2008-2009 tiyatro sezonu o denli hızlı başladı ki, nereye gideceğimizi şaşırdık... İşte, sözüm ona “krizde” olan Türk sahne yaşamından yaptığım ilk “ayıklama”
Merhaba, değerli “perde”severler... Tiyatro sezonu başlayalı bir ayı geçiyor ve işimiz çok!! O halde hemen konuya girip, sizlere önümüzdeki haftalar için bazı önerilerde bulunmak isterim. Yerimiz az, tiyatrolarımızın “ilk round” oyunları ise çok olduğu için, affınıza sığınarak, seçimlerimi gene oldukça sübjektif biçimde yapacağım... Bu bağlamda sezona, benim için bir “kült” oyun olan Bertolt Brecht’in “Cesaret Ana ve Çocukları”ndan başladık, gittikçe benden daha sıkı bir tiyatro tutkununa dönüşen sevgili eşim ile. Her ikimizin yıllardır büyük bir hayranlıkla izlediğimiz Tilbe Saran, neredeyse üç saati bulan bu oyundaki olağanüstü sahne performansı ile “la grande dame du théatre Turc” tanımlamamızın ne denli doğru olduğunu yeniden kanıtladı. Sahnelerimizin en verimli yönetmenlerimizden Işık Kasapoğlu’nun sahneye koyduğu, Semaver Kumpanya’nın genç, ancak deneyimli oyuncularının başarımı, Cem Yılmazer’in son derece işlevsel sahne tasarımı – ve tabii ki, Brecht’in savaş karşıtı olduğu kadar, kapitalizmin vurdumduymazlığını gözümüzün içine soktuğu olağanüstü vurucu metinleri, bu oyunu şimdiden 2008/2009 tiyatro sezonunun en iyileri arasına yerleştiriyor, bence... Semaver’in Kocamustafapaşa’daki kendi salonlarının dışında, İstinye Enka sahnesine de getirecekleri bu oyunu kaçırmamanızı öneririm (www.semaverkumpanya.com).
Kuledibi - Galatasaray...
Sezonun önerilecek oyunlarına kısaca değinmek üzere, Tünel-Taksim ekseninde kendi kanaatimce “sanat” öğesine daha çok yer veren nitelikli sahnelerinden başlayalım ve yol boyu kapılarını şöyle bir aralayalım... Kuledibi’ndeki sahnelerde birkaç yıldır “gerçek” tiyatro sergileyen, ve 2008 İst.Tiyatro Festivali’nde ilkgösterimi yapılan “Philoctetes – Bir Medeniyet Entrikası”sıyla büyük beğeni kazanmış olan Tiyatro Z’nin bu oyunu, Sophocles kaynaklı, Makyavelizm üzerinde ilginç bir irdeleme. Truva savaşı kahramanlarından Odysseus’un aslında bilindiği kadar kurnaz ve yiğit bir savaşçı olmadığını da gösteren, ayrıca günümüze birçok düşündürücü göndermede bulunan bu çarpıcı oyunu uyarlayan ve yöneten, tiyatronun kurucusu Bengi Heval Öz (www.tiyatro-z.com). – Şişhane’ye çıktığımızda, Beyoğlu Belediyesi’nin hemen karşısında Bilsar Binası’nda bu yıl değişik bir uygulama var: Diğer çalışmalarını Galatasaray Mısır Han’da sürdüren Tiyatro Dot, Bilsar’da toplam 18 kısa oyundan oluşan bir epik dizi hazırlamış. Çağdaş İngiliz “In Yer Face” tiyatro akımının önemli temsilcilerinden Mark Ravenhill’in kaleme aldığı “Vur / Yağmala / Yeniden” başlıklı bu oyunu Murat Daltaban sahneye koyuyor. Toplam sekiz gösteriden oluşan oyunlar savaş, barış, otorite, özgürlük, demokrasi, suç, ceza, hastalık kavramlarını kullanarak bugünün kaosunu anlatıyor. Tümü genç tiyatrocular tarafınca büyük bir özveri ile sahnelenen oyunların şu ana dek ilk dördünü izledik ve çarpıcılığına ürperti duyarak tanık olduk, sevgili “perde”severler..! (www.go-dot.org) – Yürüyüşümüze devam ederken, Karaca Sahnesi’nin önünden geçiyoruz ve Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu’nun “Sivas ‘93” ile Avrupa ve Anadolu turnelerinde olduğunu öğreniyoruz – bakalım, bize bu yıl ne sunacaklar... İstiklal Caddesi No.311’deki Mısır Han’a (hani, kimilerimizce “360”ın konuşlandığı yer olarak bilinir!) uğrayıp, Dot’un geçen sezondan kalma diğer olağanüstü oyunları “Kürklü Merkür” ve “Karatavuk” için arkadaşkarımıza bilet alıyoruz ki, bunları kesinlikle kaçırmasınlar! – Sevgili “perde”severler, “garajistanbul”a uğramışsınızdır, muhakkak... Tiyatro, dans ve çağdaş müziğin artık yeni adresi değildir orası – sanatseverlerin ilk adreslerinden biri olmuştur, sanırım... (www.garajistanbul.com) İlk kez 2008 İst.Tiyatro Festivali’nde gördüğümüz, garajistanbulpro’nun yapımı ve Kerem Kurdoğlu’nun yazıp yönettiği “İstanbul’da Bir Dava”, bir Kafka uyarlaması olmakla birlikte, eğlenceli bir müzikaldir aynı zamanda: pırıl pırıl, cilâlı bir eğlence dünyası tarafından sarılıp sarmalanmış, “renkli” yükseklerden dibe yuvarlanma öyküsü... Aynı mekânda yeni başlayan diğer bir oyun ise, Mustafa ve Övül Avkıran’ın yeni projesi olan “Histanbul”u Kemal Gökhan Gürses yazdı ve çizimlerini yaptığı, Roza Erdem ve Memet Ali Alabora’nın rol aldığı bu oyunda, zemin etütleri yapan bir jeolog, İstanbul adında olağanüstü güzel bir kadınla karşılaşıyor ve onun gerçekten İstanbul mu, yoksa bir hayal mi olduğunu anlaması için onu yeniden görmesi, yedi tepeyi dolaşması gerekiyor – bakalım, neymiş..?
