Terör sadece bir güvenlik meselesi değildir

Terörle psikolojik mücadele konusunda uluslararası tanınmış bir uzman, Dr. Roni Berger, terörün etkilerini beş başlık altında topluyor: biyolojik, psikolojik, sosyolojik, politik ve kültürel/moral. Toplumların gündelik hayatlarını sürdürebilmesi, bu alanlarda yapılabilecekler büyük bir önem taşıyor. Dr. Berger’le çalışan sanat terapisti Rina Lerner da toplumu bilinçlendirmenin önemini vurguluyor.

Perspektif
12 Kasım 2008 Çarşamba

1986 sinagog saldırısının yirmi ikinci, 2003 saldırılarının beşinci yıldönümünde iki uzman isimle, İsrail ve Türkiye’nin ortak sorunu olan terör üzerine bir söyleşi gerçekleştirdim?

2008 yazında, gerçekleştirdiğim bir İsrail seyahatinde, dostum Ifad Morad’ı görme şansım oldu. Morad, Kasım 2003 terör saldırıları meydana geldiğinde İstanbul’daki görevine yeni başlamıştı. Bu saldırı, kendi ifadesiyle, İstanbul’daki yaşamını ve çalışmalarını kökten etkilemişti. Öyle ki, İsrail’e döndüğünde bu saldırı sonucu travmatize olan cemaatimizi tanımak, onun gelecekteki kariyerini şekillendiren etkenlerin başında geliyordu.  Böylece “Terör ve Savaş Kurbanları İçin İsrail Travma Merkezi (Israel Trauma Center For Victims of Terror and War: NATAL)”nde çalışmaya karar verdi. Bugün kendisi, kurumu geliştirmek için çalışan birimin başında.

Sıcak bir Temmuz sabahında Ifad Morad ile, Tel-Aviv 10 Ibn Gvirol Sokağı’ndaki NATAL’ın binasında buluşuyoruz. Çalışmalarından söz ediyor ve binayı gezdiriyor. Terapi odaları, travmaya maruz kalan bireylerin arayabileceği 24 saat hizmet veren telefonla yardım birimi, grup aktiviteleri için hazırlanmış salonlar ve bilgi bankasının derlendiği kütüphane beni en çok etkileyenler. Titizlikle çalışan bu kuruluşun üç ana amacı var:

- Terör ve savaşa bağlı travmaya uğrayan bireylere, multidisipliner bir tedavi merkezi olarak hizmet edip, onların gündelik yaşam kalitelerini arttırmak.

- Profesyoneller yetiştirmek, risk altındaki toplumlarda post travmatik stres bozukluğu önlemek ve bu bozuklukla mücadele etmek.

- İsrail toplumunu terör ve savaşa bağlı travma hakkında bilgilendirmek, bu konuda duyarlılığı arttırmak.

NATAL, 2008 İsrail Devlet Başkanlığı Gönüllülük Ödülü’nün sahibi, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. 1998 yılında Judith Yovel Recanati ile Yossi Hadar tarafından terör ve savaştan etkilenen bireylere profesyonel bir yardım sunmak ve ulusal psikotravmaya odaklanmak üzere kuruldu. Bu girişim, travmatize olan topluma özelleşmiş bir destek sunmak için bir ilk niteliği taşıyor. Özellikle II. Lübnan Savaşı ile birlikte NATAL’ın toplumda üstlendiği rol büyüdü ve sunduğu hizmetler artış gösterdi. Bugüne kadar kurum, doğrudan veya dolaylı olarak yaklaşık 100,000 bireye psikolojik yardımda bulundu, eğitim kampanyaları ile binlerce kişiye ulaştı.

Ülkemiz de, İsrail gibi, uzun yıllardan beri terörle mücadele ediyor. Terör, küresel çağın yeni savaş alanı. Bir yandan sınır şehirlerimizde harekâtlar devam ederken, terör doğası gereği, toplumun birlik ve bütünlüğünü bozacak hedefler arıyor. 2003 Kasım’ının 15’i ve 20’sinde hedefler Galata’daki Neve Şalom Sinagogu, Şişli’deki Beth-Yaakov Sinagogu, Levent’te HSBC Bankası’nın Genel Merkezi ve Galatasaray’daki İngiliz Konsolosluğu’ydu.

Bu yıl 1986 Sinagog Saldırısı’nın yirmi ikinci ve 2003 saldırının beşinci yıl dönümü. Alınan bütün önlemlerle beraber, terör günümüzde önemini koruyan bir tehdit. Güvenlik, alınan tedbirlerde önceliğin sahibi; ama aynı zamanda bir terör bilinciyle, toplumun psikolojik ve sosyokültürel yapısını sağlıklı bir çerçevede sürdürmesi gerekiyor.

Yıllar önce Türkiye’den İsrail’e göç eden, NATAL’ın önde gelen terapistlerinden Rina Lerner, 2003 saldırısının ardından cemaatimize bir destek ziyaretinde bulunmuştu. NATAL’ın Toplum Hizmetleri Direktörü Dr. Roni Berger ise terör ve doğal afetlerde psikolojik yardım konusunda uluslararası tanınmış bir klinik psikoloji uzmanı. Dr. Berger, 1999 Kocaeli Depremi sonrası Türkiye için insani yardım komitesindeydi.

Rina Lerner ve Dr. Roni Berger ile çalışmaları, terör ve toplum üzerine

Rina Lerner, uzun yıllar önce İsrail’e göç ettiniz ve NATAL’ın önde gelen terapistlerindensiniz. Dr. Roni Berger, terör ve doğal afetlerde psikolojik yardım konusunda uluslararası tanınmış bir uzmansınız. Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

Rina Lerner: İzmir’de doğdum ve 15 yaşında ailemle birlikte İsrail’e göç ettim. Her ne kadar evim  Tel-Aviv’de olsa da, Türkiye’deki ailemi ziyaret etmeyi ve Türkiye’de çalışıp zaman geçirmeyi çok seviyorum.

Bir sanat terapisti olarak NATAL’ın toplum hizmetleri biriminde 2001’den bu yana çalışıyorum. İçinde bulunduğu birimle birlikte, yaşadığımız çeşitli durumların yarattığı baskı ve psikolojik travmalarla mücadele ediyor, mağdurlara destek oluyoruz.  Ayrıca profesyonellerle de çalışıyoruz, onlara travma hakkındaki çalışmaları için katkı sağlıyor ve farkındalıklarını arttırıyoruz.

Profesyonel olarak mücadele etmek, terör ve savaşın doğurduğu çaresizlik ve duyguları dönüştürmeme yardımcı oluyor. Böylece, aktif destek veren kişi konumunda oluyorum.  Çalışmalarımız sırasında sıklıkla kendimizi insanların maruz kaldıkları tehlikelere şahit olurken buluyoruz, derin korku ve kaygıyı görüyoruz.

Roni Berger: Hem İsrail hem de Amerika’da aile ve çift terapileri alanında uzman bir klinik psikologum. Bugün NATAL’ın Toplum Hizmetleri direktörüyüm. Bir dönem, üyesi olduğum “Sınırlar Ötesi Psikoloji” adlı psikososyal komitenin başkanlığını götürdüm. 1997-2000 yılları arasında Al Quds Üniversitesi’nde Psikoloji ve Davranış Bilimleri hakkında tıp öğrenci ve mezunlarına dersler verdim, Filistin Merkezi için Travmatik Stres Birimi’nde yöneticilik yaptım. Ayrıca Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde Harry Truman Merkezi’nde araştırma görevlisiydim. Amerika’da Kızıl Haç, FEMA, CDC, DMHAS gibi kuruluşlara danışmalık ve eğitim hizmeti verdim. 11 Eylül Saldırısı, Katrina Kasırgası, Asya’daki Tsunami, Sri Lanka ve Tayland’daki terör saldırıları ve Türkiye, Endonezya, Çin’deki depremler sonrası insani yardım komitelerinde bulundum.

15 Kasım 2003 Sinagog saldırılarının ardından cemaatimize bir destek ziyareti gerçekleştirmiştiniz. O dönemki gözlemleriniz nelerdi?

R.L.: Sinagoglara düzenlenen saldırılardan hemen sonra, İstanbul’a Leyla Navaro (kendisi uzun yıllardan beri çalıştığım bir psikolog) tarafından düzenlenen bir seminerde çalışmak üzere geldim. Yaklaşık 50 kadar katılımcı vardı. Ruh sağlığı uzmanları, Musevi Lisesi’nden bazı öğretmenler, bazı sağlık alanında uzman kişilerle çalıştık. Katılımcılar hem kendi deneyimlerini anlatmakla hem de başkalarına nasıl yardımcı olabileceklerini öğrenmekle ilgiliydiler.

Çalıştığımız grupta, yoğun bir üzüntü, korku ve katılımcı olma isteği vardı.

Terör, İsrail ve Türkiye için ortak bir sorun. Terörün toplumlar üzerindeki genel ve uzun vadedeki etkileri nelerdir?

R.B.: İnancım şu ki, terörizm tehlikesiyle karşı karşıya kalmanın uzun vadede toplumlar üzerindeki etkisi (ki bunu ‘kuşatma altındaki toplum’ olarak adlandırıyorum) tahripkâr ve beş ana başlık altında toplanabilir: biyolojik (toplum sağlığı), psikolojik, sosyolojik, politik ve kültürel/moral.

Biyolojik veya toplum sağlığı düzeyinde travmaya maruz kalmanın bireyin sağlık ve moralini etkilediğine dair yoğun kanıtlar var. Epidemiyolojik çalışmalara göre, sürekli stres altında yaşayan toplumlar, terminal hastalıklar geliştirmeye ve erken yaşta ölmeye daha yatkın. Öte yandan bu etkiler 20 yıl gibi uzun bir vadede açığa çıkıyor ve doğrudan etkiyi görmek pek kolay değil. Öte yandan Sderot kentinde yürütülen son çalışmalar, saldırı alanındaki sakinlerin, 3 kat daha fazla doktora başvurduklarını ve tıbbi yardım aldıklarını gösteriyor. Diğer bir değişle bağışıklık sistemleri baskılanmış durumdalar ve olumsuz fizyolojik belirtiler açığa çıkıyor.

Psikolojik belirtiler, temel olarak strese bağlı bozukluklar ve genel olarak “Posttravmatik Stres Bozukluğu (PTSB)” olarak adlandırılmakta. Ayrıca kaygı bozuklukları, depresyon, alkolizm ve ilaç kullanımı (insanlar kaygılarını gidermek için kendilerini tedavi ediyorlar), somatizasyon (biyolojik temeli olmadan psikolojik semptom üretmek) görülüyor. Çocuklarda ise davranış ve öğrenme bozuklukları ile gelişme geriliği söz konusu olabiliyor. İsrail’de 2000-2003 arası terör saldırılarında PTSB’nun görülme oranı yaklaşıl %9.4’tü. Bu oran Sderot kentinde ise %30! PTSB görülebilir bir biçimde gündelik yaşamlarını etkiliyor; olayı tekrar yaşamak, kâbuslar, duygudurum değişiklikleri, uygu ve dikkat sorunları, psikosomatik problemler bu etkiler arasında.

Sosyolojik etkisine gelince; kurtuluş ve korunma mücadelesi altında insanların daha izole yaşadıklarını, sosyal etkinliklerden uzaklaştıklarını ve toplumla daha az ilgilendiklerini görüyoruz. Bu, bir savaş ortamındaki gibi, toplumun bütünlüğü ve atmosferini etkiliyor (İsraillilerin %67’si terör sırasında depresif olduklarını ifade ediyor).

Politik alanda kişisel gözlemim o ki terör tehlikesi altında (yani korunma güdüsü hakimken) daha konservatif bir görüşü benimsiyorlar ve eğilim sağa doğru kayıyor. Ayrıca politik görüşler daha kutuplaşmaya başlıyor. Bu ortam askeri darbe ve diktatörler için uygun. İlginç olarak, Stanford Üniversitesi’ndeki bazı arkadaşlarımın çalışmaları, insanlar korkutulduklarında ve fazla fizyolojik strese maruz kaldıklarında daha reddeden ve aşırılıkçı bir tutum geliştirdiklerini ortaya koyuyor.

Kültürel/moral etkiye baktığımızda, uzun vadede korkutulan bir toplum daha tepki vermeye ve insan haklarını yok saymaya meyilli. Amerika’dan bir örnek: bazı terör şüphelilerini Bush Yönetimi altında uygun kanuni korunma sağlamadan hapse koydular. Biliyoruz ki böylesi zamanlarda moral değerler değişime uğruyor ve siyah-beyaz bir düşünce tarzı gelişiyor.

İstanbul’da cemaat/toplum olarak bir güvenlik kaygısı taşıyoruz. İsrail için de terör gündelik hayatın bir parçası gibi... Terör bilincini kazanarak, gündelik hayatımıza devam etmenin en iyi yolu nedir?

R.B.: Güvenlik güçleri potansiyel tehlikelere dikkat etmeli ve aynı zamanda rutin düzen de sağlanmalı. Öte yandan güvenlik, tıbbi ve ruh sağlığı bileşenlerini içeren bir hazırlık programının geliştirilmesi önemli. Bir önceki soruda beş düzeyden söz ettim. Çözüm ve yapılabilecekler nelerdir?

Toplum sağlığını ele alırsak, pratisyen hekimleri posttravmatik hastalar hakkında bilgilendirmek, stres yönetimi, koruyucu stratejiler eğitmek. Sderot’da mobil bir ünitemiz var ve okul çocuklarına eğitim veriyoruz örneğin.

Psikolojik alanda, en öncelikli ve önemlisi toplumu eğitmektir. Stres reaksiyonlarını tanımak,  gerekirse bir profesyonele başvurmak. Korunma çok önemli. İnsanlara savunma mekanizmalarını ve PTSB ile baş etmeyi öğretebilirsiniz. Korunma ve esnekliği sağlamaya yönelik programları anaokulundan liseye öğrencilerle uyguluyoruz. Ayrıca fizyolojik ilk yardım sağlayacak, ıstırapta olanları iyileştirecek ve uzun vadeli sorunlarla ilgilenecek acil bir ruh sağlığı ekibi oluşturmak da önemli. Bizler Sderot kentinde mağdurların evlerine psikologlar gönderiyoruz ve bölge sakinleriyle, evlerinde yani doğal bir ortamda ailelerle çalışıyoruz. Böylece yardım ettiğimiz kişilerle gizlilik ilkesi korunduğu gibi, aile yapısını, ebeveyn-çocuk ilişkilerini güçlendiriyoruz. Verilerimiz bu yaklaşımın PTSB ile mücadelede çok etkin bir yöntem olduğunu gösteriyor.

Sosyolojik etkileri azaltmak için toplu aktivitelerin önemine inanıyoruz. Böylece toplum terörizmle mücadele edebilir ve insanlar birbirine yardımcı olabilir. Vatandaşlar ne yapabileceklerini ve mücadeleye katılabileceklerini bilmeliler. Politikacılar popülerlik ve güç elde etmek için korkuyu (George W. Bush gibi) kullanmamalılar.

Politik taktiklerin farkında olmalıyız. Özellikle etnik bir kökene dayalı karmaşa yerine barış istiyorsak, insanların posttravmatik stresten iyileşmelerine yardımcı olmalı, aynı zamanda nefret ve kızgınlık duygularını değiştirmeliyiz.

Böylesi dönemlerde moral değerleri kaybetmemeli ve hukuk sisteminin işlerliğini korumalıyız. Ötekinin de insan olduğunu bilmeli ve insanları kalıplaştırmamalıyız.

R.L.: NATAL’da yapmaya çalıştığımız bir şey de travmanın fizyolojik etkileri, yaratabileceği belirtiler hakkında toplumu mümkün olduğu kadar bilinçlendirmek. Normal reaksiyonların neler olduğu ve hangi durumlarda profesyonel bir yardıma başvurulması gerektiğini anlatıyoruz. Bu bilgiler bireylerin streslerini tanımalarında, isimlendirmelerinde ve acıyı saklamak, utanç duymak yerine onunla nasıl mücadele edebileceklerini anlamalarını sağlıyor.

Bildiğiniz gibi İsrail toplumu uzun bir süredir terör ve savaşa maruz kalan bir toplum. İkinci Lübnan Savaşı sırasında ve Sderot kentini savaş alanına dönüştüren terör saldırılarında çalışmalarımızı gözlemledim. Terör saldırıları ne denli çok olursa, kaygı ve korku o kadar artıyor. Okula, süpermarkete gitmek, otobüse binmek, alışveriş merkezine girmek ve hatta bir evi temizlemek bile zor olabiliyor. Tabi ki bazı insanlar bu durumla baş etmekte daha başarılı olabiliyor. Uzun yıllar içinde insanları güçlendirmek adına birçok yöntem geliştirdik. 

Terör, 21. yüzyılın yeni savaş alanı olarak görülüyor. Önümüzdeki yıllar ve terör hakkındaki perspektifiniz nedir?

R.B.: Anti-terörizme yönelik çabalar ve bu doğrultuda bir değişim söz konusu, teröristler de yeni taktikler öğreniyor. Kişisel kanaatim teröristler “yaratıcı” olacaklar ve saldırmak için yöntemler arayacaklar. Biyolojik bir saldırı veya bir “kirli bomba (nükleer)”. Terörizmin altında yatan nedenlere ulaşma ve buna yönelik önlemlerin alınma zamanı geldi.  (Etnik kimliklerin ifade edilebilmesi gibi)

NATAL, terör mağdurlarına yardımcı olan profesyonel bir kuruluş. Türkiye’de bildiğim kadarıyla benzeri bir kuruluş yok. Aldığımız güvenlik önlemlerine rağmen, olası bir terör saldırısına karşılık verebileceğiniz öneriler neler olur?

R.B.: Bu konuda mükemmel uzmanların var olduğu biliyorum, bazıları İsrailliler tarafından eğitildi. Buna karşılık, eksik olan iyi bir hazırlık programı ve korunma programları.

Biz, çocuklara ve yetişkinlere esneklik sağlayacak birçok program geliştirdik. Bu programlar yedi dile çevrildi ve terör saldırıları veya ulusal afetlerden sonra uygulanarak çok iyi sonuçlar elde etti. Böyle bir programı İzmir’de uygulamak istedik; ama yeterli bütçemiz yoktu. Okullarda böyle bir programı öğretmenlerin uygulamasının çok yararlı olacağına inanıyorum. Böylece çocuklara sadece terörizmle değil gündelik yaşamdaki tehlikelerle de mücadele edebilecektir. Ne yazık ki, pilot bir uygulama oluşturacak ve böylesi bir programın Türkiye’de nasıl işleyeceğini görmemizi sağlayacak 5000 dolarımız yoktu.