Dini ve tarihi motiflerle beslenmiş, bilim kurgu yönü olan Mine Kırıkkanat’ın son romanı “Destina”, ülkemizin geleceğine dair çarpıcı bir senaryo sunuyor. Destina’da sürükleyici bir serüven ve düşündürücü cümleler okuru bekliyor
Mine Kırıkkanat’ın son romanı “Destina” kitapçılardaki yerini aldı. Destina ile yazar, bugünden on altı yıl sonrasını kurguluyor. 2024’te Türkiye 100. yaşını doldurmadan parçalanmış, Türkler dünyanın dört bir yanına dağılarak asimile olmuş, Kıbrıs AB çatısı altında birleşmiş durumda. Geride kalan bir grup Türk aydınından romanın üç kahramanı Sinan, Daryal ve Hilmi içinse yurtları artık doğduğu topraklar değil, uzmanlık alanlarıdır. Köklü bir geçmişe sahip olan bu üç dost, “Kufernesis I” operasyonunun önde gelen isimleri. Görevin amacı, rüyaların izinden giderek, Roma’nın ilk Hıristiyan imparatoru Konstantin’in soyundan gelen vârisin bulunması. Bu vârisin bulunması çok önemlidir; artık İstanbul, yeni adıyla Nova Roma, Ortodoksluğun başkenti ilan edilmiş ve patrikhanenin başına gelecek kişi Ruslar tarafından açıklanmak üzeredir. Hilâl, haçın gerisinde kalmış ve küresel çekişme yeniden Katolikler ve Ortodokslar arasında yoğunlaşmıştır. Eğer bu uğurda ABD-AB “ittifakı” Konstantin’in soyundan gelen vârisi bulabilirse, Rusların karşısında güçlerini pekiştirebileceklerdir; ama bu kolay olmayacaktır; çünkü Ruslar da operasyonun içindedir ve olaylar vârisin arandığı Kıbrıs’ta düğümlenmektedir. Tüm bu sürecin merkezinde karşımıza, romanın başında güzelliğiyle söz ettiren ama sayfalar ilerledikçe gittikçe önem ve ağırlık kazanan Destina çıkacaktır.
Kitabın 180 sayfa incelikte durduğuna aldanmamalı. Öykünün tam olarak kavranabilmesi açısından sayfaların dikkatlice okunması gerekiyor. Bu açıdan yazar işimizi kolaylaştırıyor. Mine Kırıkkanat’ın, Türkçe’yi kullanmakta gösterdiği özen, zekice cümleleri ve bölümlerin kısa tutulması, akıcı bir şekilde romanı okumamızı sağlıyor. Beklenmedik yerlerde beklenmedik sürprizler dikkati toparlıyor, öyküye dair merakı kamçılıyor. Dolayısıyla kitabın bir solukta bitirilebileceğini söylemek mümkün.
Bugüne kadar Mine Kırıkkanat’ın Destina hariç “Sinek Sarayı” adlı eserini okuma şansım oldu. Büyük İstanbul depremini konu aldığı eseri “Bir Gün Gece” henüz kütüphanemde bekliyor. Yazarın bilimsel verilere sadık kalma konusunda titizliğini bildiğimden ötürü, açıkçası biraz da isteyerek bekletiyorum kendimi.
“Sinek Sarayı”nı çok sevmiştim. Henüz cep telefonu, internet gibi teknolojilerin gündelik hayatımızı işgal etmediği bir dönemde kaleme alınmış, 90’ların İstanbul’unu anlatan çok özel bir kitap benim için “Sinek Saray”ı. Oysa Destina ile geleceğe uzanıyor ve nanoteknolojinin vardığı noktaya, nörobiyolojik bilimlerdeki gelişmelere tanık oluyoruz. 2024 yılında yapay zekâ ve beyne yerleştirilen implantlar aracılığıyla genler arası aktarılan rüyaların okunabildiğini görüyoruz. Vârisi aramak için geliştirilen “Kufernesis I” görevinin temelini de bu teknoloji oluşturmaktadır. Kitap bu yönüyle bilimkurgu özelliği taşıyor.