... ve zar-zor: Taksim!
Bu arada, yürüyüşümüzü sürdürelim. Sağda Atlas Sineması Pasajı’na girip soldaki merdivenden yukarı çıkıyoruz: Emektar Küçük Sahne’de yıllardır kâh “gişe”ye yönelik, bazen ise gerçekten nitelikli oyunlar sergileyen Sadri Alışık Tiyatrosu’nda bu yıl önemli yazarlarımızdan Mehmet Baydur’un “Yeşil Papağan Ltd.” oyunu sergileniyor. Toplumun birçok farklı kesiminden insanlarla organize suç örgütlerinin ilişkilerini temellendiren bu oyun, farklı alanlardaki meslek sahiplerinin mafya babalarıyla olan ilişkilerinin boyutu ve içeriğini irdeliyor; kişisel olarak çok değer verdiğim genç tiyatrocu Yiğit Sertdemir’in yönetiminde ve Çolpan İlhan’ın da katılımıyla – ancak henüz görmedim... (www.sakm.net). Karşı kolda bulunan Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular’ının önünden geçiyoruz ve az ileride, Rebul Ezcanesi’nin bulunduğu tarihi Rumeli Pasajı’nın (No.88) ikinci katında bulunan Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran Sahnesi’ne çıkıyoruz. Orada – sevgili arkadaşım Şükrü Sokullu’nun kırk yıl kadar önce ailesiyle oturduğu dairenin eski yatak odasında! – yukarıda andığım Yiğit Serdemir’in kurduğu, çoğu oyunlarını yazdığı ve yönettiği Altıdan Sonra Tiyatro’nun çok ödüllü “444” oyunu sahneleniyor: Bir çağrı merkezinde geçen bu oyunda iki kişinin gece vardiyası sırasında, gerilim ve mizahın iç içe geçtiği yüksek tempolu geceyi birlikte geçirmenizi hararetle öneririm (www.altidansonra.com). – Gene henüz göremediğim, ancak çok beğendiğim yönetmeni Mehmet Ergen’in elinden çıktığı için, “peşin hükümlü” olarak önerebileceğim, Puerto Rico’lu yazar Jose Rivera’nın “Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor”, Akbank Yeni Kuşak Tiyatro’nun yeni yapımıdır... (www.akbanksanat.com/kategori/5/tiyatro).
Taksim’e vardık. Buradan sağa saparsak, Sıraselviler Cad. No. 36’da Tiyatro Pera’ya geliriz – hani bazı tiyatrosev(mey?)enlerimizin “antisemitik” olduğunu düşündüğü “Venedik Taciri”nin halen oynandığı sahneye (– bana kalırsa, bu konuda “müşaverat”ta bulunan bazılarımızın bu oyunu önce görmeleri ve konuyu bilenlerle tartışmaları gerekir, fikir açıklamadan!)... Aynı sahne, önümüzdeki Cuma akşamından başlamak üzere, Bert Brecht’in “Schweyk İkinci Dünya Savaşı’nda”, “Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı” ve “Üç Kuruşluk Opera” oyunları ile “Faşizm Üzerine Yazılar”ından Nesrin Kazankaya’nın uyarlayıp yönettiği “Rahat Yaşamaya Övgü” adlı müzikli oyunda, kapitalist sömürü düzenini, paylaşım savaşlarını, faşizmin yükselişini ve bunun karşısında küçük burjuvazinin vurdumduymaz tavrını ve genelde ahlak anlayışını konu alacak – bayılırım, bu tür oyunlara... (www.tiyatropera.com)
...ve, son olarak, bizim gibi “romantik solcular” Taksim’den sola saparsa, Talimhane Tiyatrosu’na varırlar, bu yazıyı noktalamadan... Burası, gene yukarıda değindiğim “O” Mehmet Ergen’in sanat yönetmenliginde, yurt dışında sahnelenmiş çağdaş metinlerin Türkiye prömiyerlerine, Türkiye'nin farklı şehirlerinden tiyatrolara, ulusal düzeydeki film, müzik, dans ve tiyatro festivallerine ev sahipligi yapacak olan “süper” bir yerdir!!! www.talimhanetiyatrosu.com adresine girerseniz, ne demek istediğimi anlayacaksınız, bugünün haliyle – müzik, dans, kukla ve tabii tiyatro gösterileriyle – ki, bunlara ileride ayrıntılı biçimde değinmeyi düşünüyorum...
Efendiiim – az gittik, uz gittik, “nitelik/mitelik” derken, ancak ve ancak Taksim’e vardık! Ben burada metroya binip evime gidiyorum, izninizle.... Diğer eksenlerdeki tiyatroların oyunlarını sizlere başka bir yazımda tanıtmak üzere, kalın sağlıcakla – ve: “perde”niz hiç inmesin..!