un yakın arkadaşı ve öğrencisi, uzun yıllar Sod gibi bağımsız olarak çalışmış Türk ajan Ergun'un maceralarını içeriyor, Sabetaycı Selim’in Öyküsü: en çok sevdiğim kitabımdır. Burada aynı sorunlarla boğuşan, birbirini tanımayan iki insan arasında kurulan bağı ve karşılıklı diyaloglarla gerçekleşen bir tür terapi yoluyla erkekler arasındaki dayanışmanın gücünü göstermek istedim; Aşka Bir Şans Daha: hayal ürünü bir kurgu. Ne bileyim, az çok belki de romantik tarafımı ortaya koymak için kaleme aldığım, erkeklerin pek o kadar güvenilir tipler olmadıklarını söyleme cesaretini bulduğum bir kitap.
Romanlarınızı yazarken en çok nelerden beslenirsiniz?
Bir kitap yazmaya karar verdiğimde kitabı ilk önce beynimde yazarım. Ondan sonra bunu yazıya döndürmek kolaydır benim için. Düşünmeyi bilen insan, bence istediğine çabuk varabilme kabiliyetine sahip biridir.
Çok üretken bir yazarsınız; bir romanı ele alma sürecinizden söz eder misiniz, ortalama ne kadar zamanınızı alır, günde kaç saat yazarsınız?
Normal olarak bir kitabı 45-60 gün içinde yazarım . Gündüz yazmam. Gece benim çalışma zamanımdır, sabahın 3’ünde veya 4’ünde yattığım çok olmuştur.
Yazabilmek için çok okumak da gerekir, en çok ne okursunuz?
Çok okur ve çok araştırım. Halen yazmakta olduğum kitap için bu güne dek 35’ ten fazla İngilizce kitap okudum ve notlarımı aldım. Çok yakında kaleme alma zamanı. Tarihi bir kitap olacak ve tarihin sayfalarında dolaşacağım okuyucularımla.
Önceden bir kompozisyon yeteneğiniz var mıydı? Kitaplarınız ikinci baskı yaptı…
Bilmiyordum bu yeteneğimi. Biliyor musun ne diyorlar? Bazı büyük felaketler insanın içindeki gizli bazı yetenekleri ortaya çıkarır.
Kitaplarınız İsrail’de İbranice’ye çevrildi mi?
Hayır, çok para istiyorlar. Ama İngilizce’ye çevrildi. Amazon’da satılıyor.
Kitaplarınızdaki konuları neye göre seçtiniz? Romanlarınızda İzmir’den çok bahsediyorsunuz, özellikle İzmir’in lokantalarından…
İzmir’i çok severim. 35 yıl sonra ilk kez tekrar İzmir’e gittim. Yazarken, düşünce tarzım, gezdiğim yerleri yazmak ve olayları gezdiğim yerlere götürmek. Bazı olayları aldım yerlerini değiştirdim.
Tabii isimleri de değiştirdiniz…
Bütün isimler hayatımdaki insanların isimleridir. Örneğin “Baha” vardır kitabımda, avukatımın ismidir. “Sarper” ise yakın bir arkadaşımın ismidir.
Kadın Hakları savunucusu olduğunuzu çok iyi biliyorum. Kadınlar hakkındaki düşüncelerinizden bahseder misiniz?
Tabii; dünyada eşitlik var ama dinde yok Her şey kadının olmalı. Erkek olarak çalışabilir miydik evde kadın olmasaydı. Evde yemeğimizi hazırlamak, çamaşırımızı yıkamak için, yarım günümüz giderdi. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’’.
Öte yandan, “Her başarısız kadının arkasında bir erkek vardır”.
Bu dediğin de doğru. Akıllı bir kadın, eşine yol gösterir. Ancak kocasına bu yolu kendisinin seçtiği izlenimini verdirerek. Evlenirken “iyi günde, kötü günde” diyorsun. Bu söze hayat boyu uymalısın.
Bize yaşamınızdan biraz söz eder misiniz? Hangi yılda İsrail’e göç ettiniz? Orada yaşamınız nasıl geçti?
İlk kez 1943’te ailemle İsrail’e gittik. İnsan küçükken yaşadığı yere sevgi dolu oluyor. 1945’te geri döndük. 1948’de İsrail kurulduğu zaman tekrar oraya gittim. Orada yaşamım kibutzlarda inekleri sağarak başladı. Hayatımdaki ilk dişi memeyi inekte gördüm... Biliyorsun ilk aşk unutulmaz. İneğin ismi de Koliya idi, hiç unutmam. 1954 yılında İzmir’de babam ağır hastalandı, tek erkek olduğum için, işin başına geçmek üzere beni geri çağırdılar. 1974’te bu kez İsrail’e bütünlük göç ettim. Ailemi de yavaş yavaş toparladım. Bütün bunları kitaplarımda anlatıyorum. Özellikle “Gölge Asker” kitabımda bunlardan bahsediyorum. İsrail’de elektrik malzemeleri işine girdim, işi büyüttüm. 65 yaşında işi bırakmaya karar verdim. Sami Day ağabeyimizden çok yardım gördüm. Yardım etmeyi ben de ondan öğrendim. Dostlarım için, dağa yalınayak çıkarım.
İşi bıraktığımın ertesi yılı kanser oldum. Biraz daha geç kalınsaydı barsak düğümlenmesinden ölecektim. Tedavi süresince, altı ay, evde oturmak zorunda kaldım. Bu dönem zarfında klavyenin başına geçerek yazmaya başladım.
Ateist olduğunuzu biliyorum. Bence, daha çok, dini ticaret aracı olarak kullananlardan nefret ediyorsunuz...
Orası muhakkak.
Ne zaman başladı ateizm?
İsrail’de bir yıl Yeşiva’da okudum. Dinden uzaklaşmam İzmir’deki çocukluk yıllarımda başladı. İsrail’den İzmir’e döndükten sonra, İsrailli çocuklar gibi kısa kollu gömlekle sinagoga gitmeye başladım. Beni oradan kovdular. “Bu yaptığınız yanlış” deyince bir de tokat yedim. Ben her olay için açıklama isterim. Dinde buna yer yok. Sadece bir inanç var.
Çocuklarınız dindar olmak isteselerdi ne yapardınız?
Onları serbest bırakırdım tabii ki. Bu onların hayatı ve seçim onların…
Düşüncelerinizi sonuna kadar savunuyorsunuz ve hiç taviz vermiyorsunuz; bu yönünüzü çok takdir ediyorum.
Niye vereyim? Bir insan düşüncelerini değiştirebilir, bazı konularda taviz verebilir. Ama sonunda bir yere gelir ve oraya gelince de, artık karenin içindedir. Bugün artık kendi fikirlerimle mutluyum. Mühim olan bu dünyada mutlu olmak. Ben seni insan olduğun için seviyorum, insan olduğun için sana yardım ederim, Dora olduğun için değil. Belki ütopya ama benim istediğim böyle bir dünya…
İnşallah hepimizin hayalini kurduğumuz bu dünya bir gün gerçekleşir ve hepimiz o günleri görebiliriz.