Her geliştirilen teknoloji beraberinde sürprizler de, beklenmedik gelişmeleri de getirebilir. İmparator Konstantin’in soyundan gelen vârisi ararken, Kıbrıs’tan Brüksel’e uzanan hatlara Osmanlılar karışıyor. Böylece Romalı Konstantin ile Kanuni Sultan Süleyman arasındaki benzerlikleri öğreniyoruz. İki imparator da eşlerinden etkilenmiş ve eşlerinden olmayan en büyük erkek evlatlarını öldürtmüşlerdir. Bir dizi daha çarpıcı benzerlik kitabın sayfalarında. Bu noktada yazar Osmanlıları eleştiriyor gibi, “Osmanlı’nın, Romalı gibi düzenli tutulmuş, resmi bir yazılı tarihi yok. (...) Arşivlerin bolluğuna karşın, büyük külliyatı, vergi ve tapu tutanakları oluşturuyor. Ne devlet işleri, ne toplum olayları belgelere sıralı ve ayrıntılı yansıtılmış bir miras değil Osmanlı tarihi. Hatta pek çok sayfası hiç yazılmamış, bazıları da özellikle silinmiş bir tarih... (s.20)” Mine Kırıkkanat, Osmanlı tarihinden küçük bir kesit sunuyor ve Romalılar hakkında bilgilerle, kitabın tarihsel yönü göze çarpıyor.
Romanın ana konusu aranan bir vâris ve görev, Hıristiyanlık dünyası için çok önem taşıdığı üzere, Destina’da dinlere dair bir açılım da söz konusu. Gerek dinin felsefesi, gerekse günümüz Türkiye’sinde dinin yeri üzerine yazarın cümlelerini beğeniyle okudum. Kırıkkanat din uğruna birbirlerini öldüren insanlara, dini suiistimal eden sistemlere değiniyor, eleştiriyor ve soruyor, “Kim görüyordu bu tersliği, kaç kişi farkındaydı ve reddediyor alet olmayı? (s. 66)”
Destina’da cinsellik de var. Romanın akışında ilişkiler filizlenirken, ihanetler de gerçekleşiyor. Homoseksüel veya heteroseksüel olsun, cinsellik bu çok önemli operasyonun gölgesinde bile içgüdüsel gücünü korumaya devam ediyor.
Dini ve tarihi motiflerle beslenmiş, bilimkurgu yönü olan bu kitabı okurken zaman zaman Dan Brown’ın “Da Vinci Şifresi” veya “İhanet Noktası” romanlarını anımsamadım değil. Genel hatlarıyla böyle bir çağrışım yaratsa da Destina’nın en çarpıcı özelliği ülkemizin geleceğine dair bir senaryo sunması.
Romanın akışında Türkçenin ve Türkiye’nin önemi hakkında önemli cümleler, Türklerin aslı hakkında anlamlı ve güncel bilgiler var. Bunların gölgede kalmaması gerektiğine işaret ederken Mine Kırıkkanat Cumhuriyet Kitaba* vermiş olduğu söyleşide, “Eğer bu yozlaşma, değerlerin erozyonu ve kimliksizlik sürerse, şahsi görüşüm – ki, kimseyi bağlamaz – Cumhuriyet 101. yaşını göremeyeceği gibi, Türkiye de modern biçimde işgal edilecektir” diyor. Aynı zamanda da Destina’yı bir umut adına yazdığını belirtiyor. Bir okur olarak umut ve karamsarlık arasında sıkışıp kaldım. Romanda dünyanın dört bir yanına dağılmış Türkler, İsraillilerle kıyaslanıyor. Önümüzdeki 18 yılda Türkiye’nin dağılmasıyla olacakları vurgulamak için “Üstelik İsraillilerin binlerce yıl gurbette yaşattıkları özgün kültür, hiçbirinde (Türkiye Türklerinde) yoktu. (s.114)” diye yazıyor Mine Kırıkkanat. Eleştiri, umut, tehlikeye çekilen dikkat iç içe giriyor. Son dönemdeki ekonomik kriz patlak verene dek tüketimin sınır tanımadığı dünyamızda, komplo teorileri de popüler bir malzeme haline dönüştü. Destina bu yönüyle, barındırdığı uyarılara rağmen popüler kültüre de hizmet etmiş oluyor.
“Destina” adlı romanı kategorize etmenin zor olduğunu Cumhuriyet Kitaba verdiği söyleşide Mine Kırıkkanat da kabul ediyor. Önerim Destina’yı okurken serüvenin parçası olmanız, komplo teorilerini bir köşede tutmanız ve yazarın bilimsel titizliği ile umudunu sonuna kadar paylaşmanız.