Sizlerle ilk karşılaşmamız olacak bu, sizlere ışık verecek, katma değer sağlayacak ve düşündürecek konulardan bahsedeceğim. Son günlerde farkında olup olmadığınızı bilmiyorum ama, ünlü gelecek bilimcilerin gündeminde olan, ‘Kendin Yap Uygula Dönemi’ Türkiye’nin de geleceğini şekillendiriyor
Doret HABİB
İçinde yaşadığımız çağda, ekonomide tek taraflı bir şeyler iletmek düşüncesi zaman-dışı kalıyor. Daha doğrusu bu, bundan önceki zamanlara ait bir kavram oluyor. Zira bugünün tüketicisi artık sadece tüketici değil. Mesele aynı zamanda üretici olması. Yeni bir kavram olarak tüketiciler ‘prosumer’ olarak nitelendiriliyor artık. Yani hem üretici (producer) hem de tüketici (consumer). İşin doğrusu bir zamanlar aslında hepimiz birer ‘tüketici’ idik. Hep bir şeyleri tükettik . Üreticiler bizlere belli mesajları iletti ama bizler nadiren sesimizi duyurma imkânına sahip olduk. Bu durumlarda ürün ya da hizmetle ilgili kötü bir deneyim yaşadığımızda, bunu en fazla bir veya iki arkadaşımıza anlatma imkânına sahip olabildik. Hepsi bu kadar. Onların da inşallah başka arkadaşlarına anlatmalarını ve bu şikâyetin yayılmasını arzuladık. Hani şu son günlerde ‘Word of Mouth’ kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmaya başlanan ‘ağızdan ağıza pazarlama’ mantığı gibi
Bu kavram bugünün pazarlamacıları için çok önemli bir kavram. Müşterileri ürün ya da hizmetleri hakkında konuşturmak ve böylelikle bir konuşma salgını yaratmak kurumların en önemli pazarlama hedefi olmuş durumda.
Aslında işin bir bölümünü müşteriye yaptırmak, ekonomistlerin diliyle “emek maliyetini dışarıya aktarmak” yeni bir yöntem değildir. Bu sayede, işleri yapması için ücret ödenen kişiler sistemden çıkartılmakta, işleri müşteriye aktarılmakta ve hizmet verene ödenen ücretin bir kısmı da tüketiciye fiyat indirimi olarak geri dönmektedir. 1970’lerde başlayan bu kendin yap uygulaması, çok büyük bir hızla yayılmıştır. İlk kez kullandığı zamandan günümüze geldiğimizde, hepimizin az ya da çok tüketen üretici özelliklerini taşıdığımızı görüyoruz. Internetten kendi bankacılık işlemlerimizi yapıyoruz, salata barlarında kendi özel salata karışımımızı oluşturuyoruz, internet bankacılığı sayesinde banka şubelerine girmeden işlemlerimizi hallediyoruz, ve IKEA sayesinde kendi mobilyalarımızı kendimiz monte ediyoruz. Bu gelişmenin temelinde yatan neden, el işlerinin ve otomasyona girmeyen hizmetlerin maliyetinin artması olarak görülmektedir.
Ancak, üreten tüketici sadece hizmetlerle sınırlı bir kavram değildir. Bunu anlamak için, tüketicinin ürünlerin üretiminde nasıl bir rol oynamaya başladığının incelenmesi de gerekir.
Tüketicinin üretim sürecine katılması işlevi, fast-food restoranlarda müşterinin kendi yiyeceğini alıp, masasını temizlemesi veya IKEA sistemindeki gibi mobilyayı kendisinin monte etmesi şeklindeki geleneksel anlayışın ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Yani tüketici, ürünün oluşturulması ya da tasarımı aşamasında sürece katılmaktadır. Günümüzde pek çok marka, üreten tüketicilerle farklı çalışmalar yapmaktadır. Örneğin Procter & Gamble, ürünlerinin geliştirilmesinde üreten tüketicilerle birlikte çalışmaktadır. Spor markaları Adidas ve Nike, internet siteleri aracılığıyla, tüketicilerinin kendi tasarladıkları ayakkabıları üretmektedir. Örneğin ATM’den para yatırmak daha hızlı gibi görünse de aslında değilmiş, sadece tuşlara basmak bir çeşit yanılsama yaratıyormuş ve kişi boş kalmadığı için sıkılmıyormuş. Ama her ATM 4 banka memurunun da işini yapıyor. maliyetlerde büyük düşüş sağlanıyor.
Sonuç olarak Üreten tüketici, gönüllü olarak, hem kendine hem şirkete çalışıyor ve hiç maaş istemiyor! Bu da günümüz şirketlerinin yavaş yavaş üreten tüketiceye yatırım yapmalarını gerektiriyor.
Bir ürün ve hizmetin satın alınmasından ödeme yapılmasına, paketlenmesinden kullanımına, servisinden bakımına kadar müşterinize unutamayacağı, farklı, sıra dışı ve çok olumlu bir deneyim yaşatabiliyorsanız o zaman sürüden ayrılmaya başlıyorsunuz. Bu da daha karlı ve daha hızlı büyüyen bir şirket haline getirebiliyor. Yepyeni deneyimler tasarlama konusunda uzman hale gelmemiz gerekiyor.
Bugün artık tüketici, zamanını ve parasını harcadığı ürünler üzerinde daha fazla söz sahibi olmak istemekte ve bunu yapmak için ihtiyacı olan araçların da elinde olduğunu düşünmektedir. Web, sms ve interaktif televizyon kontrolün giderek daha fazla tüketiciye geçmesini sağlayan kanallardır. Örneğin, tüketici artık kendine dayatılan pop starları değil kendi sms’leri ile belirlediği pop starları görmek istemektedir. Internette, bir markayı sadece tüketmenin ötesine geçmeye çalışan grupların oluştuğunu görmekteyiz. Bu topluluklar, iki yönlü bir dialog oluşturarak, geliştirme sürecinin içine dahil olmaya çalışıyorlar.
Tüm bu gelişmelerden (kendin yap veya tüketicinin üretim tasarımına dahil olması) hangisine bakarsak bakalım, tüketicinin üretim işine çok yakından katıldığını görüyoruz. Böyle bir dünyada tüketiciyle üretici arasındaki alışılmış ayrım kalkar ve “Dışarıdaki adam”, “içerideki adam” olur.
Siz de ne kadar içerdeki adam, ne kadar dışardaki adamsınız? Siz de düşünün…
Önümüzdeki aya kadar güzellikle kalın, hep yaratıcı olun.