"Çocuklar yaraları madalya gibi sergiler. Âşıklar yara izlerini açıklanacak sırlar niyetine kullanır. Yara izi, söz ete bürüdüğünde ortaya çıkandır."
Eli KEBUDİ
Kişisel tercihlerin hayalperest bir bünyede yankılanışı ve bu yankılanmanın büyük bir yanılsamaya dönüşmesi, ikilemler, idealler ve yakamızı bir türlü bırakmayan ve zaman zaman bilerek isteyerek çağırdığımız mutsuzluklar ve hüzün. Bir ruhu severken başka bir bedene ilgi duymak “aldatmak”. Ardından yitip gidene bakmak “pişmanlık” ve bununla birlikte kaybetmenin ayırdına varmak. Su yüzüne çıkan ve olur olmaz bize rahatsızlık veren “gerçekler”.
Lawrence Breavman, Leonard Cohen’in seslendirdiği başkahramanımız. Leonard Cohen’in şarkılarında hissettiğimiz kasvetli, buğulu ve monoton sesi, “En Sevilen Oyun” adlı romanının geneline hakim. Şarkılarına hakim olan mutsuzluk, kaybetmek gibi öğeler romanda sıklıkla karşımıza çıkmakta.
Bir türlü mutlu olamayan, mutluluğu başka bedenlerde bulmaya çalışan, bulduğu an o bedenden o coğrafyadan kopması gerekliliğini savunan, Lawrence Braevman’ın başından geçenleri izliyoruz Leonard Cohen’in 1963 yılında kaleme aldığı kitabında.
Ve oyun sona erdi, dört perdelik bir oyundu izlediğimiz, tanık olduğumuz kişiler ise bu oyunun aktörleri, başarılı mutsuzları, sevimli kaybedenleri ve hiçbir zaman gerektiği yerde zamanında olamamış kişileri. Leonard Cohen’in, Lawrence Breavman üzerinden anlattıkları “mutsuz ruhlar antolojisi” diye de nitelendirilebilir. Onun başarısızlıklarına tanıklık etmek ise biz okuyuculara düşmekte. Karmaşık bir duygu bütünlüğüne sahip olan Breavman’ı anlayabilmek biraz zor. Çocukluğunda tanıştığı erken bir kayıpla beraber ruhunun ham bir meyve iken olgunlaşması ile birinci perde, kendi mutsuzluklarından ilham alacak olan kişinin ruhsal senfonisine dönüşüyor.
İkinci perde, gençlik rüzgârı ile havalanıyor. Ruhsal evrimini, duygularına gem vurmadan adım adım tamamlayan, tad aldığı bedenleri rahatça bırakan, terk eden, acımasız ve bir o kadar da duygusal bir ruh karşımıza çıkıyor. Her yerde kadın bedenleri ile beraber sonsuz bir hazzın kapılarına çarpıyoruz.
Üçüncü perde, ötekinin hikayesi; gerçekten de sevilen kişinin, ilgi duyulanın hikayesi. Leonard Cohen de değer verdiği bu karaktere ayırmış oyunun bu bölümünü. Shell’in, Lawrence Breavman ile tanışana kadar yaşadıkları anlatılıyor, mutluluğu arayan, günlük hazları bir kenara bırakan bir kadını gözlemliyoruz bu bölümde. Çocukluğundan Lawrence ile tanışana kadar geçen sürede hayatına girenlere, evliliklerine mutsuzluklarına tanıklık ediyoruz.
“…Breavman’ın yitirdiği vücutlara gelince: Hiçbir dedektif onları bulamayacak. Hepsini güzelliklerinin zirvesinde yitirdi…” Evet, oyunumuzun son perdesini anlatan en güzel tespit olabilir Leonard Cohen’in kaleminden dökülenler. Evrimi tamamlanmış bir ruh Lawrence Braevman “mutsuz” ama galip.
Kitabın üzerinde önemle vurgulanması gereken diğer bir özelliği de, anlatımın ağdalı, karmaşık ve kolay anlaşılmayan bir yapıda olması. Karakterler arasında geçen diyalogların yer yer geriye dönüşlerle kesilmesi ve betimlemelerin çoğunlukla soyut ifadeler kullanılarak ifade edilmesinden dolayı okuyucuya bu anlatım içerisinde çok iş düşmekte. Leonard Cohen’in olay örgüsünü anlattığı yollar kimi zaman dolambaçlı olarak karşımıza çıkmakta. Fakat kitabın dört ana bölüme ayrılmış olması romana dair her şeyi toparlamamıza yardımcı oluyor. Leonard Cohen’in kendi yalnızlıklarından, mutsuzluklarından yola çıkarak kaleme almış olduğu bu romanında; soyut düşüncelerin, aforizmaların, hayal ürünü bedenlerin ve kimi zaman da insan üzerinde egemen olan ve insanı şekillendiren ilişkilerin en mahrem yerlerinde geziniyoruz